Tek hafta, 4 muhteşem konser

Müziğin aydınlığa dair bir yön sunabileceği düşüncesinden hareketle haftanın öne çıkan konserleri

Tek hafta, 4 muhteşem konser

İstanbul bu hafta da müzik dünyasının en güçlü isimlerini ağırlamaya devam ediyor. Dinlemek, anlamak ve kendinizi bulmak için uğramakta fayda var.
The Spring Quartet / 9 Nisan / İş Sanat 
9 Nisan akşamında, saatler 8’den yukarısını eritmeye başlayınca, İş Sanat civarında hangi 10 yıllık koridorlarda dolaşılacağını tahmin etmek haddimize değil. Zira o anlarda cazın himayesindeki farklı zaman dilimlerinin sahneye çağırılacağı muhakkak. Yeryüzünün en etkili davulcularından Jack Dejohnette, Grammy ödüllü saksafon üstadı Joe Lovano ve Latin Amerika doğumlu ünlü piyanist Leo Genovese. Bu ekibe bir de 2010’un hemen ardından çıkışını hızlandıran vokalist ve besteci Esperanza Spalding’i ekleyelim. İşte karşımızda The Spring Quartet. 70 yaşını geçmiş davulcunun liderliğindeki bir supergroup için şaşırtıcı derecede sık konser veriyorlar. Özellikle Birleşik Devletler’de, yeni yılın başlangıcından bu yana çıktıkları tüm sahnelerin sold-out’luk bir ilgiyle mükâfatlandırıldığını ayrıca belirtelim. Performansları boyunca; cazın kolektif tavrına, söz konusu akımın tarihsel kavrayışlarına ve sound’un çıkış coğrafyasına öyle baş döndürücü enstrümantal geçişlerle selam iletiyorlar ki; The Spring Quartet’in sirayet gücünü artıran en önemli nokta da bu. Şimdi sırada İstanbul var.
Tricky / 10 Nisan / Garajistanbul
Trip Hop, 1990’ların ilk yarısından itibaren kapıları zorlamaya başlamıştı. Ana kale, Birleşik Krallık’ta bir yerlerde, Bristol topraklarındaydı. Zifiriye yeni tonlar hazırlayan sözler ve aynı karşılığa sığınan ritimler başroldeydi. Garajistanbul’a beklenen ünlü müzik adamı Tricky, işte bu denli etkili bir alt-kültürün özneleri arasında. En nihayetinde, henüz debut stüdyo LP’siyle NME tarafından “Yılın En İyi Albümü” seçimine uygun görülmüş bir isimden bahsediyoruz. Damon Blackman, Massive Attack, Martina Topley-Bird gibi isimlerle bir arada mesai harcadığını da unutmadan ekleyelim. Solo kariyerine yöneldiği dönem itibari ile kimilerine göre o ilk LP seviyesini hiçbir zaman tutturamadı ama nev-i şahsına münhasır tavrıyla üretmeyi sürdürdü, sürdürüyor. Geçen yıl yayımlanan ve bir Van Morrison cover’ı ile açılan yeni albüm “False Idols”ün 46 yaşındaki müzisyen adına iyi bir geri dönüş olduğu konuşulmuştu. Şimdi bir kez daha ağırlayacağız Tircky’i. Trip Hop’un geride kalan 20 yılına onun hayal gücüyle uzanacağız. Kapı açılış 21:00.
Rufus Wainwright / 11 Nisan / Küçükçiftlik Park
Günümüzün önemli besteci ve söz yazarlarından biri olarak görülen Rufus Wainwright, bir kez daha İstanbul’a uğruyor. 15. İstanbul Caz Festivali’nde, Aya İrini’de sahne alan Kanada doğumlu müzisyen, bu defa Avea Escape to Music kapsamında, saat 22:00 itibari ile Küçükçiftlik Park’tan ses verecek. Kate McGarrigle ve Loudon Wainwright gibi müzisyen bir anne-babaya sahip Wainwright. Müzisyen akrabalar kontenjanında teyze Anna McGarrigle ve kardeş Martha Wainwright da yerlerini alıyorlar. Bu durum elbette Rufus’un kariyeri için büyük bir avantajı beraberinde getiriyor. Henüz 10’lu yaşlarda çıktığı sahneyi hala terk etmiş değil örneğin. Folk’un ‘70’lere yakın kısmıyla ilgilenenler için Wainwright’ın albümlerinin ve hatta tekrar yorum yaptığı şarkıların ayrı bir öneminin olduğu bilinen bir gerçek. O sadece 1990’lardan başlayarak yayımladığı hemen her albümüyle hatırı sayılır geri dönüşler almakla yetinmiyor, bir yandan da tıpkı ‘80’lerde babasının gerçekleştirdiği gibi konserlerini modern folk müziğine ait bir ayine dönüştürüyor.
The Go Find / 12 Nisan / Salon İKSV
‘90’lardaki Britpop’a bulaşmayan Indie sokaklarının tüm girişlerini tutuyor buradaki şarkılar. The Go Find, 10 yıla yaklaşan kariyerinde hiç iddia sahibi olmadı belki. En büyük gücü de bu iddiasızlığından alarak ilerledi ve geldiğimiz şu durumda 4. stüdyo albümünü yaşıyor. Üstelik Britpop’un dışarıda tutulduğu sokaklar hala kontrol altında. Belçikalı multi-enstrümanist Dieter Sermous’un öncülüğünde, 2004 yılında kuruldu The Go Find. Sermous’un, önceki yıllarda çalışmalarını sürdürdüğü Orange Black’in kaldığı yerden hikâyesine başlayan topluluğun, bağımsız plak şirketi Morr Music’ten yayımladığı ilk LP’si "Miami” ile dikkat çekmeyi başardığını söyleyebiliriz. 2007’de gelen ikinci stüdyo albüm “Stars on the Wall”u yeni bir tanışma şarkılarından sayarsak, yine 3 yıllık bir aranın akabinde piyasaya sürülen 3 no’lu LP, The Go Find için tüneli ışığa bağlamıştı. Ardından neredeyse tüm Kıta Avrupası’nı turladılar ve özellikle İngiltere merkezinde ve civar Britanya topraklarında merak uyandırmakta zorlanmadılar. Buraya 4 yıl öncesinin özetini yapmak için gelmeyecekler elbette. Son albüm “Brand New Love” geçtiğimiz aylarda yayımlandı. Kısacası, dream pop / shoegaze güzergahından sirayet gücünü artırarak yol alan The Go Find’in Salon’daki bu yeni konserinde de kendine özgü bir etki bırakacağını tahmin etmek zor değil. Konser başlangıcı 22:30.