Hayatınızı sadeleştirin!

Evimiz, işimiz, çantamız en az kafamız kadar dolu ve karışık. Peki yüklerimizden arınmak, biraz daha sadeleşmek mümkün mü? ‘Less is more’ yani ‘az çoktur’ felsefesine siz de uyum sağlayın ve hayatınızda her şeyi ‘sade’ isteyin!

Hayatınızı sadeleştirin!

Yazı: Nihal Yuvacan

Eviniz çok dağınık, aslında ofisinizdeki masanız da öyle?
Topluyorsunuz ama kısa bir süre içinde her yer yeniden dağılıyor... Çantanız da çoğu zaman ağır ve karışık. Mutlu olmak için alışverişe vuruyorsunuz kendinizi, düşünmeden pek çok ihtiyacınız olmayan şey satın alıyorsunuz. Eskiyen eşyalarınızı ‘belki lazım olur’ diye atamıyor buluyorsunuz kendinizi... Yani fark etmeden aldığınız yükler o kadar çoğalıyor ki, akşam yatağa uzandığınızda o kadar keyifli olmadığınızı hissediyorsunuz. Kafanız hep dolu, çoğu zaman dalgın ve unutkansınız... Kaos olarak adlandırdığımız bu tabloda aslında ‘kendimize geç kalıyoruz’. Ancak kendimizi yeniden yakaladığımızda sadeleşip yüklerimizden arınmak mümkün olabilecek, biliyor musunuz? Gerçek şu ki, kendimizi dinlemek yerine o kadar çok ve farklı dış sese odaklanıyoruz ki, kafamızın karışık olmasının en belirgin sebebi bu. Haydi, önce kendimizi dinleyelim. Sonra da sadeleşelim.

Hayalimiz ‘tamamlanmak’
Sadeleşmek ve hayatı kolaylaştırma isteği, günümüz insanının yaşamının tam ortasında öylece duruyor. En çok ‘tamamlanamamışlık’ hissiyle hayatımızı aslında ihtiyacımız olmayan pek çok şeyle doldurduğumuzu anlatan Spiritüel Yaşam Uzmanı Gülden Üner, “Özellikle kadın, kendini ‘tam’ hissedemediğinde ‘ne kadar çeşitli şeylere sahipsem o kadar tamamlanmış olurum’ gibi bir duyguyla alışverişe sarılabiliyor ya da işkolik oluyor. İşinde var olma çabası göstermeye başlıyor. Fakat bu, onda sıkışmışlık hissi de yaratıyor çünkü hayatında bunun için başka bir şeyleri feda etmeye başlıyor. En sık rastladığımız şu ki, insanların iç dünyası darmadumansa, evleri de aynı ölçüde dağınık olur. Çantası da karışır, hatta ağırlaşır. Kıtlık bilinciyle sanki sonra bulamayacakmış gibi alışveriş yapar. İstifleyerek tüketir. Kısaca hayatının her alanını kendi dışındaki her şeyle doldurur” diyor...

