‘hayat biz plan yaparken başımıza gelenlerdir’
Yazımı okurken Beatles’dan ‘Ob-La-Di, Ob-La-Da’ şarkısını dinlemeni tavsiye ederim... Bu satırları, karmakarışık kafam, aklım ve ruhumla yazıyorum.
Ceyda Düvenci
Gerçekten ne yaşadığımızı hiç anlayamadığım, tanımlayamadığım 1-2 ay geçirdik. 13 Mart’tan beri, evden tabiri caizse, burnumu dahi çıkartmadım. Evet, evim konusunda şanslıydım. Koltuğumu koyduğumda bir orman manzarasına sahip olduğum bir bahçem ve kendime ait çalışma odamın bulunması da muhteşem bir nimet, bu kesin bilgi. Ama hayatımla ilgili geriye kalan tüm detaylar alt üst oldu iki ay boyunca. İşlerim, planlarım, projelerim, yapacaklarım, hobilerim, kişisel bakımım, kısacası; ben... Ama bunun geçerli bir sebebi vardı. Pandemi ilan edilmişti, dünya üzerindeki herkesin korktuğu, birçok insanın covid-19 isimli virüs nedeniyle hayatını kaybettiği bir dönemden geçiyorduk. Ve aklı başında her birey gibi benim de bu süreci evimde kendimi ve ailemi koruyarak yaşamam gerekiyordu. Bunda bir sakınca yoktu. Mesleğim de buna izin verdi. Ve evde hayat başladı...
Özellikle ilk dört gün çok zor geçti, Melisa çok ağladı, Ali ve yardımcımız çok şaşkın haldeydi. Ebeveynler olarak evde sürekli bir denge oturtmaya çalıştık. Ve bir şekilde kendimizi korumaya aldık dediğim gibi… Okuyan, okuduğunu anlayan, eğitim düzeyi yüksek ve meselenin ciddiyetini fark etmiş her insan gibi evlerimize kapandık, yeni düzene hazırlanmaya, kendinizi adapte etmeye çalıştık. Zamanla bir düzen kurduk.
Tam da şu an geriye dönüp bakıyorum da arkadaş, düzen kurduğumuzu zannetmişiz galiba… Başlangıçta uzun zamandır hayalimizde olan ‘evde oturmaya fırsatımız olduğunda, şunları yapmak istiyoruz...’ adlı listemizden her şeyi bir anda evde yapma fikri bize çok iyi geldi. Evdeydik, endişelerimiz çok vardı ama yine de yapmak istediklerimiz de bir o kadardı.
Gel zaman git zaman, yavaş yavaş fikirler uçuşmaya başladı. ‘Nereye kadar böyle sürecek... Kendimize ne zaman gerçekten vakit ayıracağız... Aslında evde çalışmak kadar saçması yokmuş... Okul ne kadar önemliymiş... Çocukların ve anne babaların kendilerini ait zamanları olması ne kadar kıymetliymiş... Dünya düzeni aslında akıl sağlığımızı korumak adına ne kadar doğru düzenlenmiş gibi gerçeklerle yüz yüze gelmeye başladık. Elbette tüm aile aynı çatı altında olmak muhteşem buna itirazım yok ama bireysel alanların tamamen yok olması, çocukların okullarından, parktan, yaşıtlarından uzak kalmaları, bilgisayar başında ders yapmaya çalışmaları ve bir zaman sonra dakikası uzayan çizgi film seyretme seansları zamanla pek iyi gelmemeye başladı. Genel anlamda bir mutluluk hakimdi elbet yuvamızda ama canlar da sıkılmaya başlamıştı... En azından bu benim için böyle gitti arkadaş, seni tabii ki bilmiyorum...
Dediğim gibi ilk zamanlar Melisa’nın adapte olması çok zor oldu: “Bu ne biçim korona, ben sevdiklerimi istediğim gibi göremeyecek miyim, okula gidemeyecek miyim, arkadaşlarımı özledim, öğretmenlerimi özledim, evde durmak istemiyorum her baktığım yerde siz varsınız, zaten doğduğumdan beri siz varsınız, en azından okul benim alanımdı, ne geldi benim başıma böyle!” isyanları biraz uzun sürdü. Pedagojik destekler aldık, ben okuduğum kitapları değiştirdim, hemen durumla ilgili kitaplar okumaya başladım ve bir şekilde kızıma süreçte yardım etmeyi denedim. İnanır mısınız durumdan en memnun Ali bile 1.5 ayın sonunda ‘sıkıldım’ kelimesini cümle içinde doğru kullanmaya başlar oldu:)
Bu süreçte en zoru da iş hayatını evden yürütmeye çalışmak oldu... Malum, Taş Kağıt Makas Atölyesi’ni kurmuştuk, hayallerimiz vardı, çok güzel bir süreç başlamıştı, kendimize bina bakıyorduk, bir okulumuz olacaktı ve duygu atölyeleri yapacaktık.
