Açısı farklı: Şükran Ovalı

Oynadığı diziler aslında bir elin parmaklarını geçeli çok oldu ama biz onu galiba en çok ‘Şeref Meselesi’ ile özümsedik ve hayatımıza ekledik. O ise belli ki bunca dizi ile oyunculuğunu pekiştirirken bir yandan, diğer yandan atmış olduğu sağlam adımların onu getirdiği noktada huzurlu. ‘Paramparça’ dizisiyle izlediğimiz Şükran Ovalı, hiçbir yere ait olmamaktan da mutlu.

Açısı farklı: Şükran Ovalı

Röportaj: Filiz Şeref
Fotoğraf: Deniz Özgün

NEREYE AİTSİNİZ? KİME? HANGİ ZAMANA? Aidiyet duygunuz güçlü mü? Sizi bilmem ama karşımdaki kadının ait olmakla ilgili kalıplaşmış fikirleri olmadığının çok iyi farkındayım. Vücudundaki üç dövmeden biri olan ‘Hiçbir yere ait değilim’ sözünü ilk ne zaman benimsediğini merak ediyorum haliyle en çok. O ise bir zaman vermekten öte İspanyolca bir şarkı sözünden uçarcasına vücuduna kazınan bu cümlelerin hayatındaki yerini şöyle açıklayarak başlıyor söze; “Koca dünyada iki adımlık yer kaplıyorsun. Bastığın her yer vatanın olabiliyor.” Bu yanıt aslında hangi filmin gerçek oyuncusu olmak istediğini sorduğumuzda verdiği yanıtla da örtüşüyor bir yandan; ‘Alice in Wonderland’in Alice’i. Özgürlük kelimesiyle bir derdi var pek çok yaşıtı kadın gibi onun da. 31 yaşına varmış olmanın tüm özgüveni ise üzerinde. Hayata hep olumlu yanından bakmaya çalışanlardan. “İnsan yaşadığı sürece umuttan ve değişimden vazgeçmemeli” diyor ama onu asıl farklılaştıran nokta, “Her şeyi olduğu gibi kabullenmek de başka bir açıdan değişimdir” sözü oluyor bana kalırsa. “Çocukluğumuzdan beri herkesin bir şeyleri değiştirmeye çalıştığını fark ettim. İnsan değiştirmek istiyorsa illaki bir şeyleri; bunu önce kendinden yapmaya başlamalı bence. Olan her şeyin bir sebebi olduğuna inanıyorum. Bunu zaman kanıtlıyor zaten. Ben de zamanla öğrendim.” derken biraz önceki çocuksu ruhu olgunluğa erişmiş bir şekilde ortamın havasını değiştiriyor.

Zaman ve çocukluk kelimeleri aynı yanıtta geçince, geçmişe şöyle bir uzanmadan olmuyor. Çocukluğun bu günlere yansımasının ne kadar önemli olduğunu bilirken, ona çocukluğuna dair detaylar sormamak olmazdı elbette. Bugün şekillenmiş olan Şükran’a karşıdan baktığında çocukluğunun yansımalarını hissettiği oluyor muydu acaba? “Oluyor tabii. Oyun oynamayı seviyordum her çocuk gibi. Hala seviyorum. Oyunlar oynamak içindir. İşte o yüzden oyunculuk ya! İzmir’de sıcacık ilişkilerin olduğu, kocaman bir bahçede doyasıya kirlettim üstümü başımı. Ağaca da tırmandım, e tabii ağaçtan da düştüm. Saklanmayı seven bir çocuktum. Şaka yapmaktan ve gülmekten hiç vazgeçmedim.” Şükran Ovalı aslında görüp görebileceğiniz en ‘harbi kız’lardan. İçindekini saklayamadığını söylüyor. Aklı da, kalbi de şeffaf bu kızın anlayacağınız. Zorlukları olsa da, kazandırdıklarını daha çok seviyor bu özelliğinin. “Çünkü daha gerçek” derken, onun gerçekliğinin pek çok kişiden farklı olduğunu kavrıyorsunuz iyiden iyiye. Yaptığı işin eğitimini alan insanlar sanki daha iyi ‘görüyor’, haliyle konservatuvarlı bir oyuncunun piyasada neler gördüğünü merak ediyorum. O ise ‘görmek’ten mutlu aslına bakarsanız; oyunculuğun içinde bakmayı, görmeyi, anlamayı ve yargılamamayı barındırdığını düşünüyor.

