"Sana sen lazımsın"
“Bir süredir sosyal medyadaki zorbalık üzerine de çok düşünüyorum. İnsanların gördüklerinde yüzüne söyleyemeyeceklerini fotoğraf altına yazıyor olmaları cesaret değil cehalet benim için.”
Ceyda Düvenci
Mayıs ayı geldi çattı. Zamanın bu kadar hızlı akıp gittiğine inanmak mümkün değil. Ben de ısrarla bu duruma alışamıyor olmalıyım ki hemen hemen her yazıda bu detayı hatırlatır bir haldeyim. Hatırlatsam da hatırlatmasam da akıııp gidiyor işte. Bu arada satırlarımı okurken Edith Piaf’tan La Vie en Rose dinlesen fena olmaz. O bitince de Elton John’dan Melisamın şarkısı olan I am Still Standing’i dinleyebilirsin. Çok enteresan bu şarkı biliyor musun? Sing adında harika bir animasyon filmi var. Melisa bayılıyor izlemeye. Birbirinden güzel şarkıları hayvanlar söylüyor. Ve o kadar şarkı arasında Melisa, hala ayaktayım şarkısını seçti. Tüm zorluklar karşısında hala ayaktayım... Kızımın her yaptığından çok etkileniyorum. Bu yüzden de özellikle bu ay bu şarkıyı seçtim. Sen de dinle ki, seni de yorgun ve güçsüz düştüğünde ayağa kaldırsın bu şarkı.
Nisan ayı benim için fazlasıyla dolu geçti. Bol iş seyahatli ve bol koşturmalıydı. Doğum günümü bile uçakta karşıladım. Hayatımın en ağır enfeksiyonunu geçirdim. Atlatmam neredeyse bir ayımı aldı. Sağlık! Ne kadar önemliymiş arkadaş bir kez daha anladım. Tüm bu koşturmaca ve hastalık mücadelesi içinde çok güzel kitaplar okudum, Melimelek markam için zamansız ajanda tasarladık ve basıma gitti, Balköpüğü kitabımın ikincisi çıkmak üzere, ayrıca yine Meli Melek defterlerlerimiz de yeni olumlamalar ve yeni tasarımlarıyla raflarda yerini almak üzere. Yani her anlamda dolu dolu bir aydı benim için. Tüm bu koşuşturma ve üretmenin yanında hayatımızdaki en önemli konu ve heyecan ne diye merak edersen, yeni bir yolculuk planlaması içindeyiz sevgilimle. Melisamla ilgili yine bir tedavi süreci yaşamak için haziran-temmuz ayında Küba’ya gidiyoruz. Kızımla serüvenimin ilk gününden beri, umudun peşinde olan her anne-baba gibi ben de dünyanın neresinde bir umut ışığı görsem onu gerçekleştirmek için çalışıp çabalayıp gerekli parayı ve imkanları oluşturup hep ışığa doğru koştum. Bülent de sağ olsun hayatımıza girdiği gün bu maceranın içine dahil oldu ve o gün bu gündür el ele verdik, hayat nereyi işaret ederse oraya gitmeye çabaladık. Bu defa da Küba bizi çağırıyor. Sonunda ne olur bilinmez ama ben kızım için duyduğum her şeyi yapmak istiyorum. Ve yapılanların mutlak faydasına inanıyorum. Ve biz ne zaman bir şeylere niyetlensek kurban olduğum hayat bize hep yardım eder. Bu yüzden Küba hayalimizin de gerçek olacağına çok inanıyorum. Yani arkadaş, her şey hayal ettiğimiz gibi giderse sana oradan yazacağım yazımı. İçinden tam da şu an kocaman bir ‘amiiin’ dediğini duyar gibiyim. Teşekkür ederim. Bakalım neler olacak aşırı merak ediyorum. Ve hep dediğim şeyi satırlarıma ilave ediyorum; hayatındaki tüm niyet ve isteklerin için yolların hep açık olsun... Şu anda sana bu satırları Kanada uçağından yazıyorum. Hanım&Efendi oyunumuzun turnesi var üç gün üç oyun. İlk kez gidiyoruz Kanada’ya, çok heyecanlıyım. Bir o kadar da buruk içim çünkü altı gün evlatlardan uzak kalacağım. Sende de oluyor mu bu karmaşık duygular? Bir yandan sevgilimle baş başa hem üretmeye hem de farklı şehirler görmeye gittiğim için çok heyecanlıyım ama diğer yandan da evlatları ihmal ediyormuş gibi hissediyorum, ağladıklarında ya da herhangi bir sebepten bana ihtiyaç duyduklarında yanlarında olamayacağım için suçluluk duyuyorum ve ‘geri dööön ‘ diye bağıran bir iç sesim var. Anne olmak ne zor ne zor be arkadaş. Tadından yenmez bir duygu ama bir o kadar da kemirgen. Olsun, yine de şükür. Bu duygular hayatın özeti. Ortalamasında yaşamayı öğrenmek de bizim ikamemiz.
