Yemek savaşları

Çocuğunuzun zayıf olması onun iyi beslenmediği anlamına gelir ve size onu iyi beslemeniz için gerekli tarifler verilir.

Pınar Mermer

Pınar Mermer


Yemek savaşları

Çikolata yemek istiyorsan önce yemeğini bitirmelisin!
Son kaşık!
Benim için ye!
Bu anne için, bu baba için, bu köpek için...
Sen yemezsen kedi yer bak. Kedi, al kedi!
Bak, yemezsen üzülürüm!
Arkandan ağlar ama.
Bu sözler tanıdık mı? Zararsızmış gibi görünen bu sözlerin hele ki kültürel olarak kabul gören bu durumun bize zarar verdiğini söylesem?  Kısa vadede etkili olabiliyor ama uzun vadede hem bizim çocukla ilişkimizi hem de onun yemekle ilişkisini bozuyor bu cümleler.

Neden mi? Çünkü çocuğumuzun yemek yemesi onun gün içinde birkaç kere karnı acıktığı için yaptığı, yani bizden bağımsız bir eylem. Tabii ki bebekken biz onu besliyoruz ve beslenmesine yardım ediyoruz. Ancak bazen bu rolümüzde biraz fazla ileri gidiyor, onun tıka basa yemesine neden olabiliyoruz. Bebeği kustuktan sonra tekrar tekrar yediren kişilerle karşılaştım. Anne bebeğin doymadığına o kadar emindi ki bebeğin doyduğuna dair tüm sinyalleri kaçırıyordu.

Beslenmeyle ilgili bu denli zorlanıyor olmamızın sebebi özelliklere annelerin üzerinde çocuk beslenmesiyle ilgili çok ciddi bir baskı olması. Eğer çocuk zayıf görünüyorsa, en yakınınızdan tutun sokaktaki yabancıya kadar herkes size onu nasıl beslemeniz gerektiği anlatır. Yani çocuğunuzun zayıf olması onun iyi beslenmediği anlamına gelir ve size onu iyi beslemeniz için gerekli tarifler verilir. İşin üzücü yanı, çocuğun yanaklarının, göbeğinin tombik tombik olması ona iyi bakıldığı daha da fenası iyi annelik edildiği anlamına gelmesi…

İyi anneliğin yemekle ne ilgisi var? İyi annelik dışarıdan bakanların tartabileceği, ölçülebilir bir şey midir? Öyle olsaydı bile, başkalarının anneliği konusunda bizim yorum yapma hakkımız var mı?

GERÇEKTEN ÜZÜLÜYORUZ
Çocuğumuzun nasıl göründüğü bizim anneliğimizle ilişkilendirildiğinde, annelik bizim en hassas noktamız olduğunda, yemeğini ‘güzel’ yemeyen çocuk bizim üzülmemize sebep oluyor gerçekten. Yani amacımız çocuğu üzmek, duygusal tehditler savurmak değil. Gerçekten üzülüyoruz.

Bugün, dünyanın bir kısmında açlık kol gezerken, diğer kısmı fazla besin alıyor ve obeziteyle baş etmeye çalışıyor.Yani bugün derdimiz çocukların zayıf olması değil, fazla yemesi, hareketsiz kalması, yanlış beslenmesi.

Dolayısıyla eğer gelişiminde bir gerilik yoksa sağlıklı beslenen zayıf bir bebek, tombik tombik olandan daha sağlıklı!

Çocuklarımızın bebekliğinden itibaren yemekle ilişkisine fazla müdahale etmezsek zaten çoğunlukla sağlıklı gelişiyor. Burada yavaşlamak önemli.

Yani bir durup düşünmek. Otomatik piloattan çıkmak gerek.