AŞK KALIPLARA SIĞMAZ

Açısı farklı: Şükran Ovalı - Resim : 1

Sansasyonel bir şekilde tartışması sürerken, bir diziye dahil olmak endişe verici mi, yoksa ‘işime bakarım’ kafası mı peki onun için? “Ben Altan Dönmez ve ekibiyle ‘Şeref Meselesi’nde çalıştım. Dolayısıyla hepsini tanıyor ve çok seviyorum. Bir işe 54’üncü bölümde dahil olmak kolay bir şey değil tabii ki. Ama ekibi tanımak kendimi yabancı hissetmememe sebep oldu” diyor. Hani oyuncular her canlandırdıkları rolün kendilerini bir şey öğrettiğinden bahsederler ya, bir psikiyatristi canlandırmanın ona en anlamlı gelen yanının dinlemenin kıymetini anlaması olduğunu söylemeden de edemiyor. Ekranda bugüne kadar komik karakteri de, kötü karakteri de canlandıran bir kadın o. Şükran Ovalı denince tek tip oyuncu profili gözümüzde asla canlanmıyor. Bu, büyük bir başarı günümüzde. “Benim önemsediğim bir şey bu açıkçası; birbirine benzemeyen karakterleri oynamak. Başka biri olmayı kabul etmektir oyunculuk. O yüzden birbirinden uzak karakterleri oynamak beni heyecanlandırıyor” derken mutlu oluyor yorumumuzla. Hayata böylesine tutkuyla bağlı olan, gözlerinden tutku okunan bir kadının aşkla ilişkisi de özgürlükten nasibini almalı diye düşündüğümden, öncelikle şu üç kelimeyi cümle içinde kullanmasını isteyiveriyorum. ‘Dizi’, ‘Aşk’, ‘Özgürlük’. O ise hızlı çekim bana “Breaking Bad çok iyi dizi. Aşk özgürlüktür” diye yanıt verirken muzip muzip gülümsüyor. Zaten o hep gülümseyenlerden, en son neye kızdığını hatırlamayacak kadar hem de... “Çünkü içimde öfke barındırmıyorum” derken bunu gerçekten başarabilmiş bir insanın nasıl da boyut atlamış olabileceğini düşünerek önünde saygıyla eğiliyorum.

Aşk hayatıyla ilgili zaman zaman basından bilgi sahibi oluyoruz ve onun gerçek bir aşk kadını olabileceği konusunda biz kendimizce emin oluyoruz ama o bu konuda pas hakkını kullanmaktan yana. Peki aşkı asla kalıplara koymuyor olması sizi şaşırtır mı bunca yorumdan sonra? Aşkı yaşama şeklinin zamana, algısına ve deneyimlere, denk gelmesine göre değiştiğini söylüyor. “Yani herkese göre değişen bir şeydir aşk. Kalıplara koyamazsın” diyor. Bağımlı mı bağlı mı bir aşık olduğunu ise “Aşk bağdır, denge şarttır” diyerek özetliyor.

“HAYATI SIKIŞTIRMAYI SEVMİYORUM”

Açısı farklı: Şükran Ovalı - Resim : 2

Onun hakkında elbette pek çok yoruma rastlamak mümkün sosyal medyada ancak bana sanki şu yakın gibi geliyor onu anlatmaya; ‘Şımarık, itici ya da dikkat çekme çabası içinde olmayan, sadece kendisinde yoğun bir şekilde İzmirli özgüveni olan oyuncu.’ Haklı bir yorum mu diye sorduğumda kendisi gibi olmaktan vazgeçmediğini söylüyor asla. Ve ekliyor; “İnsanların düşüncesini değiştiremiyorsun sonuçta. Önyargının iyisinin de, kötüsünün de doğru olduğunu düşünmüyorum.” Peki hayatı çok didikleyen insanlardan mı dersiniz? “Hayatı sıkıştırmayı sevmediğimi söyleyebilirim. Olan her şeyin bir nedeni olduğuna inanıyorum.” Ben onunla geçirdiğim 4-5 saatte onu aslında tüm bu söyledikleriyle örtüştürebiliyorum ve kendimce Şükran Ovalı’yı tanıdığımı düşünüyorum. Kendisine bu kadar zamanda onu ne kadar tanımış olabileceğimi sorduğumda ise “Bence bir insanın bir insanı tanımasını esas kılan şey saat, zaman değil de algıdır” diye yanıtlıyor. O sırada algımız tam da, onun her şeyden önce doğal biri olduğu yönünde ilerliyor.

Biz Şükran Ovalı’yı keşfe devam ederken onun hayatla ilgili en yeni keşiflerini de öğrenmeden geçmek istemiyoruz. “Zaman hızlı geçiyor. Faydalı bir şeyler yapmak lazım. Sen hayata adım atmazsan, hayat da sana adım atmıyor” derken, ne yalan söyleyelim, bir sonraki adımının nasıl bir şey olacağı konusunda insanı merakta bırakıyor. Bu genç kadının söylemekten çekindiği bir şey olmayınca, bize dürüstçe bir itirafta bulunmasını istiyoruz bu kez ve ‘kararsızım’ yanıtıyla karşılaşıyoruz.

Kendiyle bir derdi var mı acaba? Mesela, insan kendi kendinin canını sıkmayı başarabilir mi herhangi bir konuda? Bazen farkında olmadan istemeden de olsa insanları yargılayabildiğini söylüyor ve ekliyor: “Bu dipsiz kuyuya düşmemek için, yargısız zamana teslim etmeye çalışıyorum kendimi.”

En yakın arkadaşları arasında Erkan Kolçak Köstendil, Bülent Şakrak gibi oyuncular var. Oyuncunun oyuncu arkadaşı olması zor diyorlar ancak Şükran Ovalı bu konuda çok şanslı. “Çok iyi arkadaşlarım var. Birbirimize gerçekleri söylediğimiz, hep bir şey katıp, paylaştığımız... Kıymetli bir şey bu. İlla bir şey bileceksek; kıymet bilelim” diyor. Sevdiklerine bir sofra hazırladığında ise mönünün kare aslarını şöyle sıralıyor; mantarlı pilav, et sote, taze zeytinyağlı fasulye, rokalı domatesli salata. Hımm, insanın duyunca bile ağzı sulanıyor, yemesi nasıl da lezzetlidir!

Yine balon dövmesine gönderme yaparak sonlandırıyoruz sohbetimizi ve soruyoruz; balonla gökyüzüne uçtunuz ve sonra balon sizi dünyanın bir ucuna taşıdı. Peki nereye? Siz kendinizinkini düşünürken bir yandan, onunkini de listeye ekleyin bizce; Koh Samui.