Anneliğe geç mi kaldım?

Saatin alarmı, işe ya da bir buluşmaya geç kaldığınızı değil, anneliğe geç kaldığınızı uyarmak için çalıyor. Tekrar uykuya dalmak mı yoksa yataktan fırlamak mı? Karar sizin...

Anneliğe geç mi kaldım?

Yazı: Nilgün Yıldız

İlk hamilelik yaşını geciktiren kadınların çoğu ileri eğitimliler arasında yer alan ve kariyerlerini devam ettiren, eşiyle birlikte ailenin geçimine katkıda bulunan kadınlar oluyor.

Önce bekar olduğunuz için yıllarca “Sen ne zaman evleneceksin?” sorusundan en hızlı şekilde kurtulmak için koşar ve bu sırada sürpriz bir şekilde mutluluğu yakalarsınız. Sıra düğünün detaylarına, ardından da “Bebek ne zaman?”a gelmiştir artık. Siz bu soruya genelde “Hazır değilim” diye cevap verirken belki de aslında bedeniniz çoktan hazırdır. Hatta hazır olmaktan da öte geç bile kalmış olabilirsiniz. Bu durumda “Çocuğum olmazsa da olur” derseniz kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. Ancak hem karar veremez hem de biyolojik alarmınızın sesini kısamazsanız içinden çıkılmaz buhranlar yaşayabilirsiniz. Biz de artık 35’li yaşlarında evlenen, evlendiği ilk gün hatta birkaç yıl hamile kalmayı aklından geçirmeyen anne adaylarının korkulu sorularını sıraladık. Cevapları Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Kağan Kocatepe ve Uzman Psikolog Sibel Deniz Toledo Falay verdi.

Erteliyorsanız takipte kalın

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Kağan Kocatepe, bir zamanlar ‘tuhaf’ kabul edilen hamileliği geciktirme yaklaşımının artık günümüzün bir gerçeği olduğunu, bu nedenle ileri yaş hamileliğinin önündeki engelleri kaldıracak teknolojilerin de geliştiğini söylüyor.

Hamilelik için en doğru zaman nedir?

Ülkemizde son yirmi yıl içerisinde dünyadaki genel trendle uyumlu şekilde ilk hamilelik yaşında önemli artışlar oldu. 1990’lı yılların ortalarında bizler 30 yaş üzerinde ilk doğumunu yapacak olan anne adaylarına ‘ileri anne yaşı’ tanısı koyarak ona göre daha sıkı takip yaparken bugün ileri anne yaşı için yaş sınırı 37. Bununla birlikte hamilelik için doğru zaman kavramı yerine “Ne zamana kadar hamile kalabilirim?” sorusu daha uygun gibi görünüyor.

Modern toplumun gereği birçok kadın doğumu geciktiriyor. Sizce doğum ne zamana kadar geciktirilebilir?

Kadınların eğitimlerini daha ileri aşamalara kadar götürmeleri ve iş yaşamında erkeklerle aynı alanlarda çalışmaları, etkin doğum kontrol yöntemlerinin geliştirilmesi ve infertilite (kısırlık) tedavi yöntemlerinin ilerlemiş olması hamile kalmanın geciktirilmesine önemli katkılarda bulunuyor. Tüp bebek teknolojisinin ilerlemesi ve yumurta bağışı ile oluşan hamileliklerin sayısında artış olması ileri anne yaşının farklılaşmasına yol açtı. Amerika’daki istatistiklere göre 1982’de tüm doğumlar arasında 35 yaş üzerinde doğum oranı yüzde beş iken, 2010 yılında bu oran yüzde 16 olmuştur. Ülkemizde ise henüz bu konuda yapılmış sağlıklı istatistikler bulunmuyor. İlk hamilelik yaşını geciktiren kadınların çoğu ileri eğitimliler arasında yer alan ve kariyerlerini devam ettiren, eşiyle birlikte ailenin geçimine katkıda bulunan kadınlar oluyor. Bu haliyle önceleri ‘tuhaf’ kabul edilen bu durum artık çağımızın bir gerçeği haline geldi.

Doğurganlığın değerlendirilmesi için hangi testler yaptırılabilir?

Birkaç yıl öncesine kadar adet kanamasının üçüncü günü yapılan vajinal ultrasonografi ile yumurtalıklar değerlendiriliyor ve beraberinde kanda yumurtlama hormonlarına bakılıyordu. Günümüzde ise bu değerlendirme yerini yine adet kanamasının ilk günlerinde yapılan vajinal ultrasonografide folikül sayımına bıraktı ve tek başına bu bile oldukça iyi bir fikir veriyor. İmkanlar dahilinde bu ultrasonografi incelemesine AMH (Anti Müllerian Hormon) adlı kan incelemesinin eklenmesi doğurganlık muayenesinin hassasiyetini belirgin olarak artırıyor. Hamilelik geciktirileceği sürece bu testler ideal olarak altı ayda bir tekrarlanmalı.

