Depresyonu nasıl yenebilirsiniz?

Depresyon! Artık yaşamayanımız, girmeyenimiz, kıyılarında dolaşmayanımız kalmadı. Hatta bu yazıyı yazarken depresyonda olduğumu bile sıkça düşündüm. Çünkü saçlarıma fön çektirip, topuklu ayakkabılarımı giyince hiçbir şey düzelmiyor!

Depresyonu nasıl yenebilirsiniz?

Yazı: Sinem Gürleyük

Evde sıkıntıdan patladığım bir gün Daha canım ne dışarı çıkmak, ne kimseyle konuşmak, ne yeni bir yer görmek, ne de dedikodu yapmak istiyor. ‘Dışarı çıkmak mı? Offf! Asla. Çok yorgunum. Haftanın altı günü ofiste gece yarısına kadar çalıştım ben. Bütün gün parmağımın ucunu dışarı çıkarmamayı hak ediyorum’ perdesi arkasında aslında hiçbir şey yapmak istemiyordum. Günü nasıl değerlendirsem acaba diye düşünerek günü öldürmekle meşguldüm. Sonra birden, yedi ay önce nişanlımdan ayrıldığım sırada, kendimi çılgınlar gibi film ve kitap alışverişine verdiğim dönemde aldığım ancak hiç dokunmadığım DVD’ler gözüme çarptı. Hadi şunlardan izleyeyim diyerek yola çıktım. Önce bir dönem filmi izledim, ağlamaktan helak olunca, bir tane komedi izleyeyim dedim, sonra çok kötüymüş diye düşünerek, biyografiye geçtim, hikaye bana ağır gelince başka bir tane daha, sonra bir tane daha... Yanlış anlaşılmasın bu arada hiçbirini yarısındayken kapatmadım. Takıntılı olduğum için, oturup hepsini sonuna kadar izledim. Artık gün diye bir şey kalmamışken ve filmler beni duygudan duyguya sürüklerken şunu fark ettim; ‘yahu ben filmlerden sıkılmıyorum ki, filmler bana bir şeyler düşündürdüğü an düşünmemek için yeni bir tanesini açıyorum.’ Günün sonunda altı tane filmi izledikten sonra yine düşünmemek için elime bir kitap aldım ve kitabı okurken sızarak uyudum.

Biz neyi eksik yapıyoruz?
Ertesi gün yeni sayımız için konuları belirleyeceğimiz bir toplantıdayız. Kadınlar, ilişkiler, gündem, ünlüler… Konudan konuya atlıyorken konu depresyona, hayatı değiştirmeye geldi. Bir anda kafamın içinde şunlar belirdi; nasıl oluyor da Amerikan filmlerinde kadınlar bir anda saçlarına fön çektirip, topuklu ayakkabılarına geri dönüp, bir bara gidip bir kadeh margarita içiyor ve ayağa kalkabiliyor? Bir anda hayatları değişiyor, işlerinde, aşk hayatlarında her şey yoluna giriyor! New York sokaklarında yüksek ökçelerinin üzerinde en son trend etekleriyle saçlarını savururlarken film jeneriğinin aktığı sahne beynimin içinde dönüp duruyor! Dayanamadım sevgili Elele ekibiyle paylaştım. “Biz neyi eksik yapıyoruz? Niye filmlerdeki kadar kolay değil? Değilse filmlerin hepsini niye böyle çekiyor Amerikalılar?” Yayın yönetmenimiz Gözde Kaynak, “Çünkü onlar bir bara gidip tek başına rahatça içki içebilme ve sadece içkisini içip oradan çıkabilme özgürlüğüne sahipler” dedi. “Yok bu başka bir konu, ülkeyi kökten değiştirmeyi beceremeyeceğimize göre daha kolay yolları olmalı bizim de kendimize gelmemiz için” dedim. Tartışma uzayıp gitti elbette. Sonra gerçekten ağır şeyler yaşayıp kendi çözümlerini üreten, destek alan kadınları araştırmaya başladım etrafımda. Mesela bir kadının eşini trafik kazasında kaybettikten sonra her gün gazetelerdeki ölüm ilanlarına bakarak ‘sadece benim başıma gelmiyor’ diye düşüne düşüne yeniden ayağa kalktığını öğrendim. Sonunda geldiği nokta ‘beterin beteri var’ olmuş ve bu şekilde toparlanmayı başarmış. Daha sonra Yonca Tokbaş’ın 14 Kasım 2014 tarihinde Hürriyet gazetesi için yazdığı köşe yazısına rastladım. İçinde bulunduğu depresif durumdan nasıl çıktığını anlatıyordu; maraton olduğunu tesadüfen öğrenip ‘Boğaz Köprüsü’nü koşarak geçersem hayatım değişecek’ diye yarışa katıldığını ve orada engellileri tekerlekli sandalyelerinde iterek koşan insanları görünce hayata sporla kafa tutmaya karar verdiğini öğrendim. Son derece ağır bir travma yaşayan başka bir arkadaşımsa kendinin çözüm yolu bulamayacağına inandığı noktada Barış Muslu’nun kapısını çalmış. Muslu’nun ‘Beynine Format At’ kitabında anlattığı ‘NeuroFormat’ terapisiyle artık kendini daha iyi hissediyor. Travmayı yaşadığı sırada gerçekten ‘elinden bir şey gelmeyeceğini’ biz bin defa söylediğimizde işe yaramamıştı ama Barış Muslu onu ikna etmiş. Daha doğrusu ‘NeuroFormat’ yaşanmışlıkların beyindeki negatif etkilerini sildiği için beyni de sonunda gerçeği kabullenmiş. Başka bir arkadaşımsa girdiği ağır depresyondan Prof. Dr. Nusret Kaya’nın rüya terapileri sayesinde çıktı. Yanlış anlamayın bu rüya terapileri öyle yeşil gördün ferah, mavi gördün bereket gibi yorumlardan ibaret değilmiş. Hani o, en büyük geyik muhabbetlerinin dönmesine sebep olan ‘ne yaşadın kızım, çocukluğuna inmek lazım senin’ söylemini gerçek hayata taşıyarak çözüm üretiyormuş. Hem de en beklenmedik anlarda!

