Tayanç Ayaydın: Güçlü ve dürüst

Oyunculuğunu tek solukta izleten Tayanç Ayaydın güçlü ve emin adımlarla yolunu çiziyor. Yeteneği, karizması ve ismi ile müsemma güven veren duruşu bir yana dursun; dürüst sözleri ‘yüzünden’ ya da ‘sayesinde’ son zamanlarda kadınların özel bir merak konusu haline geldi. Hal böyle olunca, bu özel ilginin haklı nedenlerini deşifre ettik.

Tayanç Ayaydın: Güçlü ve dürüst


Peki, biri sizin hayatınızı canlandıracak olsa ona kendinizi hangi kilit kelimelerle anlatırdınız?
‘Yapma, kafan karışır’ derdim. Karşılaşacağı inişli çıkışlı durumlarla ilgili korkmasın derdim. Bir de saçma bulmasın hiçbir şeyi, hayatta bunlar olabiliyor, inanmaya devam etsin isterim. 

Bir film yeniden çekilecek olsa ve size teklif gelse, hangi film ve rol olmasını isterdiniz?
Bir sürü film var ama üç saniye içinde cevap vermemi isterseniz; Scarface ve Tony Montana. O karaktere baştan hayat vermek çok isterdim.

Memleket neresi? Nasıl bir aile ortamında yetiştiniz?
Benim büyük dedem Aydınlı. Babam ve ben İstanbul doğumluyuz ama aslen Aydınlıyız. Biz annem, babam ve ben üç kişilik çekirdek aile halinde çok keyifle büyüdük. Üç arkadaş gibiydik. Sonra onlar yolculuklarını tamamladılar şimdi ben büyümeye devam ediyorum, onların bıraktığı yoldan ilerliyorum. Çok şanslı bir çocuktum, bir daha dünyaya gelsem Nesrin ve Vedat’ın oğlu olmak isterdim sadece. Tekrar bu yolculuğu, başından sonuna kadar yaşardım.

Tayanç Ayaydın: Güçlü ve dürüst - Resim : 1

Çocukluk kahramanınız kimdi?
Çocukken oyunlarımda annem kostüm işlerine çok hassasiyet gösterirdi. Oynadığım karakterin kıyafetini dikerdi ve kendime hayali kahramanlar yaratırdım. Var olan bir kahramanı hiç seçmedim çünkü onlar herkes tarafından paylaşılıyor ya, ben de çocukken kahramanların paylaşıldıkça gücünü yitirdiğini düşünürdüm. Ama mutlaka hataları olan biraz daha gerçekçi kahramanlar benim hep ilgimi çekti. Rahat empati kurabileceğim, mükemmel değil de bozuk patikada bile uzun yol alabilen kahramanlar…

İsminizin anlamı nedir? Küçükken sık duyulmayan bir isme sahip olmanızdan dolayı başınıza gelen komik hikayeler var mı?
Tayanç güvenilir, koruyan, kapsayan demek. Çok rastlanan bir isim değil. Adımın yanlış söylenmesi gibi birçok komik hikaye başıma geldi elbette ama ismime dair en önemsediğim hikaye başka. İlkokul öğretmenim Nimet Ateş bana şunu söylemişti ki o kadar küçük çocuğa bu söylenir mi bilemiyorum: “Tayanç senin çok zor bir ismin var, insanlar telaffuz etmekte ve akıllarında tutmakta sıkıntı yaşayabilirler, lütfen hatayı onlarda arama, demek ki sen adını onların aklına ve hayatına kazıyamamışsın, o yüzden dikkatli olman gerekiyor.” Bu sözleri hiçbir zaman unutmadım. Kendisine de buradan selamlar olsun. Onun da dediği gibi adımı hep doğru söylettirmeyi başarmak ümidiyle yaşıyorum.

Hayat nasıl gidiyor, her şey istediğiniz gibi mi?
Her zaman her şey istediğin gibi olmaz dürüst olmak gerekirse ama iyi gidiyor. Aslında hayat ne kadar iyi giderse gitsin insanoğlu biraz daha istiyor. Ben de o insanoğullarından bir tanesiyim. Hiç bitmeyen bir istek silsilesi devam ediyor ki bu yolculuğun kendisi devam ededursun. Bir gün ‘her şey çok iyi’ dediğin nokta sanıyorum ki son nokta.

