Akışa güvenmek ve akışta olmak

Son zamanlarda sıkça duyduğumuz bir tabir; akışta olmak, akışta kalmak... Peki, nedir akışta kalmak?

Akışa güvenmek ve akışta olmak

Flow Coaching Akademik Direktörü ve ‘Akış Oyunu’nun yazarı Talyaa Vardar ile kitabını, içinde bulunduğumuz hayat koşullarının getirdiği stres, kaygı ve endişelerimizden kurtulmak; sıkışmışlık hissinden arınmak için neler yapabileceğimizi ve kendi akışımızı nasıl yaratabileceğimizi konuştuk.

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
ODTÜ Kamu Yönetimi’nden 1993’te mezun olduktan sonra farklı kurumlarda on beş yılı aşkın bir süre stratejik pazarlama alanında yöneticilik yaptım. Bu süre zarfında psikoloji eğitimimi sürdürdüm ve sanatla terapi üzerine yurt dışında mastır yaptım. Vancouver’da uzun yıllar terapist olarak çalıştım. Tibet’te yaşamış bir şifa ustasının özel öğrencisi olarak enerji terapileri üzerine yoğunlaştım. Kaliforniya’da beyin üzerine araştırmalar yapan bir enstitüde çalıştım, ardından profesyonel koç oldum. 5000 saatin üzerinde terapi, koçluk ve evrensel kanal açma çalışmaları yaptım. Vancouver’da Kanada yerlileriyle yaptığım terapi çalışmaları sırasında iki yerli Şaman ile çalışma şansım oldu, o şamanlardan birinin bana el vermesiyle çalışmalarım boyut değiştirdi ve terapi, koçluk, şamanik enerjiyle harmanladığım bireysel seanslar yapıyorum. Halen de bireysel seans ve retrealere paralel olarak, merkezi Kanada’da bulunan FLOW Coaching International Akademik Direktörü ve FLOW Liderlik Enstitüsü’nün uluslararası fakülte üyesi olarak görev yapıyorum. Sık sık eğitim vermek için Kanada’ya gidiyorum, bir nevi Kanada-Türkiye arasında yaşıyorum.

Akışa güvenmek ve akışta olmak - Resim : 1

Akış Oyunu adlı kitabınız yayınlandı, 'Akış Oyunu' tam olarak nedir? 
Kocaman bir oyunlar sarmalının içinde yaşıyoruz. Politika oyunu, ekonomi oyunu, medya oyunları, magazin oyunu, alışveriş oyunu, savaşma oyunu, yapılaşma oyunu… Hepsi birden insanın üzerine üzerine geliyor ve dünyalı olmanın tüm risklerini sıradan vatandaşın üzerine yıkmış durumdalar. Bu sadece Türkiye için değil, tüm dünya için böyle. Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, artık mutlu olmak için hepimizin eskiye göre belki yüz kat daha çok çaba sarf etmemiz gerekiyor. Kaygı, stres ve endişe hepimizin normali haline geldi. Buna çözüm olarak yapılan kişisel gelişim önerilerinin çoğuysa sığ bir kolaycılık vaadinden öteye geçemiyor. Ben bu sığcılığı normalleştirme gidişatına bir dur demek istediğim için 'Akış Oyunu’nu yazdım. Kitabımla herkesi bir oyuna davet ediyorum: büyük oyuna dur demek için kendi akışımızı yaratma oyunu. Akış Oyunu, önce bu büyük oyunların bizdeki etkileri üzerine kafa yorduktan sonra, gerçekten bize ait olmayanları ve yaratılışımızın bir parçası olmayanları ayıklamaya başlamak demek. Varlığımızın beş kapısı var: duygu, sezgi, mana, akıl ve beden kapıları. Bu kapılardan geçerek ya akışa açılırız ya da tıkanıklığa. Akış Oyunu içinde yaşadığımız toplumun oyunlarını da fark ederek bu beş kapıda nerelerde tıkandığımızı tespit etmemizi sağlıyor ve nasıl akışa geçeceğimizin adımlarını tanımlıyor. Modern insanın hissettiği sıkışmışlık hissi ne kadar çabalanırsa çabalansın bir türlü aşılamıyor. Denenen tedaviler ya da gerçekleştirilen seanslar da yetersiz kalıyor. Çünkü bireyin bu sıkışıklık hissinden kurtulması için önce kendi öz farkındalığına ulaşması gerekiyor. Onu rahatsız eden şeyleri belirleyip daha sonra pozitif anlamda bu rahatsızlıkların yerine nelere koyması gerektiğini keşfederek kişi zaten akışa geçmiş oluyor. Ben de kitapta bunun için yapılması gereken noktalara değindim zaten.