Anlayacağınız sevgili okurlar depresyondan çıkmanın net bir formülü yok. Çözüm sizsiniz. Yolu bulacak olan da, size neyin iyi gelebileceğini bulacak olan da... Her şeye çözüm bulan, kuyruklu yıldıza keşif aracı indiren sevgili bilim adamlarımız depresyonun net çözümü için bir hap, kapsül icat edene kadar kendi başımızın çaresine bakmak durumundayız. Friedrich Nietzsche’nin sözlerini unutmayın; “Ümit kötülüklerin en kötüsüdür çünkü işkenceyi uzatır!” Yani bilim adamlarından “Bu hapı içeceksiniz ve anında depresyondan çıkacaksınız” gibi bir açıklama yapmalarını beklerseniz çok beklersiniz. O yüzden deneyin. Kendi yönteminizi bulun. Harekete geçmek için geç kalmayın. Bu hareketinizi desteklemek için bizim de size birkaç önerimiz var elbette…

Sildirin!
Bilinçaltı temizliği de yapan kişisel gelişim uzmanı Anıl Can’dan sağlıklı ve huzurlu bir hayat için öneriler: 
Sorunlara değil çözüme odaklanın.
Ölümden başka her sorunun çözümü olduğunu asla unutmayın.
İletişiminize, sesinize sevgi ve şefkat katın.
Günlük kullandığınız kelimelere dikkat edin, acaba en çok hangi kelimeleri kullanıyorsunuz? Kelimeleriniz negatif mi, pozitif mi?
Kurduğunuz cümleler nasıl? Olumlu mu, olumsuz mu? Cümlelerinizi olumlu yönde değiştirin.
Mutlaka işiniz dışında size heyecan verecek bir hedefiniz olsun. Eyleme geçmeyi unutmayın.
Madde aleminin geçici olduğunu kabul edip manayı önemseyin. Ruhunuza iyi gelen müzikler dinleyin, kitap okuyun. Kişinin en iyi iyileştiricisi içine dönmek ve içindeki gücü keşfetmektir.  
Akıl ve duygu kalitesi yüksek, farkındalığı olan birkaç arkadaşınız olsun.
Frekansınıza ve ruhunuza iyi gelmeyen ortam ve insanlardan uzak durun. İletişim kursanız bile mesafenizi koruyun.
Ruhsal farkındalığı artan insanın iletişim frekansı artar. Çevrenizi elemeye başladığınızı siz de göreceksiniz. Sohbet ettiğiniz konular ve kişiler değişecek.
Sadece sorunlarını anlatan, aynı sorun etrafında dönen, sürekli şikayet eden insanlardan uzak durun. Enerjinizi kendinize saklayın.
Yakın ve uzak çevrenizde konuşması ve bakış açısı hep olumsuz olan insanlar varsa iletişimi kısa kesin.
Farkındalığınızı artıran kitap ve yazılar okuyun.
Düşüncelerinizi değiştirmek yetmez, aynı zamanda inançlarınızı değiştirmelisiniz. Değersizlik inancınızı ancak siz yok edebilirsiniz. Günümüzde insanlar dışarıdan değer görmeyi bekliyor. Oysa, kişi kendi değerini kendisi belirler; bir başkası değil! Bunu sakın unutmayın.

