“Cinsiyet değiştirdikten sonra tamamlandığımı hissettim”

Henüz altı yaşındayken erkek değil de kız gibi hissettiğini söylüyor. 16 yaşında cinsiyet değiştirmeye karar veriyor ve 21 yaşında ameliyat oluyor. Ela Özer Kaçar, artık kozasından çıkmış bir kelebek. Yaşadığı zorlu süreçte ona daima destek olan annesiyle birlikte bize yaşadıklarını anlattı.

“Cinsiyet değiştirdikten sonra tamamlandığımı hissettim”

“OĞLUMU ÖLDÜRÜP KIZ ÇOCUĞU DÜNYAYA GETİRDİM” 
Ela, o dönem gittikleri psikologların bazılarının onları yanlış yönlendirdiğini, kendisini doğru düzgün dinlemeye gerek bile görmeden kendisine tamamen homofobik yaklaştıklarını ve kendi fikirlerini empoze etmeye çalıştıklarını söylüyor. “Bunun düzeltilebilir bir şey olduğunu söylediler, doğru düzgün dinlemediler bile” derken hem kızgın hem şaşkın görünüyor. “İçlerinden biri bana sen erkeksin, erkek olarak kalmalısın’ dedi. Ben üsteledim; ‘Hayır, kadınım’ diye. Annem bu sırada dört kredi kartına borcuna girmişti, 15 milyar tutmuştu doktor görüşmelerimizin bedeli. O anda karar verdim bunun bitmesi gerektiğine. Daha fazla devam etmeyecektim çünkü adam resmen kandırıyordu bizi.” Annesi ise çaresiz kaldığından bahsediyor. Psikologlar, psikiyatristler dertlerine çare olamayınca bunalıyor. Sonra yatırları gezmeye başlıyor, ardından kiliseleri dolaşıyor. Adaklar adıyor, mumlar yakıyor. Devamını ise şöyle anlatıyor; “Sonra oturup düşündüm, ‘bunları niye yaptım ki’ diye. Cevap önümdeydi. Çocuğum kendini kadın gibi hissettiğini, biyolojik bedeninden mutlu olmadığını söylüyordu ama ben onu anlamıyordum. ‘Alem ne der, komşu görür’ laflarıyla yetişmiştik. Çok zor günlerdi hem benim için hem çocuğum için. Sora sora Bağdat bulunurmuş. Sonrasında Çapa Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Şahika Yüksel’i buldum. Şahika Hanım beni baştan sonra dikkatle dinledi. Ve bana; ‘Çocuğun bir transseksüel. Bazı çocuklar böyle doğar, böyle yaşar ve böyle ölür. Artık bunu kabul et’ dedi. Hastanenin bahçesindeki banka oturdum, böğüre böğüre ağladım. O anda 16 yaşında bir çocuğu yani bir delikanlıyı kaybettim. Aynı zamanda 16 yaşında bir kızım dünyaya geldi. O gün oğlumu öldürüp bir kız çocuğu dünyaya getirdim ama bu kızı nasıl büyüteceğimi bilmiyordum. Bir bebek vardı elimde ve bu bebeğin de istekleri... Diyordu ki; ‘Bedenimi sevmiyorum. Bedenimin farklı olması, saçlarımın uzaması gerekiyor.’ Onu söylediği gibi asla hayal edemiyordum. Her şey çok yabancıydı bana. Sonra düşündüm. Bebekken ona bir şey olsa canımı veririm demiyor muydum! İşte canımı verme zamanı gelmişti.” Pınar Özer, o dönemde araştırmalar yaptığı için böyle şeyleri yaşayan tek kişinin kendisi ve çocuğu olmadığının farkına varmış. İnternette konuşacak birilerini aramış. Sonunda Lambdaistanbul’u keşfetmiş ve Sema Yakar’la tanışmış. “Lambdaistanbul’da çocukları eşcinsel olan anneler, babalar vardı. Birlikte cumartesi günleri toplanmaya başladık ve dedik ki, ‘Haydi bir dernek kuralım.’ LİSTAG’ı işte böyle kurduk.” Ela ise o dönemde Şahika Yüksel ile grup terapilerine katılmaya başlamış. Arkadaşlar edinmiş, yaşadıkları zorluklara tanık olmuş, sorunlarına ortak olmuş. Bir yandan da hormon tedavisine başlamış. “O zamanlar küçük bir kız çocuğuydum aslında; hatta bugünle kıyaslanınca bebektim. Annemin karşısına rujlu dudaklarla, makyajlı yüzle çıkardım. O kadar karışıktı ki kafam. Tonla şey vardı yapılması gereken. Önümdeki süreç uzundu, zordu ama hazırlıklıydım gelecek her şeye.” 

