Ezber bozan: Hasan Can Kaya
Zihninin labirentlerinde komedinin kurallarını baştan yazarken, güldürüye dair sonsuz ihtimalleri yaratıcı ruhunda taşıyor. Sakin ve kararlı adımlarla kendi yolunu çizen Hasan Can Kaya’ya başrolde ezber bozan yetenekleri eşlik ediyor.

Baran Alışkan
RÖPORTAJ BARAN ALIŞKAN
FOTOĞRAF ONUR DEMİRDAĞ
STYLING BİLGECAN KOÇANA
SAÇ REMZİ ATEŞ
MAKYAJ ESMA UFUK
VIDEO BEGÜM BESTE BENGÜ
FOTOĞRAF ASİSTANLARI MURAT ERDOĞAN, ATACAN BAYTOK
STYLING ASİSTANLARI BÜŞRA ÇEVİK, BARIŞ TAŞDEMİROĞLU
VIDEO ASİSTANI BEDİRHAN TOPÇU
Elele Aralık 2024 - Ocak 2025 sayısından.
Dünyada zamanın bir başka aktığı dönemde bilgisayar ekranımda dönen bir programa kaptırmış gidiyorum kendimi. Misafirliğe gidiyorum ekranda aynı program, arkadaşlarımla buluşuyorum muhabbetin ortasında aynı kişi. Ne kadar komik, ne iyi iş, çok yaratıcı fikir diye uzuyor övgülerimiz ardı ardına. Fakat çağımızın hız ve trend öğütücülüğü arasındaki korelasyon bu ‘iş’ için geçerliliğini yitiriyor. Zaman geçtikçe daha da çok kişiye ulaşıyor, daha da çok güldürüyor; kendine ait bir dil, kendine ait bir topluluk oluşturuyor. Özetle, modası hiç geçmiyor. Alametifarikası ise şüphesiz beyaz gömleği, kravatı ve tamamen doğal tavrıyla Hasan Can Kaya’nın ta kendisi. Takvimler 2021’in Mayıs ayını gösterdiğinde Elele için ilk kez bir araya geliyoruz. O dönem Konuşanlar, her zaman olduğu gibi hepimizin izleme listesinde, ‘Bir Yeraltı Sit-Com’u’ dizisi ise henüz izleyicisiyle buluşmuş. Unutulmaz olarak adlandırabileceğimiz bir çekim günü yaşıyoruz ve tüm ekip kendisine bir önceki günden daha büyük bir hayranlık duyuyoruz. Çünkü gerçek biriyle tanışıyoruz. Bu, özellikle spot ışıkları altındaki birçok figürü geride bırakacak bir gerçek. Sorularımı yöneltiyorum ve ciddiye alarak yanıt verildiği belli olan, yine gerçekten düşünülmüş ve klişelerden bir tutam barındırmayan ‘gerçek’ bir sohbet ortaya çıkıyor. Dolayısıyla unutulmaz bir buluşma olarak hatırlanıyor tarafımızdan.
