İki adam bir kadın ve bir bebek

Evli ve çocuklu bir adama aşık olan bir kadın. Kadına aşık olsa da karısından ayrılmayı hiç düşünmeyen bir erkek. Kadının sevdiği adamdan çocuk sahibi olma hayalini gerçekleştirmesi için onunla evlenen bir eşcinsel. Herkesin içini titreten dünya güzeli bir bebek... Bir film senaryosu değil, sırlarla dolu bir hayat hikayesi...

İki adam bir kadın ve bir bebek

Yazı: Yaprak Çetinkaya

“Onu seviyordum, kopamayacak kadar, ondan bir çocuk doğuracak ve bu arada paravan evlilik yapacak kadar, onun her gece karısıyla uyuduğunu bilip kabul edecek kadar seviyordum” diyor hikayenin başrolündeki kadın. Ve hikayesini anlatıyor...

ORTA YAŞIN BİRAZ ÜZERİNDEYKEN HERHANGİ BİR ANLAM YÜKLENMEYECEK BİR TANIŞMA İLE YAŞAMIM DEĞİŞTİ. 

Tesadüfler, özel mesajlar falan yoktu. Büyü, sihir, ilahi ve evrensel detaylar görünmüyordu. Alelade bir yerde alelade insanlardık. Tanıştık ve arkamızı dönüp gittik. Zaman geçti, yine alelade bir yerde iki alelade insan olarak rast geldik. Yüzeysel bir sohbet, ilk tanıştığımız günü kabaca hatırlamak; hepsi bu. Aradan beş ay geçti. Bir akşam karşılaştık. Bu bir işaret miydi? Hayır tabii ki, minik bir rastlantıydı ve yine anlamı yoktu. Adam beni etkileyebilecek biri değildi. Boyu benden 10 cm kadar uzundu. Evliydi, çocukları vardı ve çekici değildi. Dudaklarımızın ucunda ufak bir gülümseme ile birbirimizi selamladık. Eğlenmeye başladık. Müzik çok güzeldi. Çok eğlendim. Çıkarken yine dudağımın ucu ile “İyi geceler” dedim.

Bir gün şirketimin müşterilerinden birisinin toplantısına katıldım ki iki dudağımla efendi efendi “Merhaba” demek durumunda kaldım. Oradaydı, müşterimizdi ve bu beni çok rahatsız etmişti. Rahatsız olmam için geçerli hiçbir sebebim yoktu. Sadece rahatsız olmuştum. Aslında gerçek sebep, iş için iletişimde olmam gereken kişi olmasıydı. Apaçık sebebim vardı gözlerimi yere devirmek için. Ekmek parası hatırına sesimi çıkarmadım. E-posta adresleri, telefon numaraları hızlıca alınıp verildi. Çalışma programı yapıldı ve ayrıldık. İçim çok huzursuzdu. Anlam veremiyordum bu duyguma. Nereden bileyim ki ruhumun uyarısı olduğunu. Ruhun ne demek olduğunu da bilmiyordum zaten.

Bir proje olduğu için uzun süre görüşmemiz gerekmiyordu neyse ki. İş kapsamında görüşmeler başladı. Günde en çok konuştuğum kişiydi. Sadece iş konuşuyorduk ve ben bundan çok mutluydum. Bu arada yanlış anlamaya sebep olmayayım, o beni rahatsız edecek hiçbir şey yapmadı. Proje bitti ve konuşmalar kesildi. Düşündüğüm gibi ‘oh’ demedim. Yeni müşterimle tanıştım ve baştan başladım.