Geçtiğimiz ay okumaya başladığım bir yazar ve kitaplarından bahsetmek istiyorum biraz da sana. Aslında uzun zamandır ismini bildiğim ve tanışmak için can attığım çok başarılı bir psikiyatrist kendisi: Gülseren Budayıcıoğlu. Eğer satırlarım ona bir şekilde ulaşırsa hayranlıkla dolu sevgimi sunuyorum kendisine ve varlığına teşekkür ediyorum. Gülseren Hanım’ın tüm kitaplarını aylar önce almış, baş ucuma koymuştum ama sıra bir türlü gelemiyordu. Son zamanlarda yeni kitabı çıktı. Camdaki Kız çıkınca, hemen koştum onu da aldım ve dedim ki kendime, “Gün bugün Ceyda, seç birini ve Gülseren’le başla yolculuğuna!” Ve o günden beri soluksuz bir şekilde bir kitabına başlayıp bitirip diğerine geçiyorum. Eğer psikolojiyle ilgiliysen, kişisel gelişim kitapları sana yavan geliyorsa, roman da seviyorsan arkadaş, hemen Gülseren Hanım’ın tüm kitaplarını al ve okumaya başla. Her bir kitabında bazen kendini, bazen etrafındakileri bulacaksın. Tüm romanları gerçek danışan öykülerinden uyarlanmış ve gerçekten bambaşka bakmanı sağlıyor meselelere. Muhteşem serüvenler ve her biri ayrı ayrı değişim, dönüşüm hikayesi. Irvin Yalom’un Türkiye şubesi desem yeridir. Bana çok teşekkür edeceksin. Notunu al!
Şimdi sayfamda bulunan Sabahattin Ali yazısına gelelim. Aslında birçok anlamı var benim için bu yazının. Edebiyat tarihimizin en önemli isimlerinden olan Sabahattin Ali, faili meçhul bir cinayete kurban gitmiş. Ne acı... Bıraktığı her satır çok kıymetli. Bu içimi acıtan gerçeğinin yanında, kıymeti ölümsüz. Yazdığı bu satırlar da çok içime dokundu. Uzun zamandır, daha önceki yazımdan da hatırlarsan özşefkat üzerine çalışıyorum. Tam da bu dönemde bu yazı ne kadar doğru şeyler için kendimi eğittiğimi bir kez daha gösterdi bana. Bir süredir sosyal medyadaki zorbalık üzerine de çok düşünüyorum. İnsanların gördüklerinde yüzüne söyleyemeyeceklerini fotoğraf altına yazıyor olmaları cesaret değil cehalet benim için. İşte bu anlamda da bu sözler çok etkili. Sen sen ol arkadaş hiçbir zaman başkası için yaşama, el alem ne düşünür ne söyler deme. Bu hayatta sana sen lazımsın. Yaşadığını senden iyi kimse bilemez.
Kimse senin nelerle başa çıkmaya çalıştığını, neleri yendiğini, yenemediğini, kimlerin yanında olmak istediğini, ‘nelerin ağrıttığını başını’, neler hissettiğini, neleri hissetmekten korktuğunu, içini senden daha iyi bilemez. O yüzden dik yürü hep; kendine, sadece kendin lazımsın.
Sabahattin Ali