Röportaj: Ece Üremez
Fotoğraf: Deniz Özgün
Son dönemdeki
gençlik dizileriyle başlayan ani yükselişi, her adımını takip eden ve çılgınlar
gibi seven bir hayran kitlesine sahip olmasına neden olunca haliyle biz de bu
doğal ışığın ardında gizli olanları, Demet Özdemir’e dair daha fazlasını
keşfetmeye karar verdik. Yapmacık gerçeklikle tezat oluşturan yapısı,
oyunculuğunda yakaladığı samimiyetin bir kanıtı olduğu kadar ilişkilerindeki
doğallığın da bir işareti olmalı. Hem cool hem sevimli olmayı aynı anda
başarıyor oluşu ona dair bir başka cazibe unsuru olarak karşımızda duruyor.
Dikkat çekmekten korkmuyor ama bunun için hayatının hiçbir anında özel bir çaba
da sarf etmiyor. Yola avukat olma hayaliyle çıkan ama aldığı virajlar sonunda
kendini kameranın önünde bulan başarılı oyuncu, geldiği noktadan oldukça
memnun. Üstelik, bu memnuniyeti ve içinden dolup gözlerinden taşan sevgiyi her
hareketinde hissediyorsunuz. Yerinde pek de duramayan yapısı, aniden derinleşen
gizemli bakışlarıyla birleştiğinde ise onun dünyasına dair bir adım daha atma
isteğini yakalıyorsunuz. Sahip olduğu şöhretten şikayet edenlerden değil
yaşadıklarının tadını çıkaranlardan, dolayısıyla da mutluluğun yakıştığı
kadınlardan o. Genetik yapısı ve dikkat çeken yüz hatları da kısa sürede ilgi
odağı olmasının nedenlerinden şüphesiz. Ama daha önemlisi oyunculuk ile olan
gönül bağı, çalışma tutkusu ve işine olan hevesi… Belki de sezonun vazgeçilmezi
olmasının sırrı budur. Keza, ‘Her yaz Demet Özdemir’ dedirten cinsten bir
bağlılık yaratan oyunculuğu, bu kez de ‘No:309’ dizisindeki Leyla karakterinde
hayat buluyor. O gün setten çıkıp yanımıza gelen, kapak çekim halleri bitince
de tekrar sete dönecek olmasına rağmen enerjisi hep yükseklerde olan bir
insanla tanışmak elbette şaşırtıcı bir tecrübe oldu. Özellikle de memleketin
halinin ruh emici görevi gördüğü şu günlerde umut ve ışık dolu biriyle tanışmak
güzeldi. Tam da bu yüzden tahmin ediyoruz ki, birazdan gökyüzüne yükselip
yıldız tozu serpecek gibi gözüktüğü bu karelere yansıyan ışığı her geçen gün
daha da parlayacak. Öyleyse, bu röportajda paylaştıklarıyla ona her zamankinden
daha yakın olmak için ne bekliyorsunuz?
‘No:309’ farklı hikayesiyle dikkat çekti. Siz
senaryoyu nasıl yorumluyor ve kendi karakterinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
‘No:309’
uzun zamandır özlenen bir anne-kız draması aslında. Her ne kadar Lale
karakterinin aşk hikayesi üzerine yazılmış olsa da aile ve anne-kız
diyaloglarıyla dizi kendini ayrıştırıyor. Lale; idealleri olan cici bir Türk
kızı. Mahallesinde annesinin imkanları ile yetişmiş, öğretmen olmuş, atanmayı
bekliyor. Koca peşinde değil, kariyer peşinde koşma niyetinde. İyi bir kız,
cesur, bir o kadar da dobra ve inatçı. Ben de çok cesurumdur ancak ayaklarım
yere çok sağlam basar. Ben de kariyer hedeflerimin hayalini hep kurdum ama
bunun için durmadım, hep koştum. Lale bana göre daha naif. Ben zaten küçük
yaştan beri çalışıyor ve kendi ayaklarımın üzerinde duruyorum. Lale
karakterinin başına gelenler benim başıma gelemez mesela.
Bu role sizi ikna eden neydi?
Yapım
şirketim senaryo ile önüme geldiğinde ilk bölümün senaryosunu okudum ve
diyaloglara güldüm. Görüşmeye gittiğimde uzun zamandır olmayan bir anne-kız
dramasını konuştuk ve anne Sumru Yavrucuk dediler. Başka da hiçbir detay henüz
netleşmemişti ama ben Sumru Yavrucuk ismini duyar duymaz oynamayı kabul ettim.
Yılların eskitemediği bir yetenek. Sumru Abla, benim bugüne gelmemdeki
kararlarımı alırken bana en doğru yolları gösteren bir büyüğüm. Onunla bu kadar
yakın oynadığım için çok şanslıyım.