Akışa güvenmek ve akışta olmak - Resim : 2

Akışta olmak nedir?
Akış tam ifade edersem, aslında her şeyin yerli yerinde olduğu hissidir. Bu zamanlarda kendimizi tam hissederiz, bu zamanlarda içimize kendimizle barışık, evrenle barışıklık hissi gelir. Dünya öyle telaşlı bir yer ki bu her şey yerli yerinde-hem içimde hem dışında hissi çok az kişiye, çok az zamanda uğruyor. Her biri akışa açıldığı için insandaki beş kapıdan bahsetmek istiyorum. Hepimizde beş yaradılış kapısı var: duygu, akıl, beden, mana ve sezgi kapıları. Yaşamımız bir evse çoğumuz sanki tek kapılı bir evdeymişiz gibi yaşıyoruz, bu nedenle de sıkışık hissediyoruz. Oysaki yaşam ferah bir ev gibi de olabilir, 5 kapıyı da kullanmayı öğrenirsek içi dışı ferah bir yaşam sürebiliriz. Bende beş kapı varken sadece alıştım diye neden tek kapılı bir evde yaşıyormuş gibi davranayım? Kitap bizdeki bu beş kapıyı da kullanarak, her birinde, ferah bir akışa ulaşmayı öğretiyor bize. Bunu nasıl alışkanlık haline getirebileceğimizi tanımlıyor. Bu bir oyun, tıpkı çocukken oynadığımız oyunlar gibi yetişkinlikte de oynayabileceğimiz bir oyun. Tekrar tekrar oynanması gereken bir oyun. Ne kadar çok oynarsak bu oyunu, akış hissi o kadar beynimizde, bedenimizde, ruhumuzda yer eder. Yoksa hiçbir şey değişmez, akış da gerçekleşmez. Akış Oyunu’ndaki beş kapının her biri bilinçaltına açılır. Bilinç ve bilinçaltı işbirliği yaptığında, insana tamlık hissi gelir ve hayat giderek daha akışkan bir hal alır.

Kitabınızda “Akış Oyunu kimler için değildir” listeniz yer alıyor. Akış oyunu kimler için değil?
Beleşçiler ve kolaycılar, “ben durayım evren çalışsın”cılar, “ben durayım melekler halletsin”ciler, “evrene yolladım, haber bekliyorum”cular, kaderciler için değildir, “aman işte herkesin durumu aynı” diyenler, “n’apalım düzen böyle, ben mi değiştireceğim”ciler, “böyle gelmiş böyle gider…” diyenler için değildir. Kısaca bu kitap harekete geçme gücü olmayanlar için değil, aksiyon almak isteyenler içindir. Çünkü hayat sadece evrene mesaj yollamaktan ibaret değil. Herkesin sağlam bir duruşla verdiği kararlar için çeşitli adımlar atacak gücü ve teşviği keşfetmesi gerekiyor.


Varlığın beş kapısı neler?
İnsanda beş kapı var, bu kapılar yaradılışımızın beş boyutu demek: duygu, akıl, beden, mana ve sezgi. Yaşamımız bir evse çoğumuz sanki tek kapılı bir evdeymişiz gibi yaşıyoruz, bu nedenle de sıkışık hissediyoruz. Oysaki yaşam ferah bir ev gibidir, 5 kapıyı da kullanmayı öğrenirsek içimiz ev dışımız ferah bir yaşam sürebiliriz.