Hikaye böyle başladı ve aradan yıllar geçtikten sonra yarım asırlık olmasına sayılı zaman kala Elele, bir başka hikayenin peşine düşüyor. Tarihi boyunca nadiren kapağına taşıdığı erkek isimlere bir yenisini eklemeye karar veriyor. Aslında yıl boyunca düşündüğümüz, ‘trend’lere ayak uydurmaktansa ‘fark yaratan’ arayışında olduğumuz, özel bir yanı olan ve ayakları yere sağlam basan bir figür için konuşuyoruz. Fikirlerimiz ise tek bir yönü gösteriyor: Hasan Can Kaya. Neden olduğu ise aşikar. Sağlam adımlarla kariyerini inşa eden, başarısını doğal yeteneklerine ve sıkı çalışmasına borçlu olan, şöhretle bir başkasına dönüşmeyen, kendini geliştirmeyi ilke edinmiş, söyleyecek sözü olan ve tüm bunların karşılığı olarak meraklı bakışların odağında ve listelerin zirvesinde yer alan bir isim. Birazdan okuyacağınız röportajda göreceğiniz izlenme sayılarının bir tesadüf olmadığını anlamak zor değil. Son görüşmemizden bu yana geçen zamanda ‘Çok Aşk’ adlı bir film, Oxford’da sahneye çıkan ilk Türk komedyen olarak bir söyleşi ve ‘Konuşanlar’ bölümü çekimi, yüzlerce talk show bölümü daha, kapalı gişe stand-up gösterileri ve dünya turnesi ekledi. Şimdiyse kabarık bir listenin hakim olduğu gelecek planlarının öncesinde, yoğun bir takviminin arasında buluşuyoruz. Ve tahmin edeceğiniz üzere ilk buluşmamızdakinden farksız olarak, yine Hasan Can Kaya’nın etkisi altında, kahkahanın eksik olmadığı ama hayata dair birçok şeyin konuşulduğu bir gün geçiriyoruz. Mizaha, zihnindeki düşüncelere, hayata, istatistikleri yerle bir eden yeteneklerine ve geleceğe, yani komedyen Hasan Can Kaya’ya dair yeni bir sayfa açıyoruz. Karşımızda, gerçek bir ezber bozan var ve biz yarattığı farkın farkındayız.
Bugünlerde kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Hayatınızın nasıl bir döneminde buluştuk?
Bunu iki yönlü cevaplayabilirim. Kişisel olarak gayet yoğun ve bir o kadar da keyifli bir dönemdeyim. Hayatımdaki projeler olgunlaşma evresinde; oldukça motiveyim. Sizlerle buluştuğum bu dönemi, yeni maceralara doğru tırmanış olarak tanımlayabilirim. Bir diğer yandan da yaşadığımız dönem açısından toplum ve sistem ile ilgili çok endişeli ve karamsar olduğum bir dönemde buluştuk.
Son görüşmemizden bu yana hayli zaman geçti… Neredeyse 3-4 yıl. Yeniden bir arada olmanın mutluluğu içindeyiz. Aradan geçen zamana bakınca nasıl bir değişim ve dönüşüm yaşadınız sizce?
Başarı istikrara oturdu. Konuşanlar 200 bölümü geçti. Şimdiden televizyon tarihinin gelmiş geçmiş en çok izlenen komedi programlarından, talk show’larından birisi oldu. Televizyon tarihinde pek çok ilki başarmış oldum. Oxford Üniversitesi’nde evrensel mizah konulu konferans verdim. Konferanstan sonra üniversite ile aramızda gelişen iyi ilişkilerim neticesinde Oxford’da ‘Konuşanlar talk show’ bölümü çektik. TikTok’ta 5 milyardan fazla tekil izlenme aldık. Üstelik TikTok’a özel bir içerik üretmememe rağmen bu rakama ulaştık. Bu kadar başarıdan sonra biraz sakinlik de geldi üstüme. Artık ‘daha çok izlenmeliyim’ veya ‘en yüksek sayıda izlenen ben olmalıyım’ takıntımı attım. Gelişim süreci, bana göre her zaman yolculuğun en tatmin edici kısmı.
"Yaratıcı süreçte her zaman ‘oyun kurucu’ olmayı seviyorum.”
Her an çevrenizde olup bitenleri görüyor ve bazı küçük anekdotların peşine düşüyorsunuz gibi hissediyoruz. Doğrusu belki de gözlemliyoruz demeliyiz. Her zaman meraklı ve yeni hikayelerin peşinde olmak nasıl bir his? Yorucu mu, yoksa bu tamamen sizin normaliniz mi?
Bu karakter yapısı sanırım benim hem lanetim hem hediyem. Bu tavrım sayesinde başarılı bir mizahçı oldum. Ama hayatımda da başıma ne geldiyse bu tavrım yüzünden oldu. Bu benim normalim ama başkaları için zorlayıcı olduğunun farkındayım. O yüzden bazen kendimi sessize alıyorum. Sadece uyum sağlıyorum. Ancak bazen bir anekdotun üzerine fazlaca kafa yorduğum oluyor; bu da küçük bir mesleki deformasyon diyelim.