KENDİMLE KAVGA EDİYORDUM

Sanırım üç hafta geçmişti, ansızın o sesi aradığımı hissettim. Şoka girdim. İçimdeki hisle feci kavga ettim. Nasıl yani, özlemek mi? Daha neler! Ertesi gün aradı beni. “Hayatımın büyük parçası olmuştun, üç haftadır konuşmuyoruz, hal hatır sormak için aradım” dedi. İçimdeki ses ‘oh’ dedi. İçime şaşkın, ona sükunetli bir tavırla konuşmayı tamamladım. Derken telefonda görüşmeye başladık. Bir ay geçti. Artık onun aramalarını beklerken buluyordum kendimi. Allah’ım bu nasıl bir karmaşa ve kavgadır. Aklım ‘daha neler’ derken kalbim onun sesini duyunca mutlu oluyordu. Olacakları göze alıp bunu ona anlatmaya karar verdim. Sanırım iki hafta sonra bir akşam yemeği için buluştuk. Adama bakıp ‘içimi mutlu eden bu adam mı?’ diye düşünüyordum. Kendimle kavga halindeydim. Anlattım ona tüm düşünce ve hislerimi açık açık. O da bana aşık olduğunu ve beni düşünmeden yapamadığını anlattı. Eeee, ne olacaktı şimdi? Evli ve tipsiz bir adama aşık olduğuma inanamıyordum. Yemekten kalkıp eve gittim. Sanırım 3-4 gece hiç uyuyamadım. Aşımdan değil kavgamdan. Telefonlarını açmadım. Lakin içim buna dayanamadı ve nihayetinde aradım. Buluşup konuştuk. İyi bir evliliği olduğunu, iki küçük çocuğu olduğu için boşanmayacağını, bana hiçbir söz veremeyeceğini ve aslında karısını sevdiğini anlattı. Bunları dinlerken ‘sana bunları duymak müstahak’ diyordum içimden. Bunun bir kurtuluş konuşması olacağını ummaya başladım. Ancak aksine bu konuşmanın sonunda nerede sakladığımı bilmediğim bir şefkat duygusu çıkageldi. Kendime duyamadığım bu şefkati ona aktarmaya başladım ve o an bir bağ kurduk. Ne kadar dirensem de oldu işte.

BİR GÜLDÜK, 10 AĞLADIK

İlişkimiz başladı böylece. Kontrolden çıkmıştı düşüncelerim ve duygularım. Her gün kendimle, onunla, hayatla kavga ediyordum. İkinci kadın oluverdim bir anda. ‘Neden Allah’ım neden?’ diye isyan etmeden geceye başlamadım. Bir gülüp 10 ağlayarak bir seneyi tamamladık. Çok garip bir bağ vardı aramızda. Kopamıyorduk. İdeal kilomdaydım, ilişki süresince epey kilo verdim. Hastalıklı görünüyordum. Bir sabah duşa girmek üzere banyoya gidip bedenime baktım. Bitik görünüyordu. Bir karar verdim ve kavgayı bıraktım. Kavga ile kendimi bitirmiştim. Ne yaşıyorsam tadını çıkarmaya yemin ettim. O bana hiç umut vermedi ve asla boşanmayacaktı. Ondan bir şey beklemeye hakkım yoktu.

Kısa sürede toparlandım. Neşem yerine gelmeye başladı. Kilom ideale doğru yolunu tuttu. Sevdiğim şeyleri yiyip içiyor, sevdiğim şeyleri yapıyordum. Yaşamıma baharı geri getirmiştim kış ortasında. Bir daha kendimi, içimdeki sesi, geçmişimi dövmedim. Ettiğim büyük yeminler ve yargılar için tanıdığım herkesten af diledim, vicdanımı sevdim.

ÇOCUK DOĞURMAYA KARAR VERDİM

İlişkinin üçüncü yılında bu adamdan çocuk doğurmaya karar verdim. Kesinlikle kabul etmedi. Bir yolunu bulacağımı ve çocuğumu doğuracağımı söyledim. Çok kararlıydım. Beni, vazgeçmeyeceğimi anlayacak kadar tanıyordu. Omuzları düşük bir şekilde evinin yolunu tuttu. Bu beni çok heyecanlandırdı. Çözüm arayışına girdim. Ailemin karşısına evlilik dışı bir çocukla çıkamazdım. Yıkılırlar ve beni reddederlerdi. Her şeyi kılıfına uygun yapmam gerekiyordu. O her an bu fikirden soğumam umudu ile dua ediyordu. Ayrılmaya kalktı, kabul ettim ama çok uzağa gidemedi. Her ne istiyorsam teslim olarak geldi. Onu seviyordum, kopamayacak kadar, ondan bir çocuk doğuracak ve bu arada paravan evlilik yapacak, onun her gece karısıyla uyuduğunu bilip kabul edecek kadar seviyordum.

