Dertleşir gibi oku satırlarımı...

Des’ree’den Life’ı dinleyerek yazımı okuyabilirsin. Biraz karışık bir yazı yazdım sana ama bence hayatın özeti gibi oldu. İçinde her şey var...

Ceyda Düvenci

Ceyda Düvenci


Dertleşir gibi oku satırlarımı...

Şimdi öncelikle acemi yazarın seyir defterini sana anlatmakla başlamak istiyorum. Bu acemi yazar arkadaşın, yazısını nasıl planlıyor mesela merak ettin mi?

Cevap; planlamıyor. Yazısını teslim etmesi gereken son güne kadar da aslına bakarsan ne yazacağını da bilmiyor. Son gün son saat yumurta kapısına dayanınca -ki bu genelde oğlumu uyutma saatlerine denk düşüyor- işte tam da o an aklına dökülüyor kelimeler. Giriş paragrafı ve genel olarak nelerden bahsetmek istediği tam da böyle şekilleniyor. Şu anda saat 20.41 mesela ve yazımı teslim etmem için son saatlerim. Ali’yi uyuturken, daha doğrusu yanında sessiz uzanıp uyumasını beklerken bu giriş paragrafına karar verdim. Belli başlı başlıklarımı belirledim ve unutmadan koşarak bilgisayar başına oturdum. Bugün Kartalkaya’dan döndük. Canım dergimin hafta sonu karda yoga etkinliği vardı. Muhteşem geçti. Hem eğlendik hem dinlendik. Bu muhteşem hafta sonunu organize eden Elele’de çalışan arkadaşlarıma çok teşekkür ederim. Kendimi çok iyi hissettim. Aslında pek bu tarz organizasyonlara gitmeyi sevmem ama Elele olduğu için ailecek gittik ve her anından çok mutlu olarak evimize döndük. Emeğinize sağlık...

Ve arkadaş evet yine oldukça yoğun bir dönem geçiriyorum. Hem koşturmacalı hem de ruhsal olarak da duygularımla uğraşmacalı. Bu hayatın son anına kadar ne yapmak istersin desen; kendimi geliştirmek, şifalamak, hep gelişebilmek, bol bol kitap okumak ve yuvamda kocamla ve çocuklarımla zaman geçirmek derim. Şifalamaktan kastım yaralarımı sarmak, iyileştirmek. İçimde fark ettiğim her küçük yara şifalanmayı bekliyor ve yardım isteyen keşfettiğim her duyguma şükür ediyorum. Onu şifalamak, sarıp sarmalamak için okumak, destek almak o kadar mutluluk veriyor ki; fark etmek, araştırmak, öğrenmek, sevmek ve şifalamak ya da olduğu haliyle kabul etmek... Gerçek bir huzur benim için çünkü hayat kendi içinde çok karmaşık ve zor zaten. Hepimiz kendimizce bir şeyler yaşıyoruz. Dost sohbetlerinde dertleşirken duyduklarımız için bazen ‘bu da dert mi?’ diyoruz içimizden belki ya da bazen de yaşadığımız hayata şükrediyoruz sessizce. Herkesin derdi kendine yük ama dert var mı, var arkadaş! İrili ufaklı, sebepli sebepsiz, kısa süreli ya da bir ömür süren dert var. Mutluluk ve aşk elbet hayata dair ama dertler de kabul ve dert yolculuğunda kendime de sana da sabır ve şans dilerim.

İşte bu yüzden belki de ilk kez bir şeyler yazmak istedim. En son başıma gelen bir an paylaşmak istiyorum seninle arkadaş. Dertleşir gibi oku satırlarımı...

Son zamanlarda Melisamda köpek korkusu başladı. Aniden, sebepsiz. Hep hayatımızda köpek oldu aslında ama kendi dünyasında ansızın çığlık çığlığa korkmaya başladı. Ne yapsak olmuyor. Her defasında yavaş yavaş köpeğimizi seviyor, ertesi gün sanki bir önceki gün kendisi sevmemiş gibi duygusu sıfırlanıyor, yaşadığını unutuyor. Korkmuyorum dediği köpeği görünce çığlığı basıyor. Hem de ne çığlık. O anlardan birinde artık kedimi sonsuz çaresiz hissettiğimi fark ettim. Ne yapsam olamadı, beceremedim, yetemedim dedim kendime. Ağlamaya başladım hüngür hüngür. Beceremiyorum dedim ağlarken. Becerememekten, başa sarmaktan sıkıldım dedim. Kocam yetişti imdadıma. Önce ağlayıp rahatlamamı bekledi, sonra da sakinleştirmeye çalıştı beni. O sırada Güzel abla geldi salona. Güzel abla bizim evimizin babaannesi gibi. Sadece yardımcımız değil, evin olmazsa olmazı. Kocasından senelerce şiddet görmüş. Evlatlarını büyütmüş. Sonra da memleketi terk edip önce canını kurtarmış, sonra da evlatlarını görmeme pahasına çalışıp para biriktirip onlara destek olmaya devam etmiş, adı gibi kalbi güzel, Güzel abla...