‘Konuşanlar’ başlı başına bir fenomen, hatta daha doğru ifade etmek gerekirse gerçek bir ‘ezber bozan’ olarak nitelendirilebilir. Hakkında çok konuşuldu ama ilk günden bugüne dek konukları ve izleyicileriyle kurulan özel bağı sürdürmenin sırrını merak ediyoruz…
Vallahi sırrını ben de bilmiyorum. Ama sanırım farkında olmadan hayatımın ilk 30 senesinde bu formata hazırlanmışım. Bir de bence samimiyet. İnsanlar, doğallığa ve gerçekliğe aç. Konuşanlar’da hepimiz insanız, hepimiz kusurlarımızla varız. Bu bağ, sadece güldürmek değil; dinlemek, anlamak ve paylaşmak üzerine kurulu.
Konuşanlar, toplumun farklı kesimlerinden bambaşka hikayeleri bir araya getiriyor. Bu hikayeler, toplumsal bir ayna etkisi yaratıyor mu gerçekten? Bazı hikayelerin ‘sınırları zorladığını’ düşündünüz mü? Ayrıca yalnızca ‘görünmek’ adına bazı hikayelerin gerçekliğinden şüphe ediyor musunuz? Böylesi ihtimal karşısında samimiyet testi gibi bir mekanizmanız söz konusu mu?
Kesinlikle toplumsal bir ayna işlevi var. İnsanlar, başkalarının hikayelerinde kendilerini görüyor. Sınırları zorlayan hikayeler tabii ki oluyor ama bu sınırlar mizahın genişlemesi için gerekli. Orada konuşanların hepsini sizin gibi ilk defa görüyorum. Tabii ki aralarında yalan söyleyen de oluyordur. Şüphelendiğimde zaten söylüyorum. Burada komedyenin her zaman dürüst olması önemli. Ayrıca İzleyicinin güldüğü yer de bir tür doğal filtre görevi görüyor.
Yıllar önceki ilk röportajımızda birlikte tüm dünyanın izlediği bir ‘Konuşanlar’ bölümü hayal etmiştik. Tahtaya adını yazacağımız isimler ise şöyleydi; Elon Musk, Kim Kardashian, Donald Trump, Vladimir Putin, Kim Jong-un ve Mark Zuckerberg. Bugüne baktığımızda hala çok önemli isimler ama yeni bir liste yapsak, bu kez aralarından hangileri ve hangi yeni önemli konukların adı tahtaya yazılırdı?
Sanırım listeye Jurgen Klopp, Lionel Messi ve belki Taylor Swift’i eklerdik. Dünya dinamikleri değişti, izleyicinin görmek istediği kişiler de değişiyor. Ama hala Trump’ın hikayelerini dinlemek isterdim.
‘Konuşanlar’ şovu, ‘Bir Yeraltı Sit-Com’u’ dizisi ve ‘Çok Aşk’ filmi hikayesinde sizin hayatınızdan parçalar taşıyor. Hala ‘bizden biri’ olmak ve kendi hikayenizi anlatırken yeni dünyalar yaratmayı nasıl başarıyorsunuz?
Kendi hayatımdan parçalar kullanmak, izleyiciyle bağ kurmanın en doğal yolu. Temel duyguların hepsi ortak. Sizin hikayeniz iyi anlatılırsa sadece sizin hikayeniz olmuyor. Milyonların ortak hikayesi oluyor.
“Artık her başarı, kendi lincini de beraberinde getiriyor. Yanlış anlaşılmasın; her linç yiyen başarılı değildir, ama her başarılı mutlaka linç edilir.”
Bugün, bildiğimiz bir noktada Hasan Can Kaya’nın yeteneklerine şahitlik ediyoruz. Fakat bir yandan da yine daha önce başka bir röportaj sırasında ifade ettiğiniz gibi mizahın dönemsel olduğu fikrine katılıyoruz. Mevcut mizah anlayışınızdan memnun olmakla birlikte, yeni dönemin yaklaştığını hissediyor musunuz? Sizce yeni dönemde nasıl bir anlayışla buluşuruz?
