“O kadar da hanımefendi değilim”

Göründüğü kadar naif ve kırılgan olmadığını söyleyen Göksel,

“O kadar da hanımefendi değilim”


O eski şarkıları yapamama korkusu var mı?
Hayır, aslında daha iyisini yapacağımı biliyorum.

Hazırda var mı peki?

Var. Zaten bir önceki albüme başlamadan önce de yazdığım şarkılar vardı. Aslında albüm süreci başladığında acayip bir yoğunluk içine giriyorsun ve o yoğunlukta yazılan şarkılar, albümün en kıymetli şarkıları oluyor. Ona rağmen elimde şu anda bir albüm oluşturacak kadar şarkı var. Belki de o yüzden suçluluk duyuyorum. Yani onlar evde bekliyorlar. Aslında şöyle bir şey de var. Biz 1,5 yılda bir albüm çıkarıyoruz. Kendi şarkılarını yazan bir insan için deli saçması! Ne yaşayacaksın ki ne yazacaksın. Siz de 3-5 yılda bir yapın o halde… Öyle olmuyor. Ben ‘Ay’da Yürüdüm’ albümünden sonra “3-4 sene albüm yapmayacağım” diye karar verdim. Yeni plak şirketimle anlaştığımda onlara da söyledim. “Uzun seyahatler yapmak istiyorum, yeni bir şey arıyorum” dedim. Neticesinde bana bu albümleri önerdiler. “O zaman ara albüm olarak düşün” dediler. Pek öyle olmadı tabii. Muazzez Ersoy benzetmesinden rahatsızlık duymanın bir nedeni de onun icraya yönelik bir imaj vermiş olması. Oysa senin yaratıcı bir tarafın da var.

Onu ihmal ettiği için mi rahatsız oldun?

Evet, tabii ki öyle. Evet o çok başarılı olmuş ama çok fazla nostalji albümü yaptığı için insanlar artık son dönemlerinde sıkılmışlar. Bana yöneltilen soru; “Sen de mi öyle olacaksın? Bundan sonra sadece nostalji mi söyleyeceksin?” O yüzden ben de “hayır” diye savunmaya geçiyorum.

Peki, bu albüme almak isteyip de son anda vazgeçtiğin ve hatta aklının kaldığı bir şarkı var mı?
Var.

Hangisi?

Söyleyemem, çünkü ileride o şarkıyı söyleyebilirim. Bazen şöyle oluyor, mesela geçen albümde ‘Kabahat Seni Sevende’yi koymadığım için çok üzülmüştüm. ‘Mektubumu Buldun mu?’ ve ‘İçime Sinmiyor’u da… Çünkü bir daha yapmayacağımı düşündüğüm için sanki tek bir hakkım vardı. Onları da söyleseydim diye düşünürken, bu albümü yapma sebeplerimden bir tanesi de içimde kalan o şarkılar oldu.

O zaman yeni bir albüm daha yapabilirsin.
Çok istersem yapabilirim ama önce kendi şarkılarımla bir albüm yaptıktan sonra, belki ileriki zamanlarda olabilir.

Nostalji şarkıları söyledikten sonra dinleyici kitlende bir değişim oldu mu? Yoksa Göksel dinleyicileri yine bu şarkıları da dinler mi oldular?
Benim dinleyici kitlem bu albümü benimsedi. Çünkü kendi albümlerimle aynı paralellikte ilerliyor. Başka bir tarza yönelmiş değilim. Daha önce hiç tanımayan bir kesim var ki, onlarla da tanıştırdı. 60-70 kuşağı… Aslında yeni jenerasyondan da bu şarkıları hiç bilmiyor olanlar da çoğunlukta. Bu da bana geniş bir dinleyici kitlesi kazandırdı.

Albümü konuştuk. Şimdi 70’ler meselesine geçelim. O günlerin ruhunu, havasını 2010’a yeniden taşımak meselesine... Senin eski şarkılarında da böyle bir hava var mıydı?

Vardı. Kendi şarkılarında hafiften isyan, kıskanmayı açıkça ifade etme var. Bunlar 70’lerin değil, 2000’lerin olayı. Mesela ‘Hastasıyım’ şarkısı, naif bir kadının 70’lerde asla ifade etmeyeceği lafl ar, daha çok 2000’lerin şarkısı gibi geldi bana.

Müziği mi acaba 70’lerden?