Duygularıyla tanışmış, duygularını bilen, duygularını doğru ifade eden çocuklar ve anne-babalar yetiştirmekti hedefimiz ve bütün altyapımızı buna göre kurmuştuk. Ama pandemi ile birlikte tabii ki biz de senin gibi, senin işin gibi yerle bir olduk arkadaş... Çünkü başladığımız noktada değildik, bir süre de olamayacaktık...
Ortağımla kafa kafaya verdik hemen
Action Coach Ayşegül Akşak’tan işletme eğitimi için dersler almaya başladık.
Kesinlikle kafamızı çok açtı, kesinlikle motivasyonumuzu yükseltti, bireysel gelişimimiz adına da bu süreçte çok faydası oldu, yalan yok. Ama bir yandan işletme koçluğunun bize verdiği ödevler, bir yandan okuduğum çocuk gelişimi ile ilgili ödevlerim, bir yandan çocuklarım için bu dönem okumam gereken kitaplar, bir yandan da tabii ki kendi zevkim için, kendi ilgi alanım için aldığım psikoloji eğitimlerinde okumam gereken kitaplar listesi... Evet arkadaş, bunların hepsi bir araya gelince sayfada gördüğünüz fotoğraf gibi oldum... Dört tarafım kitaplarla çevriliydi ve ben hangisinden başlayıp hangisiyle devam edeceğimi, aldığım notları hayatının neresinde uygulayacağımı iyice kafam karışık bir şekilde seyrediyordum.
Hep koşuşturma halindeydim, asla programlı olamıyordum çünkü evde iki tane çocuk vardı ve ne zaman, “Anneeee!” diye çığlık atacakları hiçbir zaman belli değildi.
İki taraftan beni çekiştirmekteydiler, kocam varını yoğunu ortaya koymuştu gerçek bir ev arkadaşı, gerçek bir hayat arkadaşı, satırlarımda ona ne kadar teşekkür etsem, şükretsem az...
Sabah çocuklarımın sesiyle yedi buçukta kalkıp güne başlıyordum, kahvaltı, Melisa’nın her dersi için bilgisayardan ayrı ayrı toplu eğitim alanına giriş yap, o ders bitti, öbürüne giriş yap, bütün ders saatleri için telefonunda alarm kur, onun dışında Melisa’nın terapisi için alarm kur, Ali’nin uyku saati için alarm kur, yemek yanmasın diye alarm kur, kendi eğitim takvimim için alarm kur... Arkadaş, telefonun alarmı hiç susamaz oldu... Hemen hemen her saat başı alarmı çaldı ve ben artık neye koşturacağım bilemez bir hale geldim.
İnanır mısın sevgilimle oturup bir sabah kahvesi içmeye hasret hale geldim. Holding mi yönetiyoruz, evi mi idame ettiriyoruz, ben benlikten çıktım... Kendini mi şifalandıracaksın, çocuklarına mı iyi geleceksin, bunların içinde kayboldum gittim...
Dedim ki; kendine gel!
Çok güzel bir evin, çok güzel bir ailen var, çocukların iyi, sağlıkları yerinde, herkesin keyfi iyi. Evet duygularımız gelgitli; bazen kötüyüz, bazen iyiyiz ama motivasyon sebebimiz yüksek, bir aradayız ve mutluyuz ve geçecek bir dönemden geçiyoruz, bitecek! “Her kötü şey gibi bu da bitecek...” diye düşünürken ve kendimi önümüzdeki aylar için motive etmeye çalışırken, bir anda bir haberle yine kendimden geçtim. ‘Pazartesi günü AVM’ler açılıyor!’ O an gerçekten okuduğum şeye inanamadım. Bu iki aylık çilenin sonunda bizi ‘yeni normal’ diye alıştırdıkları şey gerçekten ilk olarak AVM’lerin açılması mydı? Ondan sonra dengem şaştı tabii...