Evet, mizah dönemsel bir şey. Şu an gerçeklik duygusu taşıyan mizah revaçta. Ancak mizahın dinamik yapısı gereği bu dönem de değişecek. İnsanların dijital dünyaya olan adaptasyonu ve toplumsal değişimler, yeni dönemi şekillendirecek. Belki daha kolektif bir mizah anlayışı görebiliriz.
Senaristlik, yazarlık, komedyenlik, oyunculuk, yapımcılık gibi birçok alanda çalıştınız ve çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz. Peki, yeni ufuklar veya yeni maceralara açık mısınız? Hiç bilmediğiniz bir sektöre, alana yelken açmak gibi fikirleriniz var mı?
Tabii ki açık biriyim. Mizah, diğer disiplinlere girmek için müthiş bir kapı. Herkesin eğlenceye ihtiyacı var ve mizah da bunu sağlıyor. Belki ileride daha teknik bir şey, belgesel yapımı veya animasyon gibi bambaşka alanlarda projeler üretmek isterim. Hayal gücüm beni nereye götürürse oraya giderim.
“Kendi hayatımdan parçalar kullanmak, izleyiciyle bağ kurmanın en doğal yolu. Temel duyguların hepsi ortak. Sizin hikayeniz iyi anlatılırsa sadece sizin hikayeniz olmuyor. Milyonların ortak hikayesi oluyor.”
Bu sırada önümüzdeki yıl için 10’dan fazla projede imzanız olacağını duyduk… Hangi alanlarda, nasıl yapımlarda buluşacağız ve siz bu gelecek planlarında nasıl konumlanacaksınız?
Bazıları komedi dizileri ve filmler, bazıları ise format geliştirme üzerine olacak. Birkaç tanesi de uluslararası projeler. Yaratıcı süreçte her zaman “oyun kurucu” olmayı seviyorum. Üretimden dağıtıma kadar her aşamasında bulunmak istiyorum.
Tüm bu projelerin ardında geniş bir ekip olduğunu varsayıyoruz… Nasıl bir çalışma temposu ve nasıl profillerden oluşan bir yaratıcı, yürütücü ekibiniz var?
Açıkçası birlikte çalıştığım kreatif bir ekip yok. Konuşanlar zaten baştan aşağı doğaçlama. Bir ön hazırlığı yok. Dolayısıyla bir ekibi yok. Ama benim kreatif olarak ektiğim bu tohumları uygulamaya koymak için her projeye özel kurduğum teknik ekipler var. Onların başında da ortağım, abim Tolga Kutlar var. Zaten kendisi 30 senedir sektörde. Türkiye’nin en iyi görüntü yönetmenlerinden. Beş yıl önce benimle ortak olmasıyla, yapımcı yolculuğu da başlamış oldu. Onunla sürekli organize haldeyiz.
Yaratıcı ruhlar kendi deneyimlerinden, birçok çatışmadan ve gözlemlediği hayatlardan faydalanır diyebilir miyiz? Siz yaratım sürecinizde bunların yanı sıra ruhunuzun hangi taraflarından ilham alıyorsunuz? Örneğin, bir karanlık tarafınız var mı ve ondan -ofansif şakaların yaratımı gibi- nasıl faydalanıyorsunuz?
Mizah zaten çatışmalardan ve zıtlıklardan doğar. Karanlık tarafımdan da faydalanıyorum çünkü o da benim bir parçam. Ancak o karanlık, umuda dönüştüğünde izleyiciyi güldürüyor. Ofansif mizah bazen bu karanlığı anlamak ve onunla barışmak için bir araç oluyor.