Formül basit
‘Mutluluğa Yolculuk’ seminerleri veren yoga terapisti Şebnem Akbulut Özen, Tibet’in ruhani lideri Dalai Lama’nın öğrencisi. Onun da depresyondan çıkıp, mutluluğu yakalama formülü çok uzaklarda değil.


Nefes alın! Yogik bir nefes tekniği olan okyanus nefesi zihni yavaşlatır. Stres seviyesini azaltır ve günün yorgunluğunu atmanızı sağlar. 5-10 dakika uygulanan bu nefes tekniği derin nefes alıp, yavaş ve sakin şekilde nefes vererek yapılıyor. Bu sırada nefesin sesini dinlemek de zihni dinlendirerek, konsantrasyonun artmasını sağlıyor.
Meditasyon yapın. En sade meditasyon tekniği zihnin doğasını dinlemek. Her gün gözlerinizi kapatıp sakin nefeslerle sadece kendinizi dinlemek, sessiz ve sabit kalmak mükemmel bir başlangıç olabilir. Öğrencilerim zihinlerini durduramadıklarını bu yüzden meditasyon yapamadıklarını söylüyor. Çünkü aslında zihin durmaz, düşünceler türemeye devam eder. Öncelikle siz o düşüncelerin içinde kaybolmamayı öğrenmelisiniz. Sonra farkındalığınız oluşuyor ve pratik yaptıkça gelişiyor. Günde beş dakika kendinizi dinleyerek işe başlayın.
Hareket edin. Her gün yürüyüş yaparak, olumsuz düşüncelerden uzaklaşabilirsiniz. Bu sizi daha dinç ve enerjik yapar. Hem bedensel hem zihinsel hem de ruhsal faydaları var. Her gün en az 20 dakika hareket etmek depresyon ve kaygıdan uzak tutar.
Kahkaha atın. Güldükçe mutluluk hormonu salgılarsınız; sağlıklı, mutlu bir bedene ve ruha sahip olursunuz. Çocuklar günde ortalama 300-400 kez gülüyor çünkü çocukların doğasında gülmek ve mutlu olmak var. Büyükler ise günde ancak 10-15 kez gülüyor. Gülmeyi, güldürmeyi tekrar hatırlayın.
Doğada vakit geçirin. Şehir yaşamında, doğadan uzak kalmak mutsuzluk kaynaklarından biri. İnsan doğa ile mutlu olur. Deniz kenarında yürüyüş yapmak, ormanda ağaçlık alanda vakit geçirmek, seyahatlere doğayı dahil etmek, trekking, fotoğraf gruplarına katılarak yeni yerler keşfetmek sizi depresyondan uzaklaştırır.
Müzikle terapi yapın. Müzik ruhun gıdası! Sevdiğiniz tınıları dinlemek için kendinize zaman ayırın. Müzik dinlerken başka bir şey yapmaktan ziyade sadece müzik dinleyin. Hatta enstrüman çalmayı deneyin.
Sevdiklerinizle vakit geçirin. Sevdiklerinizle ‘gerçekten’ iletişime geçin. Yürekten sohbetler, arada cep telefonlarının olmadığı, göz göze sohbetler... Bunun için özel zaman ayırmak, gerçek iletişimde olmak mutlu ilişkiler kurmak ruhunuzu besler.
Serotonin seviyesini artıracak yoga duruşlarını deneyin. Göğüs kafesini, kalbi açan duruşlar yapın. Birkaç dakika bile olsa her gün esnemek  fiziksel ve zihinsel olarak çok faydalı.