Terapi, koçluk veya eğitimlerde gördüğüm bu kapıları kapalı tutan kişiler sıkışıklık, yetersizlik, değersizlik, başarısız olma duygusu, sürekli stres gibi haller yaşıyorlar. İnsanın en değerli varlığı kendisi. Yaşam sürekli akışa ulaşmaya çalışır, akışa açılan yol bu kapıların ardındadır. Kilitli tutmaya ne gerek var?

Bütüncül bir bakış açısı kazanmak kişiye neler kazandırır? 
Ruh kolektif tasarıma açılan kapıdır, bilinçaltımızdır, zamansız ve sınırsızdır. Beden bu dünyaya aittir, dünyevidir. Zihin de ikisi arasındaki geçişi kolaylaştırmak veya zorlaştırmak için vardır. Seçim, bizim elimizdedir. Çünkü sadece duyguya odaklanarak ya da mantığa odaklanarak yaşarsak günün sonunda patlama yaşamamız işten bile değil. Önemli olan dengeyi sağlayabilmektir. Zihin eğer duyguları ikna etmezse, duyguların enerji yükü daha fazla olduğu için her köşe başında çelme takarlar. Eğer zihin duyguları onore ederse, o zaman duygularımız bizi pamuk ellerle okşar. Duygular zihni devreden çıkarırsa da genellikle uzun vadede pişman olacağımız şeyler yaparız. O yüzden vereceğimiz kararlarda ve gerçekleştireceğimiz aksiyonlarda bütüncül bakış açısı kazanarak ilerlemeliyiz.


Varlığımızı bolluk potansiyaline kavuşturmak için neler yapabiliriz? 
Burada bilinçli bir çalışmaya azmetmek gerekiyor. Kendiliğinden olmaz çünkü böyle bir değişim. Kıtlık bilinci eksikliğe, yokluğa, probleme odaklanarak bardağın dolu tarafındaki suyu sürekli boşa harcamak demektir. Buradan bolluk potansiyeline geçiş yapabilmek için dimağımızı hep diri tutmalıyız, yani dünyanın arzu ettiğimiz yerinde durup durmadığımızı düzenli olarak ve ihmal etmeksizin sorgulamalı ve ara ara kapıları tıklatmalıyız. Bunları yaşadığınız süreçte de kendinize şefkatli olun ve sabrı elden bırakmayın. 6 ay düzenli devam ettiğinizde kendinizi hayatta kalmanın ötesine sıçratacak o kıt ve dar kalıplı hapishaneden çıkarıp ufku geniş bolluk potansiyeline kavuşabilirsiniz.


Beyin dostu ve beyin dostu olmayan alışkanlıklar neler? Beyne zarar veren duygulardan kurtulmak için neler yapabiliriz? 
Beyin dostu alışkanlıklar, beynimize iyi gelen, hem onun sağlığını güçlendiren hem de koruyan alışkanlıklar. Kitaptaki gibi özetlersem şayet:


Beyin dostu alışkanlıklar

·        Kendinize gelişim hedefleri belirlemek ve bu hedeflerle ilgili küçük, ara adımları tanımlamak.

·        Odaklanmayı sağlamak için önemli olaylar için teslim tarihleri belirlemek.

·        Örneğin çalışırken, dikkat dağıtıcı alet ve programları belli zaman aralıklarıyla kapatmak.

·        Düzenli olarak yazarak duygularınızı yazı yoluyla kâğıda aktarmak.

·        Kendimizle ilgili pozitif zihinsel resimler canlandırmak – örneğin “sağlıklı ve iyimser bir ben” imajını canlandırmak gibi…

·        Hayatınıza bir anlam katmak. Bu alışkanlık sağlıklı yaşlanmayı da sağlıyor. Alzheimer’la ilgili yapılan araştırmalar 40’lı yaşlardan itibaren anlamlı işler yapan kişilerin yaşlılığa daha hazırlıklı girdiğini söylüyor.