Bu aralar sizi en çok neler şaşırtıyor?
Genç jenerasyon biraz şaşırtıyor. Herkesin bir sonraki jenerasyonla ilgili problemleri olduğu gibi benim de var kendimce. İnsanların telaşı şaşırtıyor. Neden bu kadar telaş ettiğimizle ilgili bir merakım var. Biraz daha sakin olmalıyız diye düşünüyorum. Bir de insanlar şaşırtıyor çünkü atalarımızın dediği gibi ummadık taş baş yarar.

Eskiye dair özlemini duyduğunuz neler var hayatta?
Bir tek annemle babamla yaptığımız üçlü gece sohbetleri var. Şimdi onu karım Sally ile yapıyorum. O da ayrı bir keyif. Ama onlarla yaptığım muhabbetleri çok özlüyorum. Konuşacağımız, benim soracağım, onların anlatacağı daha çok şey vardı. Sanıyorum en çok özlediğim, burnumda tüten şey o.

Duruşunuz, sakin ses tonunuz ve tavrınızla sınırların dışına çıkmayan, uyumlu ve prensipleri olan bir adam izlenimi yaratıyorsunuz. 
Yanılıyor muyum?
Kendi prensiplerimi yaratmakla ilgili çocukluğumdan beri çok önemli dertlerim vardı. Prensip meselesi benim için önemlidir. Sakinlik ve sınırlar konusunda hem fikir değilim. Sakin olmanın çok değerli bir kavram ve enerji olduğuna inanıyorum. Elimden geldiğince de yaşım ilerledikçe kantarın hakikaten sakin olan kısmında yer almaya çalışıyorum. Sınırlara hiçbir zaman inanmadım. Bütün bunların davasını yaşarken de kimseyi rahatsız etmemeye çok dikkat ediyorum.

Peki, aşık olduğunuzda kendinizde en çok neye hayret ediyorsunuz?
Aşk kavramı sadece kadına duyulan bir duygu değil benim için. Aşk benim hayatımın merkezinde ve temelinde duruyor. O yüzden aşkla ilgili yaşadığım hiçbir şeye şaşırmıyorum ve garipsemiyorum. Aşk meselesi benim için biraz daha farklı. Bir dosta, hayvana, kadına, romana, adama, filme, eşyaya, duruma duyduğum aşk… Bende böyle işliyor. Siz sorarken iki cinsin yaşadığı aşk üzerinden soruyorusunuz ama ben o kavramı o kadarcık bir yere sıkıştıramıyorum.

Kadınlara dair anlayamadığınız şeyler neler?
Bir kere bir yerde görmüştüm, erkekler için İstanbul’un ilk metro haritası tek çizgi, kadınlar içinse Londra metro haritasını koymuşlardı. Dolayısıyla o tek çizgili harita olarak diğer karmaşık haritayı çözmeye çalışmak zor. Kadın denen varlık erkekten çok daha derin geliyor. Mesela bu kadar karmaşık bir yapının bu kadar az şair çıkartmasına çok şaşırıyorum. Ben bir erkek olarak kadınla çok ciddi empati kurmaya çalışıyorum. Anlayamadığım çok şey var ama anlayabilmek için yöntem geliştirmeye çalışıyorum. Umarım becerebiliyordumdur. Karmaşık ve anlaşılmaz halleri hoşuma gidiyor kadınların. Çünkü aslında onları anlama çabasının kendisi hoşuma gidiyor. Hiçbir zaman çözülemeyecek bir denklem gibi. Çözülmemesi de lazım ki biz servis etmeye, hizmet etmeye devam edebilelim.

Birlikte olduğunuz kadında fiziksel güzelliğinin önemli olduğu sözleriniz tabii ki çok dikkat çekmişti. Bu konuda bir erkek olarak oldukça dürüst davrandığınızı düşünüyorum çünkü herkesin aklından geçen aslında bu. O yüzden tam tersini merak ediyorum, karşınızdaki kadının da sizi fiziksel olarak beğendiğine emin olmaya 
çalışır mısınız?
Bu benim için ne kadar önemliyse beraber olduğum insan için de o kadar önemli olduğunu biliyorum. Her ne kadar inkar etseler de. Hani siz benim o dürüstlüğümün farkına vardınız ya işte ben dürüstlükle yaşıyorum. Kendime dikkat etmeye çok çaba sarf ediyorum, hem mesleki açıdan hem de sosyal hayatım açısından. Bir gün karım olmasa, hayatımdaki deneyimler devam etse ve birinden şunu duysam; ‘Tayanç, ben seni her ne kadar fiziksel olarak beğenmesem de kimliğinle seviyorum’ çok yıkılırım. İsterim ki fiziksel olarak da beğenileyim. Kendi hissettiğim gibi beni beğenen bir kadınla beraber olmayı tercih ederim. Bunun için de kendimi bırakmamaya çalışırım. Ağustosta 38 yaşıma gireceğim hala elimden geldiğince kendimi korumaya gayret ediyorum. Bu 50, 60 yaşarsam 70 yaşımda da umarım öyle olacak diye umut ediyorum.

