Şimdi okullu olduk

Okulda ilk günler...

Vecihe Sözeri

Vecihe Sözeri


Şimdi okullu olduk

Eskilerin bir sözü vardır ‘doğan büyüyor’ diye… Ne kadar doğru olduğunu daha sık fark ettiğim günlerdeyim. Daha dün karnımda kıpırtılarını hissettiğim, ertesi gün kucağımda emzirmeye çalıştığım Leyla, ana okuluna başladı. İnsanlık için küçük ama benim için çok büyük bu değişimi yaşamadan haftalar önce, hem kendime hem Leyla’ya telkinlerdeydim.
Çevremizdeki yaşıtlarımız iki yaş itibarıyla bu deneyimi çoktan edinmişlerdi ve doğruya doğru kimi zaman “Acaba biz geç mi kalıyoruz?” diye düşünüyordum ama her zaman olduğu gibi etrafı değil, içimdeki sesi dinledim ve Leyla bezden kurtulana kadar beklemekte karar kıldım. Bezini bıraksın, yemeklerini kendisi yemeye başlasın ki onu ‘bensiz’ ilk yaşamına gönderdiğimde, en azından temel ihtiyaçlarını karşılayabildiğinden emin olayım diye düşündüm.
Gelelim o ilk ‘imkansız’ güne! Her zaman söylediğim gibi değişime hazır olmayanlar anneler ve babalar aslında, çocuklar zamanı geldiğinde her şeye ‘doğal’ olarak adapte oluyorlar. Kimilerine son derece saçma gelen ‘her dönem her şeyi konuşma’ kuralını yine uyguladım. Leyla’yı anaokuluna yazdırmadan önce okula giden çocuklar, öğretmenler, ablalar, yeni arkadaşlar ve orada neler yapıldığına dair onunla uzun sohbetler ettim. Böylece merakı uyandı ve sık sık bana okul hakkında sorular sordu. Daha sonra işin en zor kısmı geldi: Hangi anaokuluna göndermeliyim? Deneyimlilerden hep duyduğum telkin beynimin bir yerinde asılıydı: “En iyi okul, eve en yakın okuldur.” Gerçekten de küçücük bedenleri evlerden kilometrelerce uzaktaki okullara göndermenin ilk yanlış olduğuna ben de katılıyorum. Neyse ki oturduğumuz semtte, yıllardır deneyimlerini bildiğim, Neşe Erberk’in okullarından Joyfull House Halkalı açılmıştı birkaç ay önce. Ön görüşmede temel prensiplerini, çocuklara ana başlıklar altında neyi aşılamaya çalıştıklarını, onların hayata tutunmalarını kolaylaştırmak için ne gibi eğitimler/oyunlar/çalışmalar yaptıklarını sordum. Sonrasında her annenin aklına gelebilecek her türlü soruyu sıraladım: Mutfak alışverişlerini nereden yapıyorsunuz, şeker/tatlı veriyor musunuz, öğretmenlerinizin uzmanlığı/deneyimi nedir vs. vs. Benim için öncelik Leyla’nın emin ellerde, mutlu vakit geçirmesi olduğundan konuştuğum okul müdürü ve sınıf öğretmenlerinden bu enerjiyi alınca çok rahatladım. Evdeki bebek kamerasından üç yaşına kadar istediğim an görebildiğim kızımı, bundan sonra okulun haftanın belli günleri gönderdiği aktiviteler sırasında çekilmiş fotoğraflarından ve günlük olarak defterine yazılan notlardan takip edebilecektim sadece. İyi ama onu görmeden nasıl olacaktı? Okulda bale ve drama derslerinin de olduğunu söylediğimde Leyla’nın heyecanını görünce “Endişelenmeyi bırak, o mutlu olacak” diye diye okulun kapısına geldik birlikte günün birinde… Ne anlatılanlar, ne beklenen gibi oldu. Leyla ne ağladı, ne dudak büktü. Son derece heyecanlı ve gülümseyen bir ifadeyle okulun kapısında benimle vedalaşıp kalabalığın içine karıştı. Sonraki günlerde öğretmenleriyle her görüşmemizde aynı cümleyi duydum onlardan: “Leyla sanki daha önce okula gitmiş gibi çok uyumlu…”
Şimdilerde günlerimiz eğlenceli ev ödevleri, hayatımıza giren Beren, Devin, Defne ve 11 yeni çocuğun maceralarıyla geçiyor. Ve Leyla yuva ile birlikte artık kendi kendine oyun kurabiliyor, çizimi gelişti ve kendi bireysel ihtiyaçlarını tamamen kendisi gideriyor.
İyi ki okullu olduk!

Yeniden görüşmek üzere…