·        Düzenli, temiz ancak farklı renkleri barındıran bir fiziksel ortam.

·        Temiz hava ve bol oksijenli ortamlara gitmek.

·        Aktif bir hayat yaşamak; egzersiz yapmak, dans etmek, hareket etmek.

·        Pozitif ve iyimser insanlarla zaman geçirmek.

·        Şükretmek.

·        Resim yapmak.

·        Bol bol gülmek.

·        Birbirinden farklı ortamlar ve insanlarla vakit geçirmek.

·        Metaforlar düşünmek .

·        Sağlıklı uyku.

·        Başkalarına katkıda bulunmak, paylaşmak, yardım etmek. Depresyonla ilgili araştırmalar, eşi, dostu, ailesi yani destek sistemi olan insanların depresyona yakalanma oranının çok daha az olduğunu gösteriyor.

Beyin dostu olmayan alışkanlıklar

·         Zamanınıza sahip çıkmamak.

·         Fazla bilgisayar kullanmak ve internet alışkanlığına teslim olmak.

·         Sosyal medya gibi, internet gibi, yazışma gibi aktivitelerle dikkatinizin dağılmasına izin vermek.

·         Kendinize hedefler belirlememek, oradan oraya savrulmak.

·         Plansızlık.

·         Dedikodu yapmak ve şikâyet etmek.

·         Olumsuz duygusal alışkanlıklarımızı ısrarla sürdürmek – beynimize en çok zarar veren duygu utançtır; kendine acımak, öfke, kızgınlık vb. bu duyguyu takip eder.

·         Aşırı titizlik veya aşırı dağınıklık.

·         Kötü beslenmek, fast food gibi alışkanlıklar…

·         Hareketsizlik.

·         Negatif ve kötümser insanlarla sürekli zaman geçirmek.

·         Kaygıyı beslemek.

·         Uzun süreli strese maruz kalmak.

·         Uykusuzluk.

·         Öfke ve utanç gibi duygularınızı gidermek veya iyileştirmek için bir destek almadan, bu duyguları uzun süre devam ettirmek. Beyne en zarar veren duygular utanç ve öfkedir (hormon oldukları için). 

Bu konuda ilk söyleyebileceğim şey bedende biriken stresten kurtulmak olacaktır. Yoğun tempo altında hissettiğimiz baskı ve ağırlık bizi zorlu süreçlere sürükler. Sanatsal aktiviteler (örneğin; sulu malzemelerle resim yapmak duyguları akıtır), doğa ile iç içe olmak (örneğin; bir ağaca sarılmak duygusal anlamda sizi rahatlatır ve gevşetir) ve kendinizi dinleme gibi alternatiflerle bu beyin dostu olmayan alışkanlıklardan kurtulabiliriz. 

Hayatlarında ve bakış açılarında pozitif değişim yapmak isteyen kişiler için önerileriniz neler? İyimser bir insana dönüşmek mümkün mü?
Bunun için dört adım belirleyebiliriz; ilk adım olarak “ama’ları” hayatınızdan çıkarmakla başlayabilirsiniz. Devamında ise bu “ama’ların” yerine “olsaydı nasıl olurdu?” ifadelerini getirerek olma durumunda neler olacağını düşünün. Daha sonra düşündüklerinizi söze dökün ve yüksek sesle söyleyin. Son adım olarak da bir gün içinde “mümkün değil, çok zor ve olmaz ki” dediğiniz her seferde bunları bir deftere not ederek bunların yerine “olsa nasıl olurdu” diyerek olumlu sonuçları düşünebilirsiniz. Sabrettiğiniz ve bunları yapmaya devam ettiğiniz bir 6 ayın sonunda yavaş yavaş iyimser bir insana dönüştüğünüzü fark edeceksiniz.