Realist misiniz romantik mi?
Duruma göre değişiyor. Benim romantizmim pek herkes tarafından anlaşılabilecek bir romantizm değil. O yüzden bazen realist görünebilirim. Ama kendimi hep fazla romantik olmakla suçluyorum. İşin ortasında gezinmek belki de en doğrusu. Eğer tercih etmek durumunda olsaydım da romantik olmayı tercih ederdim. Gel gör ki, gerçek de peşini bırakmıyor insanın.

Günümüzde ilişkiler çok zor yürür hale geldi. Yıpratıcı çok fazla dış etken var. Sizin eşinizle nasıl bir ilişkiniz var? Kendinizi bu etkenlerden korumak adına ne yapıyorsunuz?
Biz dış etkenlerden hiç etkilenmiyoruz, sadece birbirimizden ve kendimizden etkileniyoruz. Bu konuyla ilgili de hiçbir şeyden korunmak zorunda hissetmiyoruz kendimizi. Şu anda iki kişilik bir aileyiz, yarın öbür gün ne olur bilmiyorum. Çoğalır mıyız, yoksa böyle mi kalırız belli olmaz. Sadece birbirimizi kötü etkilememek ve olabildiğince dürüst olabilmek için elimizden gelen gayreti sarf ediyoruz. Gizlilik, saklılık, gizem korunduğumuz en önemli faktör. Onun dışında hiçbir şeyden korkmuyoruz.

Röportaj: Ece Üremez
Fotoğraf: Serhat Hayri

Büyükçekmece’ye doğru yola çıktığımızda o gün nasıl bir adamla karşılaşacağıma dair hiçbir şeyi önden kestiremiyordum. Sakin görüntüsü yanıltıcı mıydı? Karizmatik ses tonu güçlü bir karakterin habercisi miydi? Anlamlı bakışları oldukça duygusal olduğu anlamına mı geliyordu? Aklımda cevaplarını tahmin edemediğim sorular, içimde uzun zamandan sonra birini tanımaya yönelik tekrar harekete geçen merak duygusu ve etrafta sabahın erken saatlerinde şehrin karmaşasından uzaklaşmanın yaydığı huzur kokusu… Çekimin yapılacağı alana vardığımızda karavanın içinde beklemeye başladım. Kısa bir süre sonra karşımda gözlerinin içi gülen biri vardı. Üstelik elinin ucuyla değil, adam gibi el sıkışması sayesinde benim de gülümsememe neden oldu. Tahmin ettiğim gibi tahmin edilebilirlik onun mayasında yoktu. İşte o anda, neden onu daha önce yakından tanımaya çalışmadığımızı merak ettim. Yetenekli ve başarılı oluşu elbette gözlerden kaçmıyordu ama sanki kadınlar ondan çekiniyordu, bu da onu daha çekici kılıyordu. Belki de bir süre önce sarf ettiği; ‘Birlikte olacağım kadın güzel olmalı’ sözleri ona cephe almamızı sağlamıştı. Ama hepimiz bu konuya dair önemli bir detayı kaçırmıştık; o bu açıklamasıyla etrafımızdaki erkeklerden daha dürüst davranabilmişti. Öyle ki; bugün göğsünü gere gere, ister iş ister aşk mevzu bahis olsun, ‘Ben dürüstlükle yaşıyorum’ diyebiliyordu. Mükemmeliyetçi yapısı, canlandırdığı karakterleri hayal gücüyle zenginleştirmesi, kendine itiraf etmekte zorlansa da romantik tavırları, her şeyden önce iyi insan olmak gerektiğine dair inancı ve hayatı geldiği gibi ama dolu dolu yaşamayı bilmesi hakkında ilk öğrenecekleriniz aslında. Daha derine inmek için sözlerinin satır aralarına gizlenmiş kelimelere de kulak kabartmak lazım. Söylemeden geçemeyeceğim, hitabeti de bir o denli kuvvetli. Keza ne anlatırsa anlatsın kendisini ilgiyle dinletiyor. Yaratıcı olmak içinse uzak diyarlara kaçması değil içine dönmesi yetiyor. Unutmadan; ‘karım’ diye hitap etmekten büyük keyif aldığı eşi Sally ile yaptıkları gece sohbetleri rahatlamasına, ‘Hepsinden biraz biraz’ diyerek çaldığı farklı enstrümanlar ruhunun beslenmesine, canlandırdığı her karaktere kendini yüzde 100 vermesi daha çok hayal etmesine, sakin yapısıysa hayatı doğru anlamlandırmasına yardımcı oluyor. Çünkü onun hayatının filmi kendi hayatından ibaret. Daha önce canlandırdığı çatık kaşlı karakterlerden farklı olarak Hayat Şarkısı’nda ters köşe bir rolle ekranlara geri dönen Tayanç Ayaydın’a dair daha söylenebilecekler yaz yaz bitmez; o yüzden en iyisi artık ben susayım, siz okuyun.