Yaratıcılık, ekilmesi ve biçilmesi gereken, özen gösterilmesi gereken ve sonunda mahsulün toplanabileceği bir toprağı andırıyor. Bize katılır mısınız? Siz yaratıcı zihninizi nasıl ekiyor, biçiyor ve en önemlisi nasıl besliyorsunuz?
Açıkçası ben üretirken travmalarımdan faydalanıyorum. Büyük bir itici güç ve tedavi yöntemi oluyor. Hepimizin hayatı anlamlı bulmaya ihtiyacımız var. Bunun da bedelleri var; en basitinden uykusuzluk, huzursuzluk ve bunun gibi.. Bu iç huzursuzluğa rağmen her zaman yeni şeyler denemeye ve hata yapmaktan korkmadığım bir alan yaratmaya çalışıyorum.
Tüm bunların dışında iş fikirlerinden sıyrılmak ya da zihninizi sıfırlamak adına belli bir yöntem ya da uğraşınız var mı? Tamamen kendinize vakit ayırdığınız zamanda nasıl deşarj olursunuz?
Dönem dönem değişiyor ama meslek dışı şeylerle ilgilenmek zihnimi sıfırlıyor. İlkel ve basit keyiflerle deşarj oluyorum. Bilgisayar oyunu oynamak mesela. Bir de saatlerce eski maçları izlediğim oluyor. Futbol beni çok dinlendiriyor.
Komedi söz konusu olduğunda; komedyen doğuştan komik midir, yoksa komik olmaya çalışan kimse midir sizce? Çalışarak başarılı olunur mu, yoksa doğuştan gelen bir yetenek yeterli midir?
Yetenek doğuştan olabilir ama çalışmadan bir yere varamazsınız. Doğal komik olmak başlangıçtır ama hiçbir konuda disiplinsiz bir yetenek uzun vadede bir işe yaramaz. Çalışmak bu işin temel taşıdır.
Bu yıl gerçekleşen Brandweek Istanbul’da Can Çalışkan ile ‘Türkiye Neye Gülüyor?’ başlıklı şahane bir sohbete tanıklık ettik. Son verilere göre, Youtube’da 1.3 milyar izlenme, Exxen’de ‘en çok izlenen’, TikTok’ta 5 milyar izlenme, Instagram’da ise son bir ayda 80 milyon izlenmeye ulaşıyorsunuz. Bu sayılar sizin için tam olarak ne anlam ifade ediyor ve neyi anlatıyor?
Bu sayılar, yaptığımız işin doğru bir yere dokunduğunu gösteriyor. Ama sadece birer kilometre taşı. Daha yapacak çok işimiz var. Çıtayı düşürmemek ve üzerine yenilerini eklemek için çalışmaya devam ediyorum.
Yine aynı etkinlikte “duruyorsanız, geriye gidiyorsunuzdur” demiştiniz. Buna bağlı olarak gelecek planlarınız arasında global işler yapmak da olduğunu söylediniz. Tanıdık hikayelerle örülü hikayelerle inşa edilmiş bir kariyerin devamında, mizahınızı evrensel bir mizaha dönüştürmek ne kadar mümkün?
Mizahın temelinde insan olmak var. Dolayısıyla evrensel mizah, insanı anlama ve insan hikayelerini doğru aktarma meselesi. Bunu başardığınızda kültür bariyerleri kalkıyor. Herkes aynı dertlere gülebiliyor. Benim için bu evrensele ulaşmak sadece bir zaman meselesi.
İdeal kariyer hedefi, ulaşmak istenen zirve sizce nasıl bir yer ve neye benziyor? Ödül mü heyecanlı olan, yoksa yolun kendisi mi?
Zirve diye bir şey olduğunu sanmıyorum. Çünkü ulaştığınızda başka bir hedef koyuyorsunuz. Yolculuk heyecan verici olan; ödüller ise sadece birer tatlı mola.
Hasan Can Kaya bugüne dek hayattan ne öğrendi? Komik veya trajik olabilir ama ders çıkarılacak özel bir an veya anı var mı?
Her gün bir şey öğreniyorum veya öğrenmeye çalışıyorum. Biz tür olarak duyguları abartılı yaşamaya alışkınız. O yüzden böyle yüzlerce anım var.
