Küçük Ağa'nın yakışıklısı: Sarp Levendoğlu

Rahatlıktan karizmadan yıkılıyor. Bir bakıyor, yetiyor. Lafını sakınmıyor. Evirip çevirmiyor. Korkmuyor. İşte böyle; bazı adamları anlatmaya kelimeler yetmiyor! ‘Küçük Ağa’ dizisinin yakışıklısı Sarp Levendoğlu şu sıralar sınırlarımızı zorluyor.

Küçük Ağa'nın yakışıklısı: Sarp Levendoğlu

Röportaj: Sinem Gürleyük 
Fotoğraf: Hakan Adil 
Styling: İrem Akalın
Saç ve Makyaj: Selma Ergin
Prodüksiyon Asistanı: Seray Özdöl 

Biz onu ilk olarak Mustafa Altıoklar’ın yeğeni olarak tanıdık. O günden bugüne sakin adımlarla oyunculuk yaşantısındaki yerini güçlendiriyor. Daha öncesi de var ama ‘Emret Komutanım’ çoğumuzun onu keşfettiği adımlardan biri olmuştu. ‘Küçük Ağa’ dizisinin Ali’si, altı yaşında adım attığı setlerde bugün hem oyuncu hem de yönetmen olarak çalışmaya devam ediyor. Levendoğlu, şu sıralar gelgitli bir ruh hali yaşıyor; içinde bulunduğu projeden dolayı mutlu ancak diğer yandan, ülke gündemi ve sanatçılar üzerinde kurulan baskı yüzünden de canı epey sıkkın…

Onu yakalamak elbette hiç kolay olmadı. Setin yoğunluğu sebebiyle bir ay kadar bekledik; olsun bekleriz dedik! Onunla çekim yapacağımızı öğrenen kadınlardan ‘Ben de gelebilir miyim?’ sorusunu, belki de hiç duymadığımız kadar çok duyduk. Kadınlar ona gerçekten hayran! Genellikle de olgun ve aklı başında kadınlar... Bakışından mı duruşundan mı bilmiyoruz ama bu adam gerçekten rahatlıktan, karizmadan yıkılıyor. Peki, kadınlar ona bu kadar hayran da, o? Nasıl kadınlara tahammül edemiyor? Levendoğlu’nun özel hayatı da çok merak ediliyor… Ancak o insanların özel hayatıyla ilgili konuşulmasını ‘aşağılıkça’ ve ‘ahlaksızca’ buluyor. Lafını kimseden esirgemeyen oyuncu, ülke gündemini de yakından takip ediyor. Onu en çok endişelendiren şey ise insanların yobazlaşması... İktidar, sanatçılar üzerinde büyük bir baskı kurarken onun duruma yaklaşımı net oluyor: “Ya şerefimle yaşarım ya da ölürüm!”

‘Küçük Ağa’ izlenme rekorları kırıyor. Bu işi kabul ederken böyle bir başarı bekliyor muydunuz? 
Bu kadar çok izleneceğini tahmin etmiyordum. Amiyane tabirle işin tutacağını tahmin ediyordum ama böyle kıyamet kopacağını kimse tahmin etmiyordu.

Şu anda bu dizide sizi en mutlu eden şey ne?
Dizinin başarısı…

Artık güçlü bir rakibiniz var; ‘Kurt Seyit ve Şura’.
Nihayetinde ikisi de dizi. 90 dakika yayınlanacak ve bitecek. Bir sene sonra kimse hatırlamayacak. ‘Asmalı Konak’ı ya da ‘Ezel’i hatırlıyor muyuz? Kıyametler kopuyordu. ‘Küçük Ağa’ da, ‘Kurt Seyit ve Şura’ da dizi... Tüketim toplumuna yapılmış sipariş işler. Çok fazla sanat değeri içermiyorlar. 

Oyunculuk konusundaki yeteneğinizi ne zaman fark ettiniz? 
Ben yeteneğimi fark etmedim. Çocukken şans eseri bir dizide oynadım. İlk kez o zaman oyunculuk yaptım. Hoşuma gitmişti, eğlenceliydi, bir şeyi taklit ediyor gibiydi. Sonra lisede tiyatro oyunlarında oynadım. 

Peki, yönetmenlik yapmakla ilgili düşünceler hayatınıza nasıl girdi?
Genel olarak oyunculuğu da hayatı da analitik gören biriyim. Yönetmenliğin duygusal boyutu da var ama aslında analitik bir durum. Çekmeden önce neyi nereden bağlayacağımı düşünebiliyorum ve senaryoyu okuduğum zaman gözümde canlandırabiliyorum. Bir de 90’lı yıllarda Oğuzhan Tezcan’a, Haldun Başaran’a, Mustafa Altıoklar’a asistanlık yaptım.
En başta kameranın arkasındaydım. Yönetmenliği böyle keşfettim ve başladım.

Oyunculukta ya da yönetmenlikte, farklı olarak ne yaptığınızı düşünüyorsunuz?
Televizyon için yapılan işlerde özgünlüğün pek mümkün olduğunu düşünmüyorum. Kendimde olmayan, bana benzemeyen zorlayıcı rollerde oynamayı seviyorum. Mesela ‘Mor Menekşe’deki rolümü oynarken çok mutlu olmuştum. Şimdi ‘Hüvel Baki’ isimli bir film çekeceğiz. Orada bir celladı oynayacağım. Mezarlıkta geçen bir hikaye. Bir film projesi daha var. Orada da obez birini canlandıracağım. Beni zorlayacak rolleri oynamanın beni daha ileriye taşıyacağını düşünüyorum.