Hayat Şarkısı başladığı günden itibaren izleyici tarafından oldukça beğenildi. Beş bölümde dizilerin kaldırıldığı bir dönemde reytinglerde hep üst sıralamalarda yer aldı. Buradan yola çıkacak olursak, sizce bir diziyi neler izletiyor?

Aslında her dizinin kendi şansı var.Bazen hiç tutmayacağını zannettiğiniz diziler tutabiliyor. Bazen de senelerce devam edeceğini düşündüğünüz projeler birkaç bölümde bitiyor. Diziyi izleten birkaç tane değişken var; cast çok önemli, hangi kanalda, günde ve saatte olduğu, karşısında kimlerle yarıştığı çok önemli. Ama bu matematikleri bir kenara bırakırsak ekibin içerisinde ne kadar çoğunluğun kalbini koyarak çalıştığı önemli belki de. Bu durum şansla bir araya geldiğinde işliyor. Biz de şöyle şanslı bir ekibiz; çok doğru bir yapım şirketiyle, yazarla, yazarın dünyasını yaratmakla mükellef olan yönetmenle ve yönetmenin hayalindekini canlandırmakla görevli olan oyuncu ekibiyle çalışıyoruz. Çok samimi bir iş yaptığımıza inanıyorum. Herkes kendi departmanında sınırlarını zorluyor. Bu dürüstlüğün ve çabanın seyirciye geçtiğine inanıyorum. O yüzden bu proje, devam eder mi etmez mi diye düşünülen bir grup diziden ayrılıp kendi yolunu çizdi. Her hafta birbirimizin eksiklerini, başarılarını paylaşıyoruz, üzerinden geçiyoruz, rehavete düşmüyoruz. Her bölümü ilk bölümü çeker gibi çekiyoruz. Bir de önemli olan aslında bir başarı yakalamak değil, o başarıyı uzun soluklu devam ettirebilmek. Bu projeyle ilgili en büyük umudum o. Umarım hikaye devam ettiği sürece bu serüven devam eder.

Canlandırdığınız karakterin sizi en çok etkileyen yönü ne oldu?
Ben bir süredir biraz çatık kaşlı adamları oynuyorum. Hüseyin bu karakterlerden daha farklı ve yumuşak bir adam. Enerjisini seviyorum. Gerçek bir adam. Bir de ben her zaman kırılma noktaları çok kuvvetli olan karakterlerden haz almışımdır. Hüseyin de böyle; çok uzun süre bir proje olarak büyütülmüş bir adamın en sonunda kendi yolculuğunu yapmaya karar vermesi, bu kararı da bencilce değil hala herkesi bir arada tutan tarafından da vazgeçmeden yapması, kendi yolunda ilerleme isteği bana oynaması zor geldi. Bu zorluk da karakteri çekici kıldı. Küllerinden tekrar doğan birini canlandırıyorum. Şu da beni heyecanlandırıyor; eğer hayatınıza doymamışsanız her zaman değiştirebilmek için bir şansımız var. Yeter ki bunu adam gibi yapabilin. Eline yüzüne bulaştırmadan, kimseyi de rahatsız etmeden bir adam kendi yolculuğunu nasıl kurabilir, kimseye zarar vermeden kendi hikayesinin peşine nasıl düşebilir buna yoğunlaşıyorum. Samuel Beckett’in ağzıma pelesenk ettiğim çok güzel bir lafı var; ‘Ben bir yolda değilim, sadece kendi yolumdayım.’ Hüseyin içinde olduğu hayattan mutsuz olan ve değiştirmek için çok geç kaldığına inanan herkese de umut ışığı yakıyor.