Bir röportajınızda sosyal medyadaki eleştirel yapının “rüzgara göre prim yapan bir cümle” ile nelere yol açabileceğine dair bir çıkarımınız vardı. Sizce bu eleştirel yapı, her zaman böyle miydi, yoksa sosyal medyanın konforlu alanında mı ortaya çıktı? Sosyal medyada yer alan linç kültürü hakkında fikirlerinizi merak ediyoruz…
Sosyal medya ilk yayıldığında, basına ve mizaha daha demokratik bir alan sağladı. Yeteneklilere piyasadaki kimseye eyvallah demeden kendini gösterme fırsatı verdi. Ama geldiğimiz noktada gerçeklikten uzak, dezenformasyon ve manipülasyonun çok fazla yapıldığı, kötücül bir yere dönüştü. Aktif kullanıcıların çoğunun kendi fikri ne bilmiyoruz. Herkes rüzgara ekmek banma derdinde. Tek bir cümlenizle, aynı kişiler sizi hain de ilan edebilir, kahraman da. Tamamen rüzgarın yönüne bağlı! Bir de X’te etkileşim karşılığında ücret verilmeye başlamasıyla, durum daha da kötüye gitti. Tabii ki başarılı ve sürekli gündem de olan işler de bu atmosferden payına düşeni alıyor. Artık her başarı, kendi lincini de beraberinde getiriyor. Yanlış anlaşılmasın; her linç yiyen başarılı değildir, ama her başarılı mutlaka linç edilir.
“Şu an gerçeklik duygusu taşıyan mizah revaçta. Ancak mizahın dinamik yapısı gereği bu dönem de değişecek. İnsanların dijital dünyaya olan adaptasyonu ve toplumsal değişimler, yeni dönemi şekillendirecek. Belki daha kolektif bir mizah anlayışı görebiliriz.”
Şöhret kavramı sizde hangi hisleri uyandırıyor? Sizce bu ışıltılı dünya ve meraklı bakışların odağında olmak başrolündeki kişiye ne getiriyor ve karşılığında ondan ne istiyor?
Şöhret benim için bir illüzyon, yani esiri olduğum bir şey değil. İşimde başarılı olunca kendiliğinden gelen bir şey. Avantaj ve dezavantajına gelince hem güç hem de sorumluluk. İnsanlar sizi daha yakından tanımak istiyor ama bu aynı zamanda kendinize sınırlar koymanız gerektiği anlamına geliyor. Işıltılı dünya güzel, ama gerçek hayattan kopmamaya dikkat ediyorum.
Yeni tanıştığınız biriyle ilk kez göz göze geldiğinizde en çok nelere ve hangi kriterlere dikkat edersiniz? Sizin için yeni biri, sıfırdan puan mı toplar, kredi mi tüketir?
İlk izlenimde samimiyet ve iyi niyet önemli. Bunlar olduğunda zaten soğuk davrandığım görülmemiştir. Enerjimiz hemen tutar.
İçinde bulunduğunuz ortamı etki altına alma, domine etme gibi olağanüstü bir gücünüz var. Yakından tanık olan biri olarak, ilişki kurmakta ve olup biten her şeyi gözlemleyebilme yeteneğinizin yanı sıra tam anlamıyla hakim olmayı ve odakta olabilmeyi nasıl başarıyorsunuz, bir sırrı var mı?
Biraz hayat beni öyle şekillendirmiş oldu. Çocukluğumdan beri neşesi ve enerjisi yüksek, dürüst birisi oldum. Çok küçük yaşta girdiğim iş hayatında bunun dezavantajını da çok yaşadım hatta. Ama her şeye rağmen yıllar içinde çok çalışmaya devam edince donanım sahibi oluyor insan. Söyleyecek sözü de oluyor. E bunu mizahla da harmanlayınca, kalabalık kendiliğinden sana doğru dönüyor.
