Üçü bir arada! Macera, keşif ve huzur…

Barselona, Zaragoza ve Tudela macerası...

Üçü bir arada! Macera, keşif ve huzur…

Zaragoza
Ebro Nehri’nin yanıbaşına kurulmuş bu küçük şehir Bask bölgesine çok yakın Aragon’da yer alıyor. Hızlı trenle Barselona’dan Zaragoza’ya üç saatte ulaştık. Yol boyunca tren camından gördüğümüz, boylu boyunca uzanan yeşil manzara oldu. Bir gün öncenin yorgunluğu mu, manzaranın durgunluğu mu bilmem ama seyahat süresince hepimizin üzerinde bir sessizlik vardı. Ve merkezdeyiz. İlk durağımız Pilar Katedrali… Bizi avazları çıktığı kadar bağıran bir grup karşılıyor. Kim bunlar? Futboldan hiç anlamayan benim bile aralarına katılmama neden olan Real Zaragoza taraftarları. Akşama birinci lige çıkmalarını sağlayacak bir maç varmış. Kiminle olduğunu bile hatırlamıyorum ama o an ‘hepimiz Zaragozalıyız’. Maça gitmeyi bile düşündük doğrusu ama bütün biletler tabii ki tükenmişti. Akşam herkese maçın nasıl sonuçlandığını sorduk elbette. Real Zaragoza artık birinci ligde! Tamam buraya neden geldiğimizi unutmayalım. Pilar Katedrali’ni görmeden buradan sakın ama sakın dönmeyin. Devasa büyüklükteki katedralin terasına çıkıyoruz. 
Şehir ayaklarımızın altında. Bu şehrin rengi kesinlikle sarı. Ebro Nehri’ninse fotojenik olmadığı kesin. Öğle yemeği için küçük bir balık restoranını tercih ettik. İsminin önemi yok çünkü aynı tarzda ve lezzette pek çoğunu yan yana göreceksiniz. Tereddüt etmeden girebilirsiniz. Bu işi iyi biliyorlar. Yine sokakları keşfetme zamanı geldi. Hadi tabana kuvvet zamanlar başladı! Garip olan ne biliyor musunuz? Sokaklarda bizden başka neredeyse kimse yok. Sadece 700 binlik bir nüfusu olduğunu düşünürsek belki de çok garip değil. Terk edilmiş bir şehir havasında; tabii İspanyolların tembellik düşkünlüğü de bunda etkili. Duvarlardaki grafitilerin renkliliği ise şehrin ruhu ile tezat bir enerjiye sahip. Yorulduk! Artık şu Renault Kadjar’larla bir araya gelsek fena olmaz. Otomobillerimizi alıp otele doğru yola çıkıyoruz. 

Çölde çay…
Tudela şehrine 4 km uzaklıktaki otelimiz Aire de Bardenas’a vardığımızdaysa asıl şov başlıyor. Çölün ortasındayız. Otel görüp görebileceğiniz en ilginç odalara sahip. Çadırlarda kalacağız. Ama bildiğiniz çadırlardan değil, şeffaf balonlardan bahsediyorum. Gerçekten her şey şeffaf! Ama korkmayın kimse sizi göremiyor. Odaların giriş çıkışlarını öyle güzel hesaplamışlar ki kimse kimseyle karşılaşmıyor. Sürpriz yok! Siz ve uçsuz bucaksız çöl baş başasınız. Tuvaletlerse su yerine talaş dökülerek temizleniyor. Odanızın havasının sönmemesi içinse dikkatli olmanız şart. Kapı fermuarlarının doğru sırayla açılması aklınızdan çıkarmamanız gereken en önemli kural.

Yazı: Gözde Kaynak

Maceranın ne zaman, nerede karşınıza çıkacağı belli olmaz. Bir belgesel seyrederken içinizde uyanan merak, Instagram’da arkadaşınızın hiç bilmediğiniz bir ülkeden eklediği fotoğraf ya da mail kutunuza düşen bir davetiye sizi rutinden uzaklaştırmak için harekete geçirebilir. Beni Renault Kadjar’ın dünya lansmanının bir çölde yapılacağı haberi yerimden kaldırdı. Üç gün… Kısa gibi gelen, ama içerisine Barselona, Zaragoza ve Tudela kelimelerini dolu dolu sığdırabilen bir yolculuğa çıktım.