EŞCİNSEL ARKADAŞIMLA EVLENDİM

Bir kız arkadaş grubum vardı, bir vesile ile başka bir grupla kaynaştık. İçinde erkeklerin ve eşcinsellerin olduğu bir grup arkadaşımız oldu birdenbire. Çok eğlendik. Son derece efendi kişilerdi. Sorun olabilecek hiçbir şey yaşanmadı. Hala çok iyi arkadaşlarım. Bir akşam balkondan gökyüzüne bakıyordum. Yanıma eşcinsel olduğunu daha önce hiç anlamadığım biri geldi. Çok derin bir çocuktu. Cinsel seçimlerinden kimseye bahsedemediğini, bir evlilik yapıp sonra boşanarak ailesinin dikkatini üzerinden çekmek istediğini anlattı. İşte bu bir mesajdı. Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Ona evlilik teklif ettim. En yakın arkadaşlarımın bile bilmediği ilişkimden ve çocuk doğurma planımdan bahsettim. ‘Bir süre ev arkadaşı gibi yaşayabiliriz’ fikri üzerine net olmayan bir anlaşma yaptık. İkimiz de hayatımızı dilediğimiz yola sokmak için bir evliliğe ihtiyaç duyuyorduk.

TAKILARI PAYLAŞTIK, EVLİYMİŞ GİBİ YAPTIK

Üzerine düşünüp taşındık. Benim aklıma çok yatmıştı. Sevgilimin pek içine sinmedi ama teslimiyet kuralını kendisi getirmişti, sesini çıkaramadı. Sade bir tören yaptık. Birbirimizi seviyormuş gibi davrandık. Bu çok hızlı karara kız arkadaşlarım çok tepki verdi. Takıları ve paraları paylaştık. Benim evimde yaşayacağımızı söyledik. Bir oda bir salon evimi kimsenin ailesi gelmesin diye seçtik. Arada arkadaşları eve çağırıp yemek yaptık ve evli bir çift gibi göründük. Zor olmadı, ikimiz de iyi niyetli ve sakin kişilerdik. Bu arada hamile kalmak üzere çalışmalara başladım. Zira bir yıl evli kalacaktık. Kocamın hayatı çok kolay olmuştu. Ailesi benden yana pek memnundu. “Orada bir gelin var uzakta, görmesek de, yemeğini yemesek de gelin bizimdir” diyorlardı. Çok ama çok mutluydum. Hayatımın en keyifli zamanlarında hamile kaldım. İki aile de çok sevindi. Bebeğin doğumuna kalmak istedi kocam. Evliliğimizin iyi gitmediğinin sinyallerini ailelere vermeye başladık. Düşündüğümden daha zor geçti bu dönem. Evliliği kurtarmak için ne kadar uğraştılar anlatamam. Bebeğim doğdu. O kadar güzeldi ki! Hala gözlerinin derinliği gözlerimi doldurur. Bebek doğdu, kocam bebeğin bakımına yardım etme konusunda kendisini borçlu hissetti. Bebek onun soyadını almıştı ne de olsa. Kağıt üstünde onun babasıydı. Gerçek babası ise bulduğu her boş vakti bebekle geçirmeye çalışıyordu.

BOŞANDIK AMA ARKADAŞ OLDUK

Boşandık hızlıca. Yollarımızı ayırdık ama çok iyi arkadaş olduk. Birbirine hizmet eden iki yolcuyduk. Bebeğim ilk ‘baba’ dediğinde babası yanındaydı. Babasının kim olduğunu biliyor. Büyüyünce ona anlatmanın bir yolunu bulacağım. Şimdilik aşka ve aşkın güzel ürününe verdim bütün dikkatimi. Annem bazen yardıma geliyor. Ailemdeki tek torun. Kardeşimin sağlık sorunundan dolayı belki hiç bebeği olmayacak. Şimdilik ailenin tek torunu olacak gibi görünüyor.