Verdiğim mücadeleyi, çocuklarımın psikolojisini, evde eğitimleri, ‘yeni normal’e uyumlanmak için online yapılan toplantıları, şirketin değişim, dönüşüm planlarını, programlarını, bunun için kafa patlatmalarımızı, yeni dünyayı düşündükçe ve sonra da ilk haber olarak, ‘AVM’ler açılıyor’ cümlesini duyunca dedim ki; ya biz anlamadık ya onlar anlamadı. Evet arkadaş tam olarak bu ruh hali içinde yazıyorum sana bu satırlarımı; ya biz anlamadık ya onlar anlamadı...
Sen bu satırları haziran ayında okurken bizim halimiz nasıl acaba, mesela bunu çok merak ediyorum. Onlar yanlış anladıysa başımıza neler gelecek? Zor, gerçekten zor... Bunları düşünmek, kendi gerçekliğinin içinde bir şeylere hazırlanıp sonra dünya gerçekliğinin tokat gibi yüzüne vurması, anladıklarını yanlış anlamış olmak... Bunların hepsi karışık...
Gelelim Taş Kağıt Makas Atölyesi’ne... Evet, heyecanlı dönüşümler yaptık yine de. Çünkü öngörüyoruz ki; 2021 Ocak ayına kadar hiç kimse çoluğunu çocuğunu alıp bir atölye programı için dört duvarın arasına girmeyecek. Ve şunu da öngörüyoruz ki, en ihtiyacımız olan şey duygularımızın üzerine çalışmak. Bunun için Taş Kağıt Makas Atölyesi eğitim programlarını, duygu çalışma platformumuzu online üzerinden geliştirmeye başladık. Bir kısmına da başladık. Taş Kağıt Makas Atölyesi’nin sosyal medya hesaplarında Özge Lokmanhekim’le beraber çocuk kitaplarıyla ilgili canlı yayınlar yapıyoruz. Yine mayısın üçüncü haftasından itibaren ev okulu konseptini geliştirdik ve haftanın belirli günlerinde sosyal medya üzerinden takipçilerimize küçük eğitim programları sunuyoruz. yani çalışmaya ve fayda sağlamaya her ne olursa olsun tam gaz devam...
İşte böyle arkadaş, yine, ‘hayat biz plan yaparken başımıza gelenlerdir’ cümlesini doğrularcasına iki koca ayı geride bıraktık. 13 Mart’ta girdik eve ve tahminim o ki, haziran ayında sen bu satırları okurken ben hala evde olacağım. Çünkü meseleye başka bir açıdan bakıyorum, her ne kadar bazen zorlansam ve nefessiz kalsam da, bazen hiç zorlanmasam, çocuklarıma ve sevgilime sonsuz yetsem de, bu iniş çıkışların arasında ben evde kalmaya devam ediyorum. En azından kendi inandığım sisteme, kendi inandığım hayat şekline döndüğümüze ikna olana kadar da devam edeceğim. Mesleki anlamda bu lükse sahip olduğum ve dışarı çıkmak zorunda olmadığım için elbette bin şükür. Ama tabii ki süreçte mesela sevgilim oynadığı dizi filmin seti için Bodrum’a gidecek arabasıyla. Bodrum’da ve sette çalışıyor olacak mecbur. Risk alıyor mu? Evet, bu dönemde çalışmak zorunda olan herkes kadar risk alıyor, çünkü ne olursa olsun hayat devam ediyor arkadaş. Bir şekilde uyumlandığımız, dönüştüğümüz hayatın içinde de ekmek paramızın peşine düşeceğiz çünkü ekmek aslanın ağzında değil, artık midesinin taa dibinde.
Allah hepimize sabır ve kuvvet versin arkadaş...
Güzel bir ay olmasını dilerim senin için…
Güzel haberler aldığın, kendi adına güzel şeyler yaptığın, gelecek için daha umut dolu olduğun, sahip olduğun şeylere şükrettiğin, duygularının tüm iniş çıkışlarına izin verdiğin, en dibe gittiğinde hüngür hüngür ağlamak istiyorsan, benim yaptığım gibi kendine hüngür hüngür ağlamaya izin verdiğin, kendine ve sevdiklerine hissettiğiniz her şey için şefkat gösterdiğin bir ay dilerim.
Yeni ayda tekrar görüşmek üzere.