“Anne, senin aslında bir oğlun vardı!”

Emirhan, 24 yaşına kadar kendi iç dünyasına hapsolmuş bir trans erkek; ta ki bir gün telefonda annesine “Senin aslında bir oğlun vardı” diyene kadar. Sonrası ise kendi hayatı adına koskocaman bir devrim! Küçük Prens, Emirhan’a nasıl özgür olma cesareti verdiyse şimdi de kendisi onun gibi hissedenlere cesaret vermek için cinsiyet geçiş sürecini paylaşıyor.

“Anne, senin aslında bir oğlun vardı!”

Röportaj: Simay Engür
Fotoğraf: Nurdan Usta


Hollywood filmlerindeki “Bu ruh bana ait değil” ya da “Kesinlikle yanlış bedendeyim” klişelerinin gerçek olabileceği, çoğumuzun aklının ucundan bile geçmiyor. Ancak toplumdaki birçok trans bireyin başından geçenler tam olarak bu farkındalıkla başlıyor. Emirhan, 1990 doğumlu bir trans erkek, İngilizce öğretmeni, yüksek lisans öğrencisi, SPoD’ta proje koordinatörü ve öncelikle bir insan. Röportaja şu sözlerle başlıyor: “Önce insan demeyi öğrenmek gerekiyor. Gay, lezbiyen, zengin, üstü başı kirli, Kürt, Alevi… Bunların ayrımcılığını yapmamak adına önce insana insan olarak bakmak gerekiyor. Bizim toplum, her daim hoşgörüsüyle övünür. İslam için ‘hoşgörü’ dini denir. Bunu biraz yaşamak, hatta bu hoşgörüyü yaşatmak gerekiyor.” Bugün birçok trans birey, korkunç ithamlara maruz kalıyor, her biri roman olacak hikayeler yaşıyor; Emirhan da onlardan biri. Tüm bunlara rağmen bu röportajın ana fikri ‘vah vah neler yaşamış’ değil; feyz alınması gereken bir özgürlük hikayesi. Emirhan sevgilisinin desteğiyle, ailesinin sevgisiyle ve normlara başkaldıran cesaretiyle hayatını yeniden inşa ediyor. “Değişen bir şey yok, ben aynıyım. Bu sebeple cinsiyet değiştirme değil; cinsiyet geçiş süreci diyoruz. Bu süreçte asıl değişen toplumsal statün: ‘Ailenin gelinlik çağındaki kızı’ statüsünden, ‘ailenin paşası’ konumuna geliyorsun; ya da ‘ailenin oğlu’ statüsünden, el alemin gözünde ‘dönme’ olarak konumlandırılıyorsun. Ben yıllardır beyanım doğrultusunda yaşıyorum zaten, asıl değişen insanların seni nasıl gördüğü.” Neden Emirhan ismini seçtiğini sorduğumuzdaysa; aslında tüm mücadelesini bir çırpıda özetlemiş de oluyor: “Bu bedenin sahibi benim ve bu bedene dair emirleri ben veririm.”

BENİM PİPİM BÜYÜMEYECEK!
 “Erkek kuzenimle birlikte çok fazla vakit geçirirdik. 4-5 yaşlarındayken, kuzenim ayakta tuvaletini yaparken benim neden oturmak zorunda olduğumu anlamıyordum. Sonrasında bir şeylerin ters gittiğini fark etmeye başladım. Neredeyse ortaokul dönemine kadar pipim büyüyecek zannediyordum. Çocukluk işte! Hani neredeyse her sabah yorganı kaldırıp bakardım ‘Aaa yine yok’ derdim. Sonrasında memeler büyüdü, regl oldum vesaire… Yedinci sınıfa geldiğimdeyse her şeyi anladım: Benim pipim büyümeyecek, boşuna bekledim!” Emirhan fırlama çocukluğunun iç sesini hararetli hararetli anlatırken, her trans erkeğin aynı deneyimleri yaşamadığını ve kendisindeki tezahürün bu şekilde olduğunu özellikle belirtiyor.

Trans bireylerin dışarıya açılma sürecini etkileyen, geciktiren birçok faktör olabiliyor. Emirhan ise 24 yaşındayken, İngilizce öğretmenliği yaptığı sırada annesine açılmaya karar veriyor. Neden bu kadar beklediğini şu şekilde anlatıyor; “Ekonomik kaygılar. Reddedileceğimi düşünüyordum ve kendi ayaklarım üzerinde durmayı bekliyordum.” Annesine açılmasıyla başlayan cinsiyet geçiş sürecinde yaşadıklarını ise şu şekilde belirtiyor: “2015 yılında, 25 yaşımdayken, Ankara’dan İstanbul’a gelişimle birlikte zaten artık kimliğimi kabullenmiştim ve buna yönelik adımlar atmaya başlayacaktım. Aileme açılışım telefonda oldu: ‘Anne senin 24 yıldır aslında bir oğlun vardı.’ Ne kadar da Türk filmi gibi değil mi? Bir yandan ağlıyordum, annem 60 saniye kadar sessiz kaldı ve sonra telefon kapandı. Reddedildiğimi düşündüm; ancak sonrasında annem şu sözcüklerle geri geldi: ‘Sen benim çocuğumsun. Dünya ne derse desin, el alem ne derse desin…’ Annemin ağzından çıkan o sözler benim için bir devrimdi! Sonraki süreçte önce Ankara’da hormon kullanmaya başladım ve görevimden istifa ettim. Sonrasında İstanbul’a geldim ve tüm hastane sürecimi İstanbul’a taşıdım. Hormon almaya devam ederken, yani 2015 Temmuz’da ilk mahkememi açtım, ancak duruşmam kasım ayında gerçekleşti. 2015 Kasım ayından, bir sonraki yılın temmuz ayına kadar yaklaşık altı celsede mahkemeyi erkek olduğuma inandırmaya çalıştım. Üstelik raporumda ‘Kadın olan cinsiyeti sonlandırılmıştır, cinsiyet kimliği erkektir’ yazmasına rağmen.” Emirhan, mahkeme boyunca oldukça yanlış sorularla karşılaşmış: “Şey ameliyatı oldun mu?” diye sorulmuş örneğin. Emirhan tam bu noktada beden dokunulmazlığını savunuyor. Yasada penis veya vajina ameliyatı olunması gerektiğine dair açık bir ifade olmadığından, sorunun da haliyle ne kadar yanlış olduğundan bahsediyor. “Benim iç çamaşırımın içinde ne olduğu kimseyi ilgilendirmemeliydi! Ben dışarı çıktığımda bana hanımefendi diye sesleniyor musun? O halde kime ne benim belden aşağımdan? Kastettiği ameliyat, benim beden bütünlüğümün dokunulmazlığına yönelikti. Sürecin devamında mahkemeye gitmedim ve dava düştü.” Cinsiyetin belden aşağımızda değil; nasıl hissettiğimizde ve beyanımızda olduğunun tekrar tekrar altını çiziyor Emirhan. Sonuç olarak, altı doktor tarafından imzalanmış heyet raporuna rağmen; tam bir yıl boyunca hukuk terazisinde asılı kalıyor davası. Elbette ki pes etmiyor ve tüm bu süreçten sonra 2017 Temmuz’da tekrar davasını açıyor ve bu kez 24 Kasım 2017’de kararı çıkıyor! Şu anda mavi kimlik için beklemede.

GİDERKEN ‘HANIMEFENDİ’ DÖNÜŞTE ‘BİRADER’ DİYORLAR
“Cinsiyet geçiş sürecini yaşarken, bir yandan sosyalleşmeye devam ediyorsun. Toplum içinde kendini var etmeye çalışıyorsun. Temel haklarından yararlanıyorsun, hastaneye gidiyorsun mesela. Bir düşünsene… Hormonunu almışsın, sakalların var ama görevliye pembe kimliğini verdiğin zaman, ‘kendisi nerede?’ sorusuyla karşılaşıyorsun. Ulaşım hakkını kullanırken akbilini bastıktan sonra, ekranda ‘K’ ya da ‘E’ yazdığında kimlik hırsızı muamelesi görebiliyorsun ve koca bir otobüse açılmak zorunda kaldığın durumlar oluyor. Hormon sürecinden sonra pat diye sakalların çıkmıyor. Zamanla sesin çatlıyor, tek tek ayva tüyler çıkıyor; her sabah aynaya gidip bakıyorsun. İlk zamanlar hormon almak için hastaneye giderken dolmuşa bindiğimde ‘hanımefendi’ diyorlardı; birkaç saat sonra hormon almış eve dönerken ‘birader şunu uzatır mısın?’ dedikleri oluyordu.” Bu durumun  ona ne hissettirdiği sorusu karşısında ise yanıtı net; “Bir şeyleri değiştirebildiğimi!” Bu olay da onun için devrim niteliğindeymiş ve bu yüzden ismine Deniz’i de eklettirmiş. Trans bireylerin sosyal hayatına dair politikalarda, kocaman boşluklar olduğunu konuşuyoruz; gerçekten de toplum onları tanımıyor, görmüyor. “Geçiş süreci boyunca, insanların sana karşı davranış biçimlerini, hitap şekillerini sil baştan inşa ediyorsun. Bu inşa süreci bazen ölene kadar sürebiliyor, bazen de ölümüne sebep oluyor. Nefret cinayetlerinde olduğu gibi.”

“Anne, senin aslında bir oğlun vardı!” - Resim : 1

ORTADA KALMAK İSTEMEZDİM
Emirhan, toplum tarafından gelen her türlü negatif tutuma karşı nasırlaşmış, umursamıyor. Önemsediği tek şey elbette can güvenliği. “Kimse beni sevmek zorunda değil, sevgiye ihtiyacım yok; çünkü ailem yanımda zaten. Yalnızca saygı duymaları gerekiyor. Ben sana ‘Kadın olmaya ne zaman karar verdin?’ diye soruyor muyum? İşte bana da ‘Ne zaman erkek olmaya karar verdin?’ diye sorulması bu kadar anlamsız.” Okul çağındayken de toplumsal normları kabul etmesi ve uyum sağlaması elbette kolay olmamış. “24 yaşında kendimi açmış olabilirim ama okul çağındayken de şu anki gibi hissediyordum ve buna rağmen kızlar tuvaletine girmek zorunda kalıyordum, soyunma odaları da aynı şekilde. Oysa ben beden eğitimi öğretmenimiz, ‘Hadi kızlar şu tarafa, erkekler diğer tarafa!’ dediği zaman, ortada kalmak istemezdim. Ortaokuldayken regl dönemi hakkında bilgilendirme yapmak için eğitmenler gelmişti ve kızları bir sınıfa toplamışlardı; ben oraya en son giden olmak istemezdim.”

BİR İNSANI SEVMEKLE BAŞLAYACAK HER ŞEY
Sevgilisinden bahsederken, fırlama çocukluğuna geri dönüyor sanki. Ağzı kulaklarında! Ne kadardır birlikte olduklarını soruyoruz, afallıyor! “Şu halimi görse, beni öldürür” diye gülüyor. Uzun bir sessizlik sonunda, parmaklarını denkleştirip “Dört!” demeyi başarıyor; aynı fırlama tavrıyla. “Yaklaşık dört yıldır birlikteyiz ve tüm süreci birlikte tamamladık. Ameliyat olduğumda yaklaşık 10 gün hastanede kaldım ve sevgilim sandalyede uyudu. Biraz dinlenmesi için; ameliyatlı halimle yatağın diğer ucuna kayardım, ancak o şekilde biraz uyuyabilirdi. Birlikte, omuz omuza yürüdüğüm bir insan! Elbette ki birçok zorluk atlattık; ama birbirimize daha sıkı sarıldık her seferinde. Mesela Taksim’de ilk kez el ele yürüdüğümüz günü hatırlıyorum. Arkamızdan biri ‘Aaa lezbiyenlere bak!’ dedi ve ben o an sevgilimin ellerini daha sıkı tuttum.”

YALNIZ DEĞİLSİN, YANLIŞ DEĞİLSİN
Kendisi gibi hissedenlere de söylemek istedikleri var elbette: “Kesinlikle yalnız değilsiniz, yanlış değilsiniz; bakın biz de buradayız!” Emirhan, proje koordinatörü olarak görev yaptığı SPoD’un danışma hattından da bahsediyor. Türkiye’nin her yerinden telefon aldıklarını söylüyor ve uzmanlık alanları kapsamında, ellerinden geldiğince herkese yardımcı olmaya çalıştıklarını belirtiyor. “Benim en büyük dezavantajım kendi içimde yaşamaktı ve 24 yaşına kadar umutsuzca kendi içimde çıkış yolları aradım. Bir süre kendimi kapattım, koca bir dolabın içine hapsettim. İlk olarak anneme açıldığım noktada, o dolabın içinden çıktım.” Emirhan şu anda geçiş sürecini anlatan, son derece içten bir kitap yazıyor. Birkaç sayfasını okuma fırsatım oldu, gerçekten herkesin peşine düşeceği ve merakla okuyacağı bir kitap olacağına inanıyorum. Son olarak Emirhan sohbetimizi bir film repliğiyle bitiriyor: “Herkes sadece beyaz olsaydı, beyazın bir değeri olmazdı. Herkes siyah olsaydı, siyahın bir anlamı olmazdı. Oysa ki beyazı en güzel gösteren siyah değil midir? Beni değerli yapan, benden olmayandır.”
(SPoD danışma hattı: 0850 888 5428)

TRANS BİREYLERİN DUYMAKTAN SIKILDIĞI SORULAR
• Penis ameliyatı oldun mu?
• Gerçek ismin ne?
• Cinsiyetini değiştirmeden önceki fotoğraflarını görebilir miyim?
• Şimdi siz nasıl sevişiyorsunuz?
• Seninki kaç cm?
• Hiç kadın/erkek arkadaşın oldu mu?