Geç hamilelik ne tür riskleri beraberinde getirir?

Anne aday adayını ileri yaşlarda daha büyük tehlikelerin beklediğini söylemek mümkün fakat her birey için aynı risk artışının söz konusu olduğunu söylemek mümkün değil. Yaş ilerledikçe insanlarda şeker hastalığı ya da hipertansiyon gibi hastalıkların ortaya çıkma olasılığının arttığı bilinen bir tıbbi gerçek ve bu riskler ileri yaşta hamileliklere de yansıyabiliyor. Anne adayının ileri yaşlarda bir gebelik yaşaması durumunda kendisiyle ilgili risk artışı yaşın kendisiyle değil, gebeliğe başladığı anda kendisinde kronik hastalıkların varlığı ya da yokluğu ile çok daha yakın ilişkili oluyor. Ayrıca bebekte kromozom bozukluğunun (Down Sendromu gibi) ortaya çıkma olasılığı hamile kalınan yaşla direkt ilişkili. Aynı zamanda ileri yaş hamileliklerinde düşük yapma riski artış gösteriyor. 

Yumurta dondurmak bir çare olabilir mi? Kimler yumurtalarını dondurmalı?

AMH doğurganlık testi kritik seviyede olan ve evlilik düşünmeyen kadınlar yumurta dondurma işlemine başvurabilir. Bununla birlikte yumurta dondurma işlemiyle saklanan yumurtanın işe yarayacağının garantisinin olmadığının da bilinmesi gerekiyor.

Yaşı ilerlemiş bir kadının hamile kalması için hangi yöntemler denenebilir?

AMH değeri normal olan kadınlar öncelikle gerekli diğer testler de yapıldıktan sonra (spermiyogram gibi) doktor tarafından uygun bulunduğunda yumurtlama monitörü adı verilen test cihazından faydalanabiliyorlar. Bu cihaz idrarda yumurtlama günlerini oldukça iyi bir şekilde gösteriyor ve her ayın verimli olarak kullanılmasını sağlıyor. Doktorun uygun gördüğü süre içerisinde hamilelik oluşmadığında ise duruma göre aşılama ve hatta tüp bebek gibi yöntemlere başvurulabiliyor.

Geç yaşta hamile kalanların düşük riski daha mı fazla?

Oluşan gebeliğin düşükle sonuçlanma riski yaşla birlikte doğrusal bir artış gösteriyor. 35 yaş üstü anne adaylarında daha genç olanlara göre birkaç kat artmış bir düşük riski söz konusu oluyor. Bunun en önemli nedeni oluşan bebekte kromozom bozukluğu olma olasılığının yaşla birlikte artması. Kromozom bozuklukları ise düşüklerin en önemli nedenleri arasında yer alıyor.

İleri yaşlarda hamilelik yaşayanlar daha mı dikkatli olmalı?

Genel olarak söylemek gerekirse ileri yaşlarda hamilelik daha sık doktor kontrolü, daha çok tetkik ve doğum şekli olarak nispeten daha sık sezaryen şeklinde özetlenebilir. Özellikle bebekte artmış kromozom bozukluğu riski nedeniyle yeni bir yöntem olan ‘anne kanında fetal DNA analizi’ ve amniyosentez gibi yöntemlere ileri yaş anne adaylarında daha sık başvuruluyor. Bununla birlikte yaşı nispeten ileri olan çoğu anne adayı gebelik dönemlerini keyifli ve sağlıklı bir biçimde yaşıyor ve doğumlarını sorunsuz bir şekilde gerçekleştirebiliyor.

Risk algısı anneyi korkutuyor 

Eli ayağı tutarken torun sevmek isteyen anneler, ikinci çocuğun yolunu gözleyen eş dost... Gelin de strese girmeyin! Uzman Psikolog Sibel Deniz Toledo Falay, bu durumda neler yaşandığını ve yapılabilecekleri anlattı.

Kadınların ‘anne olmak için geç kaldım’ psikolojisini neye bağlıyorsunuz?

35 yaşı geçince pek çok kadında çocuk için alarm zilleri çalmaya başlıyor. Bunun çeşitli sebepleri var. Bunlardan en önemlisi toplum baskısı. Annelerin, “Bak, elim ayağım tutuyorken torun seveyim” nidaları, ikinci çocuk düşünülüyorsa onu ne zaman yapacağım kaygısı, doktorların geç yaşta hamileliğin getirdiği riskler konusundaki söyledikleri ve bunun yarattığı endişeler diyebiliriz.