“ANNEM SOSYALLEŞMEME YARDIMCI OLDU” 
Ela’nın annesiyle babası ayrı. Babasına durumu anlatmak da annesine düşmüş. Babası önce durumu kabullenmekte epey zorlanmış. Babasının yaklaşımını şöyle ifade ediyor: “Oğlunu yani benim eski kimliğimi çok severdi. Bana tapardı adeta ama ne yazık ki onun bir kızı vardı aslında. Bir süre kabullenmiş gibi gözüktü sadece ama kabullenemedi durumu. Şu anda görüşüyoruz ve aramız çok iyi. Baba-kız geziyoruz, hatta en iyi arkadaşım.” Annesi her ne kadar ona destek vermeye çalışsa da, onun da durumu kabullenmesinin kolay olmadığını dile getiriyor: “Annem de aslında önceleri kabul edemedi durumumu, çok savaş verdik ikimiz de ama sonunda kabul etti transseksüelliğin var olduğunu. İşte o zaman beni de kabul etti.” Sonrasında yine annesinin desteğiyle üniversiteye başlamış. Şu anda Bilgi Üniversitesi Sinema-Televizyon Bölümü’nde son sınıf öğrencisi Ela. Durum kabullenildikten sonra gardırobu da A’dan Z’ye değişmiş. Annesi, ailenin diğer fertleriyle görüşmesi için de kızını hep desteklemiş, yanında durmuş. Mahalleye karşı dimdik durarak, kızının elinden tutarak yürümüş hep. “Hani şimdi size poz veriyoruz ya, hepsini annem gerçek hayatta uyguladı. Çünkü utanılacak bir şey yoktu, ben hırsızlık yapmadım, kimseyi kandırmadım” diyor. 

AMELİYAT ÖNCESİ UZUN BİR SÜREÇ 
Ela; Prof. Dr. Şahika Yüksel’le yaptığı grup terapileri sırasında, bir yandan da ameliyat olabilmek için Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde zeka testi dahil bir dizi testten geçmiş. Çünkü bu değişimin gerçekleşebilmesi için hem tıbbi hem hukuksal bir süreç var. İkinci ayın sonunda ameliyat olması için hiçbir engel olmadığına dair bir rapor verilmiş eline. Sonrasında mahkemeye başvurmuş. “Bir yaz günüydü. Babamla konuştum, ağladım. ‘Lütfen artık ameliyat paramı karşıla, çünkü artık böyle yaşamaya dayanamayacağım’ dedim. Erkeklik organıyla yaşamak o kadar iğrenç geliyordu ki bana! Babam acıdı halime ve parayı vermeyi kabul etti.” 

AMELİYAT GÜNÜ 
Ve Ela 2011 yılında 21 yaşında cinsiyet değiştirme ameliyatı olmaya karar veriyor. O dönem bir erkek arkadaşı olduğunu ama bazı şeyleri yaşayamadığı için çok mutsuz olduğunu söylüyor. Sonunda ameliyat gerçekleşiyor. O günleri şöyle anlatıyor: “Hissettiğim cinsiyeti taşımıyordum yıllardır. Ameliyattan sonra ilk kez kadınlık organımı gördüğüm an dedim ki ‘benim organım bu olmalı.’ Artık tamamlandığımı hissettim. Bedenim ve ben ikimiz de mutluyduk. Her şey sağlıklıydı, güzeldi ve ben ilk kez mutluydum.” Annesi ameliyat öncesi doktordan rica etmiş, bir kız çocuğu olacağını söyleyerek yenidoğan ünitesinde bir oda istemiş. “Odayı pembe balonlarla süsledik. Kapıya ‘Hoş geldin Ela’ yazısı astık. Ela’yı pembe pembe giydirdik. Ne istediğini sordum, ‘Benim hiç Barbie bebeğim olmadı’ dedi. Yattığı yerde onlarla oynadı. Mümkün olduğu kadar yaşayamadıklarını yaşatmaya çalıştım içinde hiçbir şey kalmasın diye.” Neden Ela ismini seçtiğini sorduğumda ise, “İsmimi annem koydu” diyor. Bu sırada annesi giriyor söze: “Oğlumun adını babası koydu, ikinci çocuğumunkini dayısı koydu. Üçüncüde hazır fırsatı ele geçirmişken ben koyayım ismini dedim. Gözleri ela, adı da Ela olsun istedim. O da kabul edince Ela koyduk.” 