Barselona Barselona…
Filmi izlediniz mi? Cevap ‘evet’ ise siz de bu şehrin dokusunun ve daha önemlisi renginin farklı olduğuna inanıyorsunuzdur. Sürprizlerin şehrindeyiz. Modern bir yapının tam da yanında gotik olanı, alışveriş merkezinin yanında Gaudi’nin dokunuşunu görmek… Garip… Kalabalık ama sessiz! Avrupa şehirleri arasında bana sorarsanız görülmesi şart şehirlerden biri Barselona. Renaissance Hotel’de konakladık. Otele yürüyüş mesafesinde birçok mağaza, restoran ve en önemlisi şehrin genel ruh hali var. Biz de yürüdük… Yürüdük… Acelemiz olmadan hem de… Çok yürüdük! Kafamızı yukarıda tutarak, binalara bakarak, yaya geçitlerinde her Türk gibi biraz saçmalayarak yürüdük. Ve Bacagrande Restaurant’da ilk mola… Deniz ürünleri şahane. Yoldan gelmişiz, mesafe katetmişiz, ayaklarımıza kara sular inmiş kimin umrunda; istikamet marina! Mutlaka deniz kenarında bir şeyler yudumlayın. En yerel şarabı, en olmazsa olmaz tatlıyı, en sizi kendinize getirecek kahveyi ısmarlayın! Kısacası kendinize bir iyilik yapın. Burada sadece bir gece 
geçireceğimize göre durmak yok. Akşam yemeği için tercihimiz Carpe Diem Lounge Club. Denizin hemen kenarında. Şahane bir manzarası var. Tavsiye eder miyim? Emin değilim. Fazla turistik, fazla fazla her şey… Belki sevgili beyler için yemek sonrası çok hoş hanımlar tarafından yapılan boyun masajı teşvik edici olabilir. Ama benim aklım sahildeki küçük kafelerde kaldı. Ve son durak; El Nacional Coctail Bar! Yüksek tavanlı bir hangar. Her köşede başka bir restoran var. Gidilir! Hatta kaçmaz. Oradan çıktığımızda kahkaha atmaktan otele ulaşım süremizi oldukça uzattık biz. Böyle bir etkisi var. Kısacası giderseniz pişman olmazsınız.
Üçü bir arada! Macera, keşif ve huzur… - Resim : 1

Direksiyona geçme zamanı
Sıra asıl olayımıza geldi. Buraya Renault Kadjar’ı test etmeye geldiğimizi neredeyse unutuyorduk. Çölde olmamızın bir anlamı var elbette. Kadjar, crossover segmentinde iddialı bir duruş sergiliyor. Jeep’lerin ağır ve hantal halinden uzak. Aslında tam bir aile otomobili. Ama biz doğa koşullarına teslim olunca onun gücünün çok daha fazlasını vadettiğini deneyimliyoruz. Dağ demiyoruz, çukur demiyoruz sadece gaza basıyoruz ve düz yoldaymış kadar kolay ilerleyebiliyoruz. Şaşırtan özelliklerine gelince…
• Yerden yüksekliği işimizi oldukça kolaylaştırıyor.
• Bagajı oldukça geniş.
• Yakıt tüketimi görüntüsünden beklenmeyecek kadar ekonomik.
• Kişileştirebiliyorsunuz. Özellikle yol bilgisayarı ihtiyacınız olan her şeyi vermeye hazır. Mail’inizi ve sosyal medya hesaplarınızı da takip etmenize olanak sağlıyor.
• Tasarımı çok şık. Özellikle jantları maceracı ruhunu çok iyi yansıtıyor.
• Aktif acil fren sistemi, son dönem otomobil dünyasının en iyi keşiflerinden bana sorarsanız. Önünüzde ilerleyen aracın hızına göre sizi emniyete almayı başarıyor. Kadjar’da da bu sistem iyi çalışıyor.
• En sevdiğim! Kendi kendine park etme özelliği. Biz kadınların buna gerçekten ihtiyacı var. Teşekkürler bunu düşünen mühendislere…