Birçok kadın sadece anne olmak için bile evlenebiliyor. Bu durum ne tür sorunlar doğuruyor?

Çocuk evlilik sürecinin bir parçası olarak eşlerin ortak isteği ile dünyaya geldiğinde daha sağlıklı ve mutluluk verici bir karar oluyor. Sadece çocuk yapmak için evlenildiğinde ise bu, mantıksal bir karar... Kişinin sadece çocuk uğruna sevmediği bir kişiyle ömür geçirmesi katlanılmaz bir hal alabiliyor. Sonuç boşanma olabiliyor. Bunun dışında kadın, çocuk için istemediği bir hayatı yaşıyorsa çeşitli psikolojik sorunlarla da mücadele etmek zorunda kalıyor. Çocuğuna fazlası ile tutunup ona bağımlı hale gelebiliyor. Bu da sağlıksız bir anneçocuk ilişkisine neden oluyor.

Çevrenin ‘çocuk yap’ ısrarları psikolojiyi nasıl etkiliyor? 

Bu o kişinin üzerinde çok büyük bir baskı yaratıyor ve hamile kalma sürecini olumsuz yönde etkiliyor. Yetersizlik inancı yerleşebiliyor. Bunlar da kişide depresyona kadar uzanacak yelpazede psikolojik sorunlara neden olabiliyor. Şu hikayeler çok duyulmuştur; çiftler bebek sahibi olmak için yıllarca her şeyi dener, uğraşır, didinir ve sonunda pes edip evlat edinmeye karar verir. Evlat edinmenin hemen ardından kadın hamile kalır! İşte bunun en büyük sebebi stres faktörünün ortadan kalkmasıdır.

Çocuk yapmadan da mutlu olunamaz mı?

Kesinlikle çocuk yapmadan mutlu olunabilir. Çiftlerin öncelikle kendi ilişkileri içinde mutlu olmayı başarmaları gerekli ki çocukları olduğunda ona güzel bir yuva sunup, iyi birer anne-baba olabilsinler. Ayrıca birine ya da bir şeye bağlı mutluluk gerçek mutluluk değildir. Gerçek mutluluk dış faktörlerden bağımsız olarak içten gelir. Eğer anne ya da baba mutluluğunu tamamen çocuğuna ya da çocuk sahibi olmaya bağlar ise hayatın içinde çocuğu ile ilgili yaşayabileceği negatif durumlarda çok daha yoğun hayal kırıklığı ve mutsuzluk hisseder.

Geç yaşta hamile kalan anne adayları ne tür sorunlar yaşayabiliyor?

Genel kanı olarak belli bir yaşın üstünde hamilelikler daha riskli sınıfta sayılıyor ve doktorlar tarafından daha dikkatli takip ediliyor. İşin tıbbi yönünü doktorlara bırakırsak bu anne adayları psikolojik olarak risk algısı yüzünden daha kaygılı oluyor. Hayatları ve kariyerleri bir düzene oturduğu için bebek geldiğinde bu düzenin nasıl olacağı yönünde endişeleri oluşuyor. Geç gelen bebek bazen anne adayı tarafından normalden daha değerli algılanabiliyor ve bu da annenin bebeğe, hamileliğe ve doğuma bakışını etkiliyor.

Doğum sonrası depresyon daha çok görülebiliyor mu?

Okuduğum çalışmalar yaş faktörünü belirleyici bir etken olarak ortaya koymuyor. Ancak çok erken yaşta anne olmak geç yaşta anne olmaya göre daha fazla doğum sonrası depresyona sebep olabiliyor. Doğum sonrası depresyonun sebepleri arasında, yetersiz sosyal destek, ekonomik durum, bebekle ilgili kronik sağlık sorunları, anne ile ilgili doğum sonrası oluşan sağlık sorunları, yetersiz eş desteği, istenmeyen gebelik sayılabilir.

Annenin bu tür sorunları bebeği ve eşi nasıl etkileyebiliyor?

Annenin doğum sonrası depresyon yaşaması hem bebeği hem de eşi ile olan ilişkisini ve iletişimini doğrudan etkiliyor. Anne-bebek bağlanmasında problemler yaşanabiliyor. Anne aynı zamanda emzirme problemleri yaşıyor, emzirmek bir süre sonra depresyondaki anne adayına yapılması imkansız geldiğinden anne emzirmekten vazgeçiyor. Bu da bebeği ile bağını etkiliyor. Depresyon annenin bebeğini reddetmesine kadar gidebiliyor. Anne, bebeğini görmek, kucağına almak, sevmek veya temas etmek istemiyor. Bu da bebeğini olumsuz yönde etkileyebiliyor. Anne içine kapanmaya, hayattan zevk almamaya başlıyor ve bu da eşi ile olan ilişkisini olumsuz yönde etkiliyor.