HAYAT BOYU GiZLERİM OLACAK

Çocuğum üç yaşına geldi, çok mutlu bir yaşam kurdum bize. Çok çalışıyorum ve çocuğumla ilgileniyorum. Kendime bile vakit ayırabiliyorum. Olanları düşünüyorum da hiçbir noktası için pişman değilim. Belki büyünce bana kızacak çocuğum. Olsun, ben kalbime uydum. Onu o kadar çok seviyorum ki sevgimiz her şeyi halleder diye düşünüyorum. Hayat boyu gizlerim olacak elbette. Dikkat etmem gereken şeyler olacak. Benim de yolum böyle oldu. Hayatta karşımıza çıkanları sadece aklımızla seçemiyoruz.


UZMANLAR NE DİYOR?

Uzmsn Klinik Psikolog Tuğba Kaplanhan “Bu çabanın altında neler var?”

Aşk, bütünleyen, tamamlayan, gülümseten, haz veren, hatta bazen acıtan bir olgudur insanoğlu için. Aşk, elbette fedakarlıkla birtakım vazgeçişlerle başlıyor. Vazgeçmek keyifli hale dönüyor hatta; işten biraz erken çıkmak, hafta sonları arkadaşlardan vazgeçip sevgiliyle olmak... Aşk için, aşk üzerine kurduğunuz hayallerden vazgeçiyorsanız iki kere düşünmelisiniz. Diğerine duyulan aşk öyle büyük öyle baştan çıkarıcı olabilir ki, hayatınızı bile riske atarken bulabilirsiniz kendinizi. Tamam, her aşk biraz acı barındırır. Ama aşk için göze alacağınız süreçlerin bedelini, getirdiği sorumlulukları göğüsleyebilecek misiniz?


TÜM ROLLERDEN ARINMAK

Hayatın bize sunduğu her zaman paket halinde hayallerimiz olmuyor tabii ki. Aşık olunan adamın evli olması en büyük çıkmazlardan biri. Hemen “Aman efendim bizde olmaz öyle şeyler” demeyin. Bal gibi de olur. Klinikte, yani insanların gerçekten bütün rollerden arınıp duygularını konuştukları odamda aşık olunan nice adamlar var, ‘asla boşanmayacak’ olduğunu paylaşan. İşte burada çok bilinmeyenli, herkesin üzerine fazladan gizem ve bilinmezlik yükleyen denklemler kurulabiliyor. Evli olan sevgilisinden vazgeçemeyen kadınlar, en uygun adaylarla paravan evlilik yapmayı tercih edebiliyor. Bu paravan evlilikler, pek duyup bildiklerimizden değil ama hayatın en içinde yaşanan bir gerçek. Kişilerin ne istediğinden çok emin olmaları gerekiyor bu süreçte. Her gece başkasıyla uyuduğunu bildiğin adamdan çocuk yapmak... Çocuğundan gerçek babasıyla ilgili gerçekleri gizleyebilmek... Özel günlerde onunla olmayacağını kabul etmek... Diğer kadın olmak... Aşk birçok şey yaptırabilir evet, ama bu kadınların temelde birkaç soruya daha gerçekçi yanıtlar vermesi gerekebilir. Bu süreci yaşarken en baskın hissettikleri duygu aşk mı rekabet mi? Her zaman karar vermesi kolay değil ama neyi seçerseniz seçin, sorumluluklarını üstlenmeyi göze alarak yola çıkmalısınız. Aşkı, bedelleriyle birlikte yaşamak, kim bilir belki de daha keyifli… İnsan sadece aklın yönlendirmesiyle hareket ediyor olsaydı, belki de hiç sorun olmayacaktı. Hep söylendiği gibi ‘aklın yolu bir’dir. Ama gel gör ki, insan çoğu zaman rasyonel doğruların rehberliğiyle yetinmiyor. Duyguların yoğunluğu birçok konuda sizi bambaşka yönlere çekiyor. Duygu dediğimiz şey, günlük konuşmalarda anıldığından daha farklıdır aslında; beyin harikulade bir şekilde, sizden bağımsız, bütün geçmiş yaşantıları kaydeder. Siz ‘duygularımla hareket ediyorum’ derken bile, beyninizin size söyledikleriyle yol alırsınız. Bu nedenle, paravan evlilik yapan kişilerin eminim vardır en derinde önemli bir hissi.