Dertleşir gibi oku satırlarımı... - Resim : 1

Ben yakarıp ağlarken elinde çayla girdi salona,  “Herkeste var dert. Sıkılmayın” dedi. “Bak çocuklarımı görmüyorum üç yıldır. Oğlum askerden döndü üç aydır konuşamıyorum. Görüştürmüyor babası. Hepsinin tepesinde. Öyle korkuttu ki bizi, öyle şiddet gördük ki, senelerce hiçbirimiz hayır diyemedik. Pasaport alıp da yanıma gelemiyor evlatlarım korkularından. Senelerce beni döverken, korkudan başka odaya kaçtı çocuklarım. Kulaklarından tutup balkonda sallandırırdı küçükken oğullarımı. O kadar korkarlar ki babalarından, büyüdüler, kocaman oldular ama bu korku hiç bitmedi. Hep peşlerinde. Benle görüştürmemek için işe gitmiyor, bütün gün oğlanları gözetliyor. O kadar özlüyorum ama elden bir şey gelmiyor. Şükür et evlatların dizinin dibinde. Sıkılma, her insanın var bir hikayesi...” Bunları sakince söyledi, gözü yaşlı çıktı salondan. Ben ne hale geldim sen düşün... Söylenmelerim durdu. Gözyaşım dondu. Dakikalarca kalakaldım. Sonrası... Sonrası hepimizde farklı bence arkadaş ya da belki de aynı... Dertlere göre değişir aslına bakarsan... Şimdi bunları yazarken tekrar düşünüyorum da; dert de iyiliğimize sanırım. Fark etmek için, anlamak için, kıymet bilmek için... Taşıyamayacağımız yükümüz de olmasın elbet ama hayat galiba bazen hesaplayamıyor. Kelimelerim yetmedi inanır mısın? Nasıl toparlamalı ve normale dönmeli satırlarım bulamadım. Galiba hayat gibi satırlarıma devam etmeliyim. Mutlu eden bir müzik dinlemeli ya da mutlu olduğum bir anı hatırlayıp sakinleşmek iyi olabilir. Kedimi de sevebilirim... Nina Simone’dan Feeling Good dinlemek her zaman iyi gelmiştir. O zaman başlıklarımla devam edebiliriz...

Sevgiyle...

Çizgi roman... Neden çizgi roman? Ben çizgi roman okumayı çok seviyorum ve en son Anne Frank’ın Hatıra Günlükleri’nin çizgi romanını okudum. Muhteşemdi. Hem çizgi roman olduğu için daha seri okunuyor hem de okuduğunu gözünde canlandırmayı seviyorsan eğer, senin için canlandırmış olmaları çok heyecan verici. Bunun için sana tez zamanda bir kitapçıya gidip çizgi roman reyonuna uğramanı tavsiye ederim. Mesela Guy Delisle’nin kitapları muhteşem ve son olarak da kuzenimiz Erkan Kolçak Köstendil’in Mukedderat çizgi romanı var, o da pek keyifli. KaraKarga Yayınları çizgi roman konusunda çok başarılı.

Alice müzikali... Muhteşem... Türk tiyatrosunda müzikal alanında çok önemli bir adım. Çocuğunuzla birlikte rahatlıkla gidip izleyebileceğiniz muhteşem görsel ve müziklere sahip bir müzikal. Beni çok etkilediği anlar, cümleler oldu. Oyunculuklar, danslar, sahne harika. Gerçekten Alice ile beraber Harikalar Diyarı’na gitmek istersen kaçırma derim.

Ve gidilmesi gereken tiyatro oyunları listemi de not defterimden buraya aktarmayı borç bilirim.
Beste Bereket’in rol aldığı Özel Kadınlar Listesi,
Sitare Akbaş’ın rol aldığı Cadı Avı,
Engin Hepileri’nin rol aldığı Akciğer,
Dolunay Soysert’in tek kişilik oyunu Kul.

Bundan sonra sana her ay en beğendiğim ama hayatın içinde konuşurken kullanmadığımız iki kelime hatırlatması yapmaya karar verdim. Bu sayede konuşman daha renklenir ve belki de sen de yeni kelimelerin peşine düşersin.
Nefaset; kıymetli, güzel, beğenilir olma.
Meftun; tutkulu aşık, gözü başka şey görmeyen.

Konserler
• 2 Mart IF Performance Hall Beşiktaş, Sena Şener ve Bülent Ortaçgil
• 3 Mart Salon IKSV, Son Lux konseri var.
• 20 Mart Aqua Florya Hayal Kahvesi, Ezgi’nin Günlüğü
• 23 Mart Kadıköy Sahne, Yeni Türkü