Müziği ve belki ses rengim. Duruşumdan da olabilir. Bazı şarkılar var ki, mesela ‘Saadet Şerbeti’ diye bir şarkım vardı. O aranjesiyle de sanki 70’lerde yapılmış bir şarkı gibi geliyordu. Ama bazıları da tamamen bugüne ait. Sonuçta bugünün dünyasında yaşıyorum. 70’ler denince bende çağrıştırdıkları anarşi, kaos, büyük savruluşlar, kaotik bir ülke, kuyruklar, kömür kokusu, grizu patlamaları…

Sana kötü bir şeyler mi çağrıştırıyor?
Bana nedense güzel şeyler çağrıştırıyor.

Benim için iki tarafı var. Bir tarafta bunlar çok belirgin ve baskın, diğer taraftan naif... Sen niye 70’ler deyince sadece naif tarafını görüyorsun?
Biraz masalsı bir çocukluğum oldu. Galiba biraz şanslıydım. Çok güzel bir apartmanda oturuyorduk. 70’lerin iki-üç katlı apartmanları vardır ya, kocaman bahçeleri vardır. Bahçesinde erik ağaçları, kaplumbağalar, kediler, gül ağaçları… Üst kat komşumuz da turist rehberiydi. Mavi bir minibüsü vardı ve apartmanın bahçesinde dururdu. Hippiler gelirdi, her taraftan müzik sesleri duyulurdu. Ben de çocuk halimle hayran hayran seyrederdim.

Ben bunu gördüm diyorsun…

Evet. Ama şunu da gördüm. Sokağın kenarında bir gazetecinin vurulmasını, o yaşadığımız korkuyu. Kim olduğunu hatırlamıyorum ama çok korktuğumuzu, o silah seslerini, Bağdat Caddesi’ne gece gidemediğimizi çok iyi hatırlıyorum. Bir kere dışarıdan eve döndüğümüzde, apartmanın kapısında bir örgütün sloganı vardı. 80’lere geldiğimizde 12 Eylül günü, sokakta tankların dolaştığını, fakat bunun halka yansımasının iyi bir şey olduğunu da hatırlıyorum. Çocuk aklımla ‘A iyi bir şey oldu, asker ağabeyler geldi’ diye düşünmüştüm.

Bu şarkıları dinler miydin?

Dinlerdim. Bir kısmı biraz daha büyük olduğum bir döneme geliyor.

Mesela ‘Ah Nerede’yi nerede dinledin?

Bütün çocuklar gibi çok sevdiğim bir şarkıydı.
Üst üste iki cover albümü yaptı, adı, ‘Yeni nostalji kraliçesi’ne çıktı. Oysa ‘Sabır’, ‘Depresyondayım’, ‘Benden Geçti Aşk’ şarkılarını o sevdirmişti bize. Eski şarkıları söylemekten ve albüm satışlarından çok memnun ama “Yine mi nostalji?” eleştirilerine de hafi ften bozulmuyor değil. “Bir taraftan iç sesim ‘Kime ne kardeşim, ben bu şarkıları istediğim kadar söylerim’ dese de, bir taraftan da galiba içten içe hissettiğim şey şu; kendi şarkılarımı söylemeyi ihmal mi ediyorum?” diyor. Yeni albümle ilgili bugüne kadar yapılan Göksel röportajları içinde en özgün olanını Ahmet Hakan gerçekleştirdi.

Bu kaçıncı albüm?
Yedinci albüm. Bir tane de eski plak şirketim tarafından çıkarılmış bir ‘Best of’ var. Ama onu kendi albümüm gibi sahiplenemediğim için saymıyorum.

Şarkı seçimlerini kim yapıyor?
Finalde ben yapıyorum ama bana öneride bulunan insanlar oluyor. Mesela plak şirketim ve dinleyiciler. Bir sene boyunca dinleyicilerden o kadar çok öneri geldi ki! Ama sonuçta şunu fark ettim; herkesin hatıralarına denk gelen bir şarkı var ve herkesin beğenisi değişiyor. Bu yüzden ilk düşündüğüm şey, kendi sevdiğim şarkıları seçmek oldu.

En içine sinen şarkı hangisi oldu?
‘İçime Sinmiyor’ şarkısı.

En içine sinmeyen hangisi?
Bunu söylemek çok zor. Ama galiba en içime sinmeyen ‘Seninleyim’ oldu. Hiç içime sinmese koymazdım. Ama sanki daha güzel olabilirdi.

Albümde senin seslendirdiğin ‘Ah Nerede’ şarkısını Füsun Önal söylerdi. Ama sen farklı, daha bir uslu söylüyorsun.