Herhangi bir konuda dahi konuşurken ne kadar hızlı düşündüğünüz bakışlarınızdan belli oluyor. ‘Hazır cevap’ olarak nitelendirmekten ziyade, bu kadar hızlı düşünen bir zihinde günlük hayatta neler oluyor onu merak ediyoruz. Düşünceler, fikirler zihninizde nasıl yankılanıyor?
Genel cevap verebileceğim bir şey değil ama bunun bazen yorucu da olduğunu söyleyebilirim.
Çok okuyan ve entelektüel olarak kendini durmadan geliştiren biri olarak, hem toplum hem de içinde bulunduğunuz sektör için bu konuda bir eleştiri ve yanı sıra tavsiye niteliğinde birkaç sözünüz var mı? Az okumak ya da okumamak bizim için bir alışkanlık mıydı, dijital yeni çağın hayatımıza etkilerinden biri mi yoksa?
Okuma alışkanlığı kayboluyor, çünkü içerik tüketmek kolaylaştı. Ama okumak, yaratıcı sürecin en önemli parçası. Tavsiyem, kitaplarla ilişkimizi koparmamak ve derinlemesine düşünmeyi öğrenmek.
Her şeyi bir kenara bırakırsak, sıradan bir günde Hasan Can Kaya’nın takvimi nasıldır? İş dışında nasıl bir rutininiz var?
Takvimim her gün değişiyor. Senede en az 40 bölüm doğaçlama komedi programı çekiyorum. Bunun dışında dünya turnem var, stand-up gösterilerim yılda en az 20 tane oluyor. Tek bir oyunda ortalama 3 bin biletli seyirci geliyor. Bunlar rutin olanlar. Bunun dışında yeni dizi projesi, film projesi ve başka heyecanlar da var. Uykudan sosyal hayattan, özel hayattan kopmuş durumdayım. Dolayısıyla sıradan bir gün yok benim için. Ama mutluyum. Benim için üretken olmak, yaşamanın en anlamlı hali.
TEK BAKIŞTA
- 2024 nasıl bir yıldı?
Başka planlarım varken, nisan ayında tam dünya turnemden önce kaza yaptım ve omuzum parçalandı. 12 tane platin çivi, 2 tane plaka takıldı. Hayatımda ilk defa mecburen 3 ay boyunca durmak zorunda kaldım. Önce öfkelendiysem de daha sonra çok iyi geldi. Kişisel olarak fazlalıklardan kurtulmaya başladığım, sadeleştiğim bir yıl oldu. - 2025 nasıl gelecek?
Umarım çok güzel olur. - Bu yıl en çok ne yaptı?
Çalıştım. - Bu yıl üzerinden neyi çıkarmadı?
Eşofman. - Bu yıl en çok neyle gururlandı?
Yurt dışı turnemde ilk kez yabancı seyirci grupları tarafından tanınıp, izlendiğimi görünce. - Bu yıl neyi keşfetti?
Bazı ayrılıkları ertelememek gerektiğini. - Bu yılın en unutulmazı neydi?
Oxford Üniversitesi’nde ‘Konuşanlar’ çektik. - Bu yıl tanıştığına en memnun olduğu kişi?
Şimdilik açıklamak istemiyorum. - Bu yıl okuduğu en iyi kitap?
Ahmet Ümit-Kukla. - Bu yıl en çok yediği yemek?
Döner. - Bu yıl seyahat ettiği en etkileyici şehir?
Sidney. - Yılın en iyi gösterisi hangisiydi?
Genel olarak hepsi belli bir standartın üstünde geçti ama benim de son zamanlarda en keyif aldığım ‘New York The Town Hall’ gösterisi sanırım. - Hangi işi ’keşke ben yapsaydım’ dedi?
Çok var... Ama The Sopranos, Whiplash, As Good as It Gets ilk aklıma gelenler. - Yeni yıl dileği nedir?
Her şeyden önce sağlık, sonra huzur, sonra gelişmek… Yeni bir konuda uzmanlaşmak. Yeni bir dil öğrenmek.