Peki bu projeler ne zaman hayata geçecek?
‘Hüvel Baki’yi haziran ya da temmuz gibi çekmeye başlayacağız. Diğeri henüz belli değil.

‘Hüvel Baki’ nasıl bir film? 
Senaryoyu, ‘Takva’ ve ‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’ın yönetmeni Önder Çakar yazdı. Filmin yönetmeni Ezel Akay. ‘Mermer Köşkün Sahibi’ adlı romandan yola çıkıldı. Bir beyzadenin varını yoğunu kaybedip bir tek dedesinin mezarı kaldığında, mezarlığa yerleşmesi ve burada Bektaşi dedelerle karşılaşıp, hayatı sorgulamaya başlaması ve içsel hesaplaşması anlatılıyor.

Büyük çoğunluğunu kadınların oluşturduğu çok geniş bir hayran kitleniz var. Peki sizin kadınlarla ilişkileriniz nasıl? Örneğin, nasıl kadınlara dayanamıyorsunuz?
Yüksek egolu, kıskanç ve erkek arkadaşını hayatının merkezine koyan kadınlara pek katlanamıyorum.

Mükemmel bir aşık mısınız yoksa zor bir adam mı?
Herkes gibi benim de arızalarım var.

İlişkilerinizde en çok neden şikayet ediyorsunuz?
Yalnız kalmayı çok seviyorum ama insanlar bunu pek anlayamıyor. ‘Benden sıkıldı mı?’ diye düşünüyorlar. Ama yalnızlığıma saygı gösterilmesini istiyorum.

Peki şu an aşk hayatınız nasıl gidiyor?
İyi gidiyor.

Demet Evgar ile birlikte olduğunuz iddiaları var...
Ben insanların özel hayatlarıyla ilgili konuşulmasını aşağılıkça ve ahlaksızca buluyorum. Ben kimsenin özel hayatını merak etmiyorum. Aptal insanların başkalarının özel hayatını konuştuğunu düşünüyorum. Akıllı insanlar olayları konuşur. Dedikoducuları pek sevmem. Ama çok merak ediliyorsa söyleyeyim; Demet’le birlikte değilim.

Peki şu sıralar en çok neyin hayalini kuruyorsunuz?
Kafamda hep film projeleri var. Oyunculuk adına tatmin olacağım bir iş olmasını hayal ediyorum.

En büyük korkunuz ne?
Yüksekten düşmek…

Hayattan isteyip cevabını, sonucunu alamadığınız bir şey var mı?
İstediğim şey için çabalarım. Çabalayınca her şey oluyor.

Hayatta yargılanmayacağınızı bilseniz neler yaparsınız?
Öyle bir kaygım olmadığı için istediğim her şeyi yaptım aslında.

Peki, hayatta her şeyi deneyip dibe vurmak mı yoksa hiç denememek mi daha kötü?
Dibe vurmak psikolojik olarak daha kötü. Tadını hiç bilmediğiniz bir şeyi sevemezsiniz. Ama sevip de yiyememek daha kötü.

Ülke gündemini yakından takip ediyorsunuz. Şu sıralar sizi en çok ne endişelendiriyor?
İnsanların yobazlaşması çok tedirgin ediyor. Bu ülkeyi yönetenler kendi kitlelerini her şeye inandırıyor, onlara öğretmiyorlar. Öğretirlerse kendi başlarına geleceklerden korkuyorlar. Yobazlıktan kastım din üzerinden yapılan bir yobazlık değil. Hırsızlıklara, yolsuzluklara, dolandırıcılıklara öyle bir inandırıyorlar ki insanları... Toplum olarak da tembeliz ve gerçekte ne olduğunu merak etmiyoruz.

Sizce çıkış yolu ne?
Biri insanlara gerçekleri göstermeli.

Gezi Parkı protestolarına destek veren sanatçılar devamında tepki gördü hatta hedef gösterildi...
Bir diziyle anlaşmıştım ve dizinin yayınlandığı kanaldan aleni olarak ‘Gezi Parkı eylemlerine katıldı, biz Sarp ile çalışamayız’ dediler. Ben kimsenin düşmanı değilim. Ben AKP’li de değilim, hiçbir şekilde desteklemiyorum. Yönetmenlik yaptığım sette, AKP’ye oy veren bir sürü çalışan arkadaşım var. Farklı düşünüyorlar diye onları kovmam ne kadar adice olur değil mi? İş başka, arkadaşlık başka. Sapla samanı karıştırıyorlar. Düşmanlar, kindarlar… Benimle çalışan insanlar AKP’li de olabilir, şeriat karşıtıyım ama şeriatçı da olabilir, benimle tam tersi düşüncelere de sahip olabilir. Ama ben o adamın emeğine bakarım. Yanımda çalışan kişi, her gün gelip vaktinde bana verdiği sözü tutuyorsa, onun
ideolojisi beni ilgilendirmez. Ben onun ekmeğini elinden alamam. Başörtülü insanlar üniversiteye giremiyorken ben ‘girebilmeliler’ diyordum. Bu, o insanların hakkı. Ben din düşmanı değilim. Müslümanlıkta en büyük günah münafıklıktır. ‘Ben ne yapıyorsam doğrudur’ mantığıyla bir ülke yönetilmez. Bizde demokratik toplumun tanımı bozuldu. Medya
kuruluşlarının baskı altında tutulması beni korkutuyor. 

Bütün bu yaşananlara rağmen sizde hiç çekingenlik yok. Hiç, korkmuyor musunuz?
Hapse mi atacaklar? Hedef mi gösterecekler? Zaten tehdit alıyorum. Ben ya şerefimle yaşarım ya da ölürüm.