‘Bir gün lazım olur’ mu acaba?
İşte sadelik tam burada devreye giriyor: İhtiyacı olmayanı bırakmak, hayatından uzaklaştırmak... Bu hayatın her alanında geçerli; insanlar yaşam alanına, sosyal yaşamına, iş dünyasına, aile ve aşk yaşamına sadeliği yerleştirebildiğinde birdenbire hareket alanı kazanıyor. Sadeliği hayatınıza getirmek için ne yapacaksınız? Bir soruyla başlayalım. Örneğin sosyal medyada hiçbir zaman irtibatta olmayacağınız insanlarla arkadaş oluyorsunuz zaman zaman değil mi? Tuhaftır ki, bazen nasıl gereksiz eşyalarımızı ‘bir gün lazım olur’ diye tutuyorsak, insanlara da maalesef aynı muameleyi yapabiliyoruz... “Böylece farkında olmadan bir yük alıyoruz” diyen Üner, “Kendi mahremiyetinizi sadece ona layık olduğuna inandığınız insanlara açmak sizi güvende ve rahat tutar. Diğer türlü aslında rahatlayamazsınız. Risk faktörleri çoğalır, bir gün tanımadığınız bir insandan olumsuz bir yorum bile alsanız enerjiniz düşer, buna ihtiyacınız yok” değerlendirmesini yapıyor. Yani sosyal medyada da sadeleşmek önemli. Atın fazlalıkları, rahatlayın. Üner, psikolojik yüklerin de bizi yorduğundan bahsediyor. Mesela, karşımızdaki insanların bizle ilgili düşüncelerini ‘kendiliklerinden istemediği sürece’ değiştiremeyeceğimizi hatırlatıyor. Tam da bu yüzden zorla birilerine kendimizi anlatmak, bize yük olarak gelmekten başka bir işe yaramıyor... Üner, özellikle biz kadınların kelimelerin altında anlam aramak konusunda daha senarist olmasından hareketle uyarıyor: “Zannetmekle vakit kaybediyoruz. Oysa sormak zihinsel dinginlik sağlar. ‘Bana bunu mu demek istedin, doğru mu anlıyorum?’ demek en sağlıklı yol.”

Kabul etmesek de her şeyi kontrol edemeyiz
Sahip olduğumuz mesleğin bir amaç değil araç olduğunu unutmadan, ev ve iş arasında denge kurmaksa hepimizin en büyük mücadelelerinden biri değil mi? Eve çok zor durumda kalmadan iş getirmemeyi bir kural olarak benimseyip programlı olduğunuzda bir şeyleri kontrol altına almaya başladığınızı görürsünüz. Ancak bunun yanında elimizde olmayan şeyler üzerinden trafikten başlayarak stres yükleniyoruz. Bu noktada gerçekten bizden kaynaklanmayan şeylerin sorumluluğunu almamamız ve kontrol edemeyeceğimiz şeyler yüzünden kendimizi hırpalamamamız gerektiğini tekrarlamak gerekiyor. Biz genellikle bunun tersini yapıyoruz. Öyleyse biz şimdi ne yapıyoruz? İş-sosyal hayat dengesini iyi kuruyor ve bu konuda da sadeleşiyoruz.

Yardım etmek için önce birinin bunu istemesini bekleyin!
Yardımı sizden talep edilmeden yapanlardan mısınız? İyi niyetli birisiniz şüphesiz ama bunun sizi aslında ruhen yorduğunu söylesek! Bunun en önemli nedenini ‘alma-verme’ dengesinin bozulmasıyla açıklıyor Gülden Üner. Sonra da sizden beklenmeden yardım ettiğiniz şeyler, bir gün göreviniz oluverir. Hiç farkında olmadan bir yükü daha almış oluyor. Üner, aile, eş veya sevgilimizle olan ilişkilerimize de değiniyor: “Sevgi ilişkisine dayanan tüm ilişkileriniz, sizi kendinize alan bırakmamaya götürmemeli. Sadece onlar için yaşar hale gelirseniz, bağımlılık yaratırsınız. Bir noktada ‘hayır’ demeyi ve herkesi aynı anda mutlu edemeyeceğinizi öğrenmelisiniz.”