KİMSE İÇİN KOLAY DEĞİL

Diğer önemli konu ise içinde yaşadığımız kültür ve homoseksüel ilişkilere bakış açımız. Kimin kime aşık olacağına, kimin nasıl sevişeceğine maalesef hala karışır haldeyiz. Gönül isterdi ki, kimse paravan evlilik yapmak zorunda hissetmesin. Bir erkeğe aşık olan erkek, bunu kamufle etmek için başka bir kadınla aynı evi paylaşmak zorunda kalmasın, sevmediği bir kadınla aynı evi paylaşmak zorunda hissetmesin kendini. Herkes için zor çünkü bu… Sevilmediğini bildiği halde o adamı evinde bekleyen kadın için de zor, aşık olduğu kadınla uyanamayan adam için de… Sevdiği adamı başka birisinin evine gönderen sevgili için de ve aşık olduğu adamla aynı evi paylaşamayan adam için de…


NEDEN ZOR ADAMLAR?

Kadınlar rekabet duygusunu biraz daha farklı yaşıyor. Daha üç yaşındayken annesinin rujunu kullanmaya, onun topuklu ayakkabılarını giymeye çalışıyor kız çocukları. ‘Babacığım’ kelimesiyle yapılan cilvelerden, nazlardan bahsetmiyorum bile. Daha sonra sadece kızlarla oyunlar oynanan ilköğretim dönemi ve ardından yeniden rekabetin görüldüğü ergenlik… Ergenlik hemcinsler arasındaki rekabetin ve acımasızlığın en açıktan yapıldığı dönem. Diğerlerinin flört ettiği çocuk hep daha yakışıklı, diğerinin ilk öpüştüğü çocuk hep daha özel gelir.


ÖNEMLİ SORULAR

İçinde sosyal paylaşımlardan alınan keyfin, duygusal bütünlüğün ve cinsel tatminin olduğu bir ilişki yerine başka rakiplerin olduğu ilişkileri ısrarla ve özellikle mi tercih ediyoruz? Diğerlerinin varlığına rağmen kendimizi -kurduğumuz ilişkiyi- devam ettirme çabamızın altında yatanlar neler? İşte bu soruların cevabı, hayatınızın geri kalanına yön vermeniz için size kendinizi anlatacak cevaplar olacak.


EBRU DEMİRHAN

Kuantum Koç&Eğitmen “Gelecek nesillere yük bırakılıyor”

Kişiler yaşadıkları ve yaşamadıkları her şeyi DNA aracılığıyla nesillerine aktarır. Bu aktarımlar sırasında negatif olaylar ‘mağdur enerji’ kaydı ile akar. Mağdur enerji, yeni neslin ‘çözmesi gerekenler’ başlığı olarak da adlandırılır. Mağdur enerji başlığının altına yüzlerce alt başlık konulabilir. Nikahsız bebek, biyolojik babayı bilmemek ve farklı bir soy isimle yaşamak da bunlardan sadece birkaçı. Burada güzel bir aşk var ve durumdan herkes memnun görünüyor. Yine de bu hal ‘mağdur enerji üretmez’ diyemeyiz. Bebek orijinal babasının soyağacında yer almak yerine hiç ait olmadığı farklı bir ailede kayıtlanmış. Bu durum diğer aile için de ruhsal bir sıkıntıya sebep olabilir. Çantamızdaki fazla eşya bize nasıl sıkıntı veriyor, ağırlık yapıyorsa ailemizde bize ait olmayanlar da ruhsal sorunlara yol açabilir.

Bu ve benzeri durumlