Çocuk yaşta gelin olmak

Türkiye’de ne ilk ne de tek erken yaşta evlendirilen kız çocuğu o. Çocukluğu, genç kızlığı elinden alınan pek çok kadından biri.

Çocuk yaşta gelin olmak

Yazı: Gülru İncu

12 yaşında kendisinden 15 yaş büyük teyze oğlu ile evlendirilen, 14 yaşında ilk kez anne olan ve şu anda 30 yaşında dokuz çocuk sahibi olan S.B, 21’inci yüzyılın duble yollarla çevrili, her geçen gün çağ atlayan Türkiye’sinde yaşıyor...

YANINDAN GEÇİP GİTTİĞİMİZ, OTOBÜSTE, METROBÜSTE, vapurda yan yana durduğumuz, belki arka sokağımızda oturan insanlar yüzlerinin gerisinde nasıl hikayeler barındırıyor hiç düşündüğünüz oluyor mu? Bugüne kadar neler yaşadılar ya da yaşamak için nelere göğüs geriyorlar, ne acılarda yanıp hangi acılarda pişiyorlar? Ve hepsini yoktan var eden hikayeler hangi çetin yollardan geçiyor? Normal bir çocukluk ve genç kızlık yaşayan, eğitim hakkı elinden alınmamış, yaşaması gereken her aşamayı zamanı gelince yaşamış bizler yani sıradan insanlar için anlaması, kabul edilmesi zor bir dünyanın insanı S.B. 12 yaşında evlendirilen bir kız çocuğu o. İkisi kız, ikisi erkek dört çocuklu bir ailenin kızı olarak Van’ın bir köyünde doğmuş. Çok küçükken Van’ın merkezine taşınmışlar. Hiç önlük giyip, öğrenci olamamış. Ailesi iki abisini okutmuş ama S.B ile kız kardeşini okutmamış. Kız kardeşi ilkokul birinci sınıfı bitirir bitirmez ailesi okuldan almış. “Çünkü kızdık. Okursak el alem ne derdi?” diyerek anlatmaya başlıyor. “Oysa herkes gibi benim de hayallerim vardı, okumak istiyordum, meslek sahibi olmak istiyordum” diye devam ediyor. S.B’nin o yıllara dair hatırladığı pek bir anısı yok ne yazık ki. 12 yaşında gelin olmasıyla veda ettiği çocukluğuna dair anıları da hayli puslu; bir tek gelin olduğu dönemin anıları sanki dünmüş gibi taze.

“TEYZEMİN OĞLUNA VERDİLER”
S.B’nin evliliği, sandığınız gibi aile meclisinin ya da erkek egemen bir yapının kararı değil, inanması zor ama bir kadının, annesinin isteği. S.B’yi kız kardeşinin oğluyla evlendirmek istiyor. S.B ise teyzesinin oğlu olmasına rağmen damat adayını fazla tanımıyor. “Bir keresinde misafirliğe gelmişlerdi, o zaman görmüştüm ama hiç tanımıyordum. Benden 15 yaş büyüktü” diyor. S.B daha 12 yaşında, daha çocuk, olan biteni de anlayamıyor. Önceleri babası, amcası ve abileri yaşı çok küçük olduğu için itiraz etmişler hatta bir ara nişanı bile atmışlar ama annesi hiç kimseyi dinlememiş. Kimse annesini fikrinden vazgeçirememiş. Sonraları kaynanası olacak öz teyzesi ona çok iyi bakacağını, kendi elleriyle büyüteceğini söyleyince karar net olarak verilmiş. “Buna sebep annemdir” diyor ve şöyle devam ediyor; “Hayatıma sebep oldu. Onu bu yüzden affedemiyorum.” Babasının ise onda ayrı bir yeri olduğunu söylüyor. “Beni çok severdi, çok iyi davranırdı. Eve her geldiğinde bana hediye getirirdi. O yüzden evlilik ve yeni ev, yeni bir hayat çok zor geldi bana.” Zor günler evlenmesiyle birlikte başlamış. Önceleri teyzesinin onu çok seveceğine, koruyup kollayacağına dair verdiği sözler sözden öteye gitmemiş. Kocası ise yedi kişi kaldıkları evde evliliğinin üçüncü gününde dayak atmaya başlamış ona. Sürekli, “Senden bir şey olmaz, sen bir şey yapamazsın, bir işe yaramazsın” sözlerini işiterek geçmiş evliliğinin ilk ayları.”

“DOKTOR YÜZÜ GÖRMEDİM”
21’inci yüzyılın Türkiye’si köprüler, duble yollar, gökdelenler, alışveriş merkezleri cenneti. Görünürde sağlık hizmeti, eğitim gibi konularda kimse elimize su dökemiyor ama S.B, 14 yaşında hamile kaldığında bırakın aylık kontrolleri, doktor yüzü bile görmüyor. Hamile ama ne olduğunu bile anlayamıyor. Karnı büyüyor, vücudu değişiyor, sürekli kusuyor, aşeriyor. Aşerdiğini bile söylemeye çekiniyor. Bir tek komşusu var derdini anlatabileceği. Hamilelikle ilgili her şeyi de ondan öğreniyor. Aydan aya geçireceği değişiklikleri, doğumu, canından nasıl can çıkacağını, emzirmeyi, bebeğin altını nasıl temizleyeceğini hep ondan öğreniyor. Çünkü henüz okul çağında bir kız çocuğu olduğu için ailesi onu doktora, hastaneye götürmeye korkuyor. O günleri şöyle anlatıyor S.B: “Ailem Allah’tan değil, devletten korktu. O zamanlar komşum beni hep cesaretlendiriyordu. ‘Bu zulüm. Kaç git, kurtar kendini’ diyordu. Ben ise ailemin beni öldüreceğinden korkuyordum. Yapamadım, keşke yapabilseydim ama çocuktum ve çok korkuyordum. Gidip şikayet etmeyi defalarca istedim. Şimdiki aklım olsaydı şikayet ederdim. Zor, çok zor istemediğin biriyle evlendirilmek. Hele çocuksan her şey çok daha zor. Çünkü besleme gibiydim, korkarak yaşadım o evde, korkarak büyüdüm.”

18 YILA DOKUZ ÇOCUK SIĞDIRMAK
S.B, şu anda 30 yaşında ve dokuz çocuk annesi. Neredeyse tüm yaşamını hamile geçirmiş. Çocukları sırasıyla 18, 16, 15, 14, 12, 10, 8, 4 ve 1 yaşında. Kendisini süper anne olarak tanımlıyor. Çocuklarının kendisiyle her konuda konuşabildiğini, onlarla arkadaş gibi olduğunu, oyunlar oynadığını söylüyor, çünkü çocukları onun yaşayamadığı çocukluğunun nasıl bir şey olduğunu ona anlatabilecek yegane varlıklar. Geçmişe dönüp baktığında onu en çok üzen şey çocukluğunu hatırlayamaması. ‘Eşinizle şu an ilişkiniz nasıl? Mutlu musunuz?’ diye soruyorum. Cevabı çok net: “Bu konuyu çok deşmek istemiyorum. Sadece şunu söyleyebilirim. İlk gün nasılsa şimdi de öyle. Onunla anlaşamadım, hiçbir zaman da anlaşamayacağım.”

KADINLAR SAYESİNDE YENİ BİR HAYAT KURDUM
S.B, geçmişte yaşadıklarına bir sünger çekip kendini yeniden şekillendirmenin peşinde. Bu konuda en büyük yardımcısı Van’da kurulan ilk kadın kuruluşu olan ve Van’da Çocuk Evlilikleriyle Mücadele Projesi’ni de yürüten Yaşam Kadın Çevre Kültür ve İşletme Kooperatifi (Yaka-Koop)Başkanı Gülmay Gümüşhan’la S.B’nin yolu sekiz yıl önce, hamileyken gittiği kadın kuaförlüğü eğitiminde kesişmiş. O güne kadar neler yaşadığını, hangi zorluklara göğüs germek zorunda kaldığını anlatınca Gülmay Gümüşhan, S.B’yi okuma-yazma kursuna yazdırmış. S.B, halen kuaför olarak onlarla beraber çalışıyor. Onlar sayesinde başka genç kızlar kendisiyle aynı kaderi yaşamasın diye yaşadıklarını, bu durumun sakıncalarını Van’da herkese anlatıyor. “Bugün buralara geleceğimi asla hayal edemezdim. Gülmay Gümüşhan, her vazgeçtiğimde elimden tutup ayağa kaldırdı. Ben kadınlar sayesinde yaşamımı yeniden inşa ettim. Çocuklarıma asla bu hayatı yaşatmayacağım dedim ve bunu başardım. Hayatım boyunca inandığım bir slogan varsa o da şudur: İşine geleni yapana erkek, kafasına koyduğunu yapana kadın denir. Kadın isterse hayallerini korur, büyütür ve onları gerçekleştirir.”

GÜLMAY GÜMÜŞHAN
Yaşam Kadın Çevre Kültür ve İşletme Kooperatifi (Yaka-Koop) Başkanı
2010 Yılında Sabancı Vakfı’nın İkinci Çatımız projesiyle S.B’yi tanıdım. Oldukça çekingen ve güvensizdi. Sonraları hikayesini öğrendim. Bana sürekli hayallerinden bahsediyor ama onlara ulaşmak için imkanlarının olmadığını söylüyordu. İki kadın dert ortağı olduk birbirimize. 2010 yılında gerçekleştirilen Van’da Çocuk Evlilikleriyle Mücadele Projesi sayesinde vakıf, S.B’nin kendi yolunu bulmasında ona yardımcı oldu. Bu yıl aynı proje kapsamında kuaförlerle ilk çalıştayımızı gerçekleştirdik. Çalıştaya katılanlar arasında bir kuaför söz hakkı alıp çok erken yaşta evlendiğini ve kuaför olarak çalışmaya tüm varlığıyla destek olacağını söyledi. İlk başta tanıyamadım. O güvensiz ve çaresiz kadın gitmiş yerine maddi bağımsızlığını kazanmış S.B gelmişti. S.B ve onun gibi kadınların öyküleri çaresizlik içinde kendini unuturken başka bir kadının ufacık dokunuşu ile hayat bulan gerçeklerle işlenmiş. Umuyorum ki her çaresiz hisseden kadın, S.B gibi kadın dayanışması ile hayatını emeğiyle inşa edebilir.”