Sabah 10 dakikalık meditasyon şart!
Görmediğimiz, fark edemediğimiz kaç duyguyu halımızın altına süpürüyoruz acaba? Kendi ruhu hariç her şeye dokunan insanlar var çevremizde... Üner bu noktada diyor ki: “Aslında kendimize geç kalıyoruz. İç dünyamızda ne kadar alan açıyorsak, dış dünyada da o kadar alan açıyoruz, iç dünyamızda kendimize yer yoksa, dışarıda da maalesef olamıyor. İçeride sadeleşmeden dışarıda bunu yapamıyoruz.” Bu yüzden sabahları 10 dakikalık bir meditasyonla güne başlamanın önemli olduğunu söyleyen Üner, insanların kendilerini sorgulama konusunda nazik olmadığını ifade ediyor. Çoğu zaman haklı... Sizin de hayatınızdaki bazı kararlar için “Keşke daha önce bunu alsaydım” demişliğiniz mutlaka vardır... Oysa, bazı şeyleri yapabileceğiniz günün gelmesi için, yapamayacağınızı sandığınız, hatta yapamadığınız bir dizi dönemden geçmeniz gerekiyor. Bu yüzden zaten geriye dönseniz de o kararları alamazdınız... Hatasız ve mükemmel olmaya değil, sevgiye ihtiyacımız var.

Gününüzü basit adımlarla zenginleştirin!
Sabah erken kalkın... 10 dakika, burundan nefes alıp burundan verdiğiniz nefes çalışması içeren bir meditasyonun ardından mutlaka duş alıp kahvaltı edin. İş yerine giderken hep aynı yolu kullanmayın, araç değiştirin... İş yerinde programlı çalışıp kendinize tek başına kalabildiğiniz 10 dakikalık dinlenme alanları yaratın. Mümkünse öğle yemeğini hep aynı yerde yemeyin. Otomatik kalıplarla hareket etmemeye çalışın... İşi orada bırakıp evinize dönün... İşten geldiniz ve diyelim ki kötü bir gündü... Tek yapmak istediğiniz koltuğa uzanmak ve öylece kalıp hiçbir şey yapmamak değil mi? Oysa uzmanlar bunun yanlış olduğunu, aksine mümkün olduğunca hareket etmemiz gerektiğini söylüyor. Çünkü, hareket etmezsek sadece zihnimiz çalışıyor ve sağlıklı düşünmeyip senaryolar üretmeye başlıyoruz. Bu da can sıkıntısının depresyona sürüklediği bir kısır döngüye bizi yöneltiyor.

Derle, Topla, Rahatla
‘Belki bir gün kullanırım’ diyerek sakladığınız, biriken pek çok eşyayı atamamanızın iki temel nedeni var: Geçmişe bağlılık ve gelecekten korku. Gereksiz eşya sayısı artarken, kendimizi fiziksel ve zihinsel anlamda gereksiz şeylere boğulmuş halde buluruz. Japon temizlik ve organizasyon uzmanı Marie Kondo’nun üç milyon adet satan uluslararası bestseller olan kitabı ‘Hayatı Sadeleştirmek İçin Derle, Topla Rahatla’da gözümüze çarpan 10 önemli noktayı inceledik... Kondo’ya göre, evinizi düzenlediğiniz zaman tüm meseleleriniz ve geçmişinize dair her şey de yoluna girmeye başlar. Kendinizle iletişim kurmuş olursunuz ve sonuç olarak hayatta yapmanız ve yapmamanız gereken şeyleri net bir şekilde görebilirsiniz. Çünkü hayatınızda her şeyi değerlendirmenize fırsat veren sessiz bir alan yaratmak oldukça önemli...

1- Tek seferde detaylı toplayın
Her gün azar azar toplamak yerine tek seferde detaylı toparlayın. Çünkü süreç uzadıkça bu işi asla bitiremeyeceğimizi düşünerek bıkıyoruz. Ev toplamayı özel bir etkinlik haline getirin ve her gün yapmayın.

2- Sabah erken kalkın
İşe başlamak için en uygun zaman, sabahın erken saatleri. Taze sabah havası zihninizi açar ve ayırt etme kabiliyetinizi keskin kılar. Rahatlamak için arka fonda bir müziğe ihtiyacınız varsa, tercihiniz sözsüz melodiler olsun.