“BEN KADIN OLARAK DOĞMUŞUM” 
Her fırsatta çok şanslı olduğunu dile getiriyor Ela. Evet, onun da dediği gibi güçlü bir annesi olduğu için çok şanslı. Ailesi onu sahiplendiği için, durumu kabul ettikleri için... Şanslı, çünkü arkadaşları dahil yakın çevresindeki herkes ona destek oluyor. “Sokakta yürürken transseksüel olduğumu çok az insan anlıyor. Kimse dönüp bakmıyor” derken samimiyetine, mutluluğuna tanık olmak bizi de mutlu ediyor. Ela, çok güzel, çok naif, her anlamda çok hoş bir kız, gözlerinin içi gülüyor, “Ne kadar güzelsin” dendiğinde. Mahcup mahcup gülümsüyor. Saçlarına bakım yapmayı çok seviyor. Aslında kadın olmanın her halini seviyor. “Çok klişe olacak belki ama kadın olunmaz, kadın doğulur” diyor. “Her şey o ruhu taşımakla ilgili. Ben de kadın olarak doğmuşum yani.” Seni en çok ne üzüyor diye soruyorum son olarak, o kadar net ki yanıt verirken: “Beni üzecek şey elbette çok ama artık kimse beni üzemiyor inanın. Rotamı değiştirdim, daha bilinçliyim. Beni üzebilecek insanlar hayatımda yer almıyor. Sınırlara çok önem veriyorum. Sınırı aşan olursa hayatımdan direkt çıkarıyorum.”Yazı: Gülru İncu
Fotoğraf: Nurdan Usta

Ela Özer kaçar içimizden biri. O bir transseksüel. Sık sık karşılaştığımız, yanımızdan geçen ama neler yaşadıklarını asla bilmediğimiz, öğrendiğimiz zaman da bizim için bilinmezliklerle ve önyargılarla dolu bir dünyaya ait oldukları için anlama zahmetine bile girmediğimiz hatta reddettiğimiz, fakat nihayetinde aynı dünyanın insanı olduğumuz kişilerden... Önyargınızı kaldırmayı başardığınızda karşınızdaki insanın naifliğinin farkına varacağınız, dostça sohbet edebileceğiniz sayısız insandan biri... Onun hikayesi 16 yaşında başlıyor. Kolejin hazırlık sınıfındayken anoreksiya nervoza rahatsızlığına yakalanıyor. Lise 1’inci sınıftayken tamamen içine kapanıyor. Öğretmenleri, sürekli dersin ortasında tuvalete gitmek istediğini söylüyor annesine. Annesi Pınar Özer, çok sonraları öğreniyor nedenini. Çocuğunun dersten çıkmak istemesinin altında yatan gerçek; gizli gizli kızlar tuvaletine gitmek istemesi aslında; kendini o cinsiyete ait hissediyor çünkü. Ela, henüz altı yaşındayken erkek değil de kız gibi hissettiğini söyleyerek başlıyor sözlerine. Kararını verdiğinde ise 16 yaşındaymış. “Önce kendime karşı dürüst olmalıydım. Kendimi erkek olarak tanımlayamıyordum. Kendimi kadın olarak tanımlıyordum ve benim cinsiyet değiştirme ameliyatı olmam gerekiyordu.” Durumu annesiyle paylaşmış önce, çünkü annesi ona hayatta en yakın olan insan. O gün her ikisi için de yepyeni bir dünyanın kapısı aralanmış. 

İTİRAF, ŞOK VE İNKAR 
“2006 yılına kadar iki oğlum olduğunu zannediyordum. 2006 yılında beyin kanaması geçirmiştim, eve döndüğüm gün küçük çocuğum karşıma geçip bana bir şeyler anlattı ve ben o bir şeylerin ne olduğunu o an anlayamadım” diyerek başlıyor söze Ela’nın annesi Pınar Özer. “Çocuğum, ‘Anne ben aslında kızım ve çok mutsuzum’ diye ağlıyordu. Herkesin aklına gelebilecek sorular gelmeye başladı aklıma tabii. ‘Acaba biri tecavüz mü etti?’ diye düşündüm, öyle öğretmişlerdi ya bize, çocuğunun başına kötü bir şey gelirse böyle olabilirdi. Bize dayatılan yığınla şey var. Bir kadın olur, bir erkek olur. İkisi evlenir, çocuk olur. Bunu biliyorduk biz. Bunun dışında her şey özentilikti, şımarıklıktı. Sorularıma yanıt bulmak için iki sene psikologların kapısını arşınladık çocuğumla. Ne yazık ki onlar da benden fazla bir şey bilmiyordu bu konuda. Onu eski bedeninde tutmaya çalışıyorlardı.”