Evet. İnsanların karakterlerinin, yorumculuklarına ne kadar yansıdığını, bu şarkıları söylerken bir kez daha hatırladım. Çünkü aslında altyapılarda pek bir değişiklik yapmadık ama şarkı başka bir şeye dönüşebiliyor.

Şimdiye kadar iki nostalji albümü çıkardın. “Yine mi?” denmesi seni neden bu kadar rahatsız ediyor?
Aslında bilmiyorum neden bu kadar rahatsız ettiğini, ama rahatsız ediyor haklısın.

Muazzez Ersoy denmesi de rahatsız ediyor değil mi?

Aslında çok hoş bir şey. Ama ben de fark ettim ki, çok fazla savunmaya geçmişim. Belki çok sık bu soru sorulduğu için bir anda “Çok kötü bir şey mi yapıyorum acaba?” duygusuna kapıldım. Bir taraftan iç sesim “Ben bu şarkıları söylemek istiyordum, söyledim kardeşim, kime ne?” diyor. Bir taraftan da galiba içten içe hissettiğim şey şu: “Kendi şarkılarımı söylemeyi ihmal mi ediyorum?”

Daha eskilere gitmek ister miydin?
Türk pop müziği aslında 60’ların sonlarında başlamış. Ondan önce pek bir şey yok. Mesela ‘Mektubumu Buldun mu?’ vardı o 70’li yıllar. ‘Dudaklarında Arzu’ galiba 1968- 69… En eskileri o zamana denk geliyor. Öncesinde pek bir şey yok.

Peki, sen naif ve kırılgan biri misin?

Naif ve kırılganım. Ama güçlü olduğum, ‘kötü kedi Şerafettin’ olabildiğim zamanlar da var. Menajerim bana diyor ki; kedi gibisin, seviyorsun, bir anda tırmalayabiliyorsun. Bir anda öfkelenebiliyorum. Kimse o kadar iyi değil ki. Kötü tarafl arımı kullanmamaya çalışıyorum. Hepimizin içinde kötülük var.

Bazen sanatçılar bir biçimde bir imaj veriyorlar topluma. O imaj gerçeği yansıtsa da, yansıtmasa da üstüne yapışıp kalıyor. Sende öyle bir tehlike var mı?
Her insan hata yapabilir. Melek gibi görünmek, en ufak bir hatada onun büyütülmesine yol açabilir. O yüzden ben çırpınıp duruyorum. O kadar da hanımefendi değilim diye! Medyada gördüğümüz bazı şöhretli insanlar, o kadar arsızlaşabiliyor ki. Beni çok hanımefendi gibi görmelerinin sebebi o. O yüzden ben 70’lerdeki şarkıcıları onların duruşlarını çok seviyorum ve kendime örnek alıyorum.

Ben o kadar da hanımefendi değilim derken… Nedir o ihlal ettiğin yönün?
‘Süs bebeği, hiçbir şeye karışmaz, evinde oturur’ gibi bir izlenim oluşuyor kafamda. Ondan rahatsız oluyorum.

Süs bebeği olmadığını gösterecek neye karışırsın?

19 yaşımdan beri, evli olduğum dönem hariç, bütün kariyerimi tek başıma kurdum. Süs bebeği gibi oturan bir insan bunu yapamazdı. 7 albüm çıkaramazdı. Mesela çok saf görünüyorum ama o kadar değilim. Şarkı sözlerime de bakınca anlaşılan bir şey aslında. Tamam, çok kırılgan bir tarafım var ama tek başıma ayaklarımın üstünde durabilecek kadar da güçlüyüm. Ben sadece insanlara nazik davranıyorum. Kimsenin kırılmasını istemem.

Peki biraz da aşktan devam edelim. Kolay mı, zor mu senin için birine yakınlık hissetmek?
Zor. Öyle çok fazla sayıda insana aşık olmadım. Ama aşık olduğum zaman çok büyük şiddetle aşık oluyorum ve büyük yaşıyorum. O yüzden öncesinde biraz temkinli yaklaşıyorum.

Ne yapıyorsun mesela? Kaçıyor musun?
Aşkın engellenebilir bir şey olduğunu düşünüyorum bir noktaya kadar. Bir noktadan sonra engellemene imkan yok ama onun bir kıvamı var.

Direniyorsun o zaman?
Evet direniyorum, çünkü aşk insanı perişan eden bir şey.