3- Kritik soru: ‘Bana haz veriyor mu?’
Yanıt evetse, elinizdekine sıkıca sarılın. ‘Olmasa da olur aslında’ diyorsanız, atın gitsin. Peki bir şeyi atamadığınız zaman ne yapmalısınız? Zihnimiz onu atmamıza engel olmak için bir sürü neden üretir. Mesela, ‘Daha sonra buna ihtiyacım olabilir’ veya ‘Bunu atmak israftan başka bir şey değil’ gibi. Bu noktada ilk olarak bunu neden edindiğinizi düşünün. Örneğin hiç giymediğiniz bir kıyafet varsa, size neyin yakışmadığını göstererek rolünü tamamlamış demektir.

4- Sıraya uyun
Atmaya, karar vermesi kolay olan eşyalarla başladığınızda süreç sorunsuz yürür. Takip edilecek sıra şöyledir: Kıyafetler, kitaplar, kağıtlar, muhtelif eşyalar ve duygusal bağ kurduğunuz eşyalar. Kıyafetleri de sıralayın; üstler, altlar, asılması gerekenler, çoraplar, iç çamaşırları, el çantaları, aksesuarlar, ayakkabılar... Toplama sürecinde şaşırtıcı derecede hız kazanacaksınız.

5- Gardırobunuza enerji katmanın sırrı
Kıyafetlerinizi sağa doğru artacak şekilde düzenleyin. Yani ağır parçaları dolabın sol, hafif parçaları ise sağ tarafına asın. Paltolar sol tarafta yer alırken bunu sırayla elbiseler, ceketler, etekler ve bluzlar takip etsin.

6- ‘Bir ara’ hiçbir zaman demek
Yarısına kadar okuduğunuz kitapları veya ‘bir ara okurum’ deyip elinizi sürmediğiniz kitapları tozlanmaya bırakmaktansa, sizi gerçekten etkisi altına bırakan kitaplara odaklanın. Bazen de bazı kitaplardan değil, içindeki belli başlı cümlelerden ayrılmak istemezsiniz. O zaman ilham veren cümleleri saklayın, kitapları değil...

7- ‘Öylesine’ kelimesiyle vedalaşın
Peki madeni paralar, saç tokaları, silgiler, yedek düğmeler, kol saati parçaları, bitik piller? Bazen atılmayan ama ‘öylesine’ cevabıyla tutulan kutular vardır... ‘Öylesine’ yaklaşımıyla artık vedalaşın. Eşyaları öylesine değil, sevdiğiniz için saklayın.

8- Asla gelmeyecek misafirlere özel nevresimler...
Şilte, yorgan, battaniye ve çarşaf setlerinizle düzenli olarak misafir ağırlıyorsanız sorun yok; ancak bu nadir olan bir şeyse bu kadar yedeklemeye gerek bulunmuyor.

9- Çantalarımızda keşke ‘fınd’ tuşu olsa!
Bilgisayardaki find tuşu gibi keşke çantamızın da bir find tuşu olsa ve aradığımız şeyi hemen bulsak... Kullanmadığınız çantaların içini boşaltmayı alışkanlık haline getirmediğiniz sürece bütün çantalarınızın içinde bir şeyler unutur hale geleceksiniz. Çantaları muhafaza etmenin yolu ise başka bir çantadan geçiyor! Bir çantanın içinde en fazla iki çantayı sapları dışarıda kalacak şekilde iç içe koymak ve bunların aynı türden çantalar olmasına dikkat etmek yeterli.

10- Fotoğraflar çekmecede, anılarım direniyor!
Fotoğraflar ve duygusal anlamı olan eşyalarınızı ne yapacağınıza karar verirken aslında geçmişinizle yüzleşiyorsunuz. Ancak yaşadığımız alan şu andaki benliğimizi yansıtmalı, geçmiş yıllardaki benliğimizi değil. Eski erkek arkadaşınızın fotoğrafını atın artık; yeni fırsatları görmenin bir yolu da bunları atmaktan geçiyor çünkü.