Bir karakteri benimsemek adına o role hazırlanırken neler yaparsınız?
İlk önce oynayacağım karakterle benzeşebilecek, denk düşebilecek cebimde ne var ona bakıyorum. Daha sonra empati kurmaya çalışıyorum. Karakterin genelde yazılmamış tarafını yazmaya, yazarın size sunmadığı tarafını yaratmaya çalışıyorum. Geçmişiyle, o anki durumuyla ilgili boşlukları kendim doldurmaya çalışıyorum. Bu çalışma çok faydalı oluyor. Karakter yaratımı sadece kreatif bir çaba değil, güvendiğin yönetmenin, yazarın, rol arkadaşların da süreçte çok etkili.

Sizce, herkesten ve her şeyden uzak bir köşeye çekilmek ilişkiyi güçlendirir mi tüketir mi?
Bence tüketir. Az önce söylediğimle ters düşüyor muyum bilmiyorum ama bir taraftan da paylaşmak çok önemli. Kimi zaman objektif bakış açıları, size nasıl bakıldığını görmek önemli. İyi bir test ve deneyim oluyor. Sally de ben de kendini tecrit etmekle ilgili hayaller kuran insanlar değiliz. Bu demek değil ki birbirimize yetmiyoruz başkalarına ihtiyacımız var; hayır biz her tatil planını yaparken iki kişilk yapıyoruz. Hiçbir zaman başka bir arkadaşımıza ihtiyaç duymuyoruz o tatilin içerisinde. Ama bir diğer taraftan da hayatı dostlarımızla, sevdiklerimizle, etrafımızla paylaşmayı seviyoruz. Birbiriyle yalnızken çok mutlu olabilen ve bu mutluluğu insanlarla paylaşmak isteyen bir çiftiz.

Çocuk sahibi olmayı diliyor musunuz, yoksa siz de bu dünyaya çocuk getirmem 
diyenlerden misiniz?
Bu dünyayla ilgili bir derdimiz yok, o çok büyük bir söylem. Ben bu dünyada var oluyorum ve var olduğum yere de bu kadar büyük bir haksızlık etmem. Ama bir karar verirsiniz ya çocuk sahibi olmakla ilgili, ya ilişkiyi kurtarmak için ya aile baskısıyla ya da vakti geldiğine inanıldığı için çocuk gelir; bu tür genel geçer zamanlamaların içerisinde değiliz, o dilimlere inanmıyoruz. Bir gün çocuk gelirse hoş gelir, başımızın üzerinde yeri var.  Elimizden geldiğince de iyi anne-baba olmak için büyük çaba sarf ederiz. Ama olmassa da bizim bir planımız var; bir gün fiziksel olarak onu gerçekleştirebileceğimiz döneme geldiğimizde bir ödev tamamlamak istiyoruz. Yani evlat edinmek istiyoruz. Başkası tarafından ne sebeple olursa olsun karar verilmiş bir çocuğun annesiz babasız kalması çok acı bir durum. En azından onun annesi babası olarak bir ödevimizi gerçekleştirmiş oluruz bu sisteme karşı diye ümidimiz var.
Tayanç Ayaydın: Güçlü ve dürüst - Resim : 2

Eşiniz size bir gün bu ülkeden gidelim, Amerika’ya yerleşelim dese gider misiniz?
Biz nerede olursak olalım mutlu olmanın bir yöntemini buluyoruz. Karım bana gidelim derse çok gerçekçi bir teklif sunmuş olması gerekiyor. Burada mutluysak ve her şey yolunda gidiyorsa muhtemelen o da bana bunu söylemeyecektir. Ama söylüyorsa da mutlaka bize dair iyi bir şey yapmaya çalışıyordur. Çok ciddiye alırım teklifini ve gitmemiz gerekiyorsa giderim.

Sizce bir insan ne zaman yaşlanır?
Son dönemlerde yaş almak ve yaşlanmak arasındaki farktan söz ediliyor. Aslında klişeye dönüşse de doğru bir söylem. Yaşlanmak hayatı durdurmaya çabaladığınızda, bu kadar yeter dediğinizde, yeni bir maceraya açık olmadığınızda, merak etmeyi durdurduğunuzda, yaşamaktan çok anlatmaya başladığınızda ve hepimiz için orada duran o bilindik sondan artık korkmaya başladığınızda gerçekleşir. Ama ben yaşlanmatan korkmuyorum. Yaşlanmak da bir yorgunluk belirtisi, çok yorulduysa insan yaşlanmaya hakkı vardır.

Bir sonraki randevunuz kiminle?
Bugün günlerden çarşamba, bir sonraki randevum dişçim Onur’la. Ama esas cevap şu; hemen hemen her dakikamın randevusu karım Sally’ye ait. Mesela bu röportajdan sonra ilk randevum kendisiyle, onunla sohbet edeceğim.