Peki, müzik yapman, yeni besteler ve sözler bulman lazım. Bu anlamda ihtiyaç duyuyor musun?
O kadar çok aşık oldum ki. Bir ömür boyu onları hatırlayıp şarkı söyleyebilirim.

Yani somut yeni bir aşka ihtiyacın yok?

Var tabii. Herkesin yeni bir aşka ihtiyacı var. İnşallah yeniden aşık olurum. Ama mesela şunu çok sık yapıyorum. Şarkı söylerken o duyguyu hatırlıyorum.

Platonik takılıyor musun?
Olabilir. Belki de platonik aşk güzel bir şeydir. Mutlu bir çiftin aşkından söz etmek mümkün değil.

Bazı sanatçılar, normal hayatta alabildiğine sıradan, alabildiğine kamufl e olmuş haldeyken, sahneye çıktıklarında bambaşka biri haline dönüşebiliyorlar. Sen biraz öylesin galiba. Kendin için bunu söyler misin?
Ben söylemiyorum ama benim için çok fazla insan bunu söylüyor.

Bunu sen kendin de hisseder misin?
Sahnede gerçek benim aslında.

Biz o Göksel’i neden gündelik hayatta göremiyoruz?
İçimi açtığım yer orası. Şarkı söylüyorum, kendimi çok rahat hissediyorum. Halbuki normal hayatta insanlarla iletişim kurarken, daha zorlanıyorum. Günlük hayatta kendimi daha fazla kamufle etmek zorunda hissediyorum.

Çekingen ve utangaç bir insan mısın?

Evet. Ama sahnede utanma duygusu kalmıyor.

O zaman şöyle özetleyelim mi?
Sahnede alabildiğine gösterişli, gündelik hayatta alabildiğine gösterişsiz.

Evet. Gündelik hayatta çok gösterişli olmamak, biraz da benim nefes almamı sağlıyor. Normal hayatı çok seviyorum ve çok dışına çıkmıyorum. Ama sahnedeki gibi bütün dikkatleri üzerine toplayıp dolaşacak olsam, 10 metre gidemem.

Bu istismara yol açmıyor mu?
Zaman zaman yol açtı tabii ki. Her insanın zaafları ve zayıf yönleri var. Benim de yumuşak karnım o. Bazen istismar edilebiliyorum.

Peki, doğru insanlarla mı bir aradasın?

Hep doğru insanları buluyorum. Ya da onları şekillendirebiliyorum. Bir şeyler yaparken, çok büyük bir yoğunluk ve heyecan yaşadığım için, benimle çalışan herkesi de aynı enerjiye sokuyorum.

Bir sanatçı var çok popüler olmuş, zirveye çıkmış. Deniyor ki, arkasında şu adam vardı, şöyle bir ekiple yükseldi. Bireysel başarıları da var ama daha çok arkada biri oluyor. Sende var mıdır o?

Mesela eski eşimle dört albüm yaptım. Eski eşimin desteği çok büyüktü.

Onsuz hiç albüm yaptın mı?

Yaptım, ilk albümüm. Beraber yaptığımız en güzel albüm, evli olmadığımız albümdü. O çok avantajlı bir şey değildi aslında, dezavantajlı bir hale gelmişti.

Sana şöyle diyen oluyor mu? Eşinden ayrıldı; hadi bakalım yapsın o güzel şarkıları…
Demez olurlar mı? Ama kendime güveniyorum. Sıfırdan başlamayı seviyorum. Hayatımda iki defa zarlarımı attım.

Sıfırdan ne yaptın?

Bir tanesi okulu bırakıp şarkı söylemeye karar verdiğim dönemdi ki, etrafımdaki herkes “Ne yaptın sen?” diye baktı bana. Ama içimden bir ses, benim için doğru olanın ve beni mutlu edecek şeyin bu olduğunu söylüyordu. İkincisi de eşimden ayrıldığım, plak şirketimden ve menajerimden ayrıldığım dönemdi. Ama en önemlisi eşimdi. Çünkü müziği de beraber yaptığımız için, aslında ben bütün hayatımı bıraktım. Hiç kolay bir dönem değildi.

Çevresi kalabalık, her çevreden tanıdığı biri olan mı; yoksa kendi yalnızlığını yaşayan bir insan mısın?
Çevrem çok geniş değil. Az arkadaşım var. Aslında kimse beni görmüyor ama dışarı da çıkıyorum, geceleri de geziyorum. Ama herkesin görüldüğü yerlerde değil. Kendimi çok ifşa etmiyorum.