Önce kendi yemek ilişkimize bir göz atmalı.
• Biz duygusal yiyiciler miyiz? Stres altındayken yemeğe mi saldırıyoruz?
• Bizim yemek saatlerimiz düzensiz mi? Ayakta atıştırmacı mıyız?
• Biz fazlaca yemek seçiyor ve çocuklarımızın yemesini istediğimiz yemekleri görünce yüzümüzü mü buruşturuyoruz?
• Biz akşamları bol bol  abur cubur yiyor, evde bulunduruyor ama çocuğumuz yemesin mi istiyoruz?
• Biz illa tabağımızdakini bitiriyor, koskoca insanlar olsak da hala arkamızdan yemeğin ağlayacağını mı düşünüyoruz?
• Tıkınırcasına yiyor, bazense hiç bir şey yemeden günü geçiriyor muyuz?

Eğer bizim yemekle sağlıklı bir ilişkimiz gelişmediyse çocuğumuzun da sağlıklı bir ilişkisi olmasını bekleyemeyiz. Çünkü çocuklar her şeyi gözlemler. Çünkü bizim tutumlarımız, davranışlarımıza yansır. Kendimize biraz baktıktan sonra, tüm sorumluluğun bizde olmadığını hatırlama sırası geliyor.

Size Ellyn Satter yönteminden bahsedeceğim. Sorumluluğu bölen bu yaklaşımın bizi rahatlatacağını düşünüyorum.

Bizim sorumluluğumuz:
• Rahat bir aile ortamı sağlamak
• Sıcak ve sağlıklı yemeği masaya koymak

Çocuğun payına düşen:
• Yemek veya yememek
• Ne kadar yiyeceğine karar vermek

2-5 yaş arası çocukların yemek seçme dönemidir.  Bu dönemde farklı yiyeceklere açık olmayabilirler. Bir çocuğun yemek seçmemesi için o yemeği iyi tanıması gerekir.

En az 10-15 kere o yemeği görmesi, sofrada onu yiyen aile üyelerini izlemesi, evde kokusunu alması farklı yemeklere alışmasını kolaylaştırır.

Eğer çocuğumuz aynı yemekleri yemekte ısrar ediyorsa, farklı yemeklere alışması için çaba göstermek gerekiyor. Yoksa çoğu çocuk köfte, makarna, abur cubur döngüsünden çıkamıyor.

Bazı çocukların yemek tercihlerinin farklı olması yemek seçme gibi görülebilir. Bazı çocuklar yemeklerin birbirine karışmasını istemez. Ayrı ayrı yediği sürece bu tercihe saygı duymalı.

Bazı çocuklar çiğ yemek ister, pişmiş şeyleri sevmezler. Çiğ yiyecekler üzerine bir beslenme sistemi kurulabilir.

BİRAZ YAVAŞLAYALIM
Peki gezerek yemek istiyorlarsa? Sürekli sandalyeden kalkıp yemek faslını uzattıkça uzatıyorlarsa?

Çocuğumuzun gün içindeki hareket ihtiyacının karşılandığından eminsek, yemek saatinde oturma kuralı koymaktan çekinmeyelim.

Yemek saatini kum saati yoluyla belirleyip zaman dolunca yemeğin masadan kalkacağını söyleyebiliriz. Yemek saatleri dışında sürekli atıştırmak hem çocuk hem ebeveyn için oldukça yorucu. Sofrada yeterince yemeyen çocuk aç kalıp huysuzlaşabilir ve yarım saatte bir yiyecek isteyebilir. Bunu engellemek için çok da sıkı olmayan bir yemek programı oluşturmak gerekiyor.

Yemek meselesi zor bir mesele ve epey de uzun konuşmak, yazmak gerekiyor bu konuyu. Deneye yanıla öğreneceğiz bazı şeyleri; ebeveynlikteki pek çok konuda olduğu gibi.

Ama en önemlisi bunu hayatımızın ortasına koymamak. Biraz yavaşlamak, dışarıdan bakmak, sakinleşmek, kendimize ve çocuğumuza şefkat göstermek... O zaman ağzını açmak için ‘Bak uçak geliyor’a  ihtiyaç kalmayacak. Kendiliğinden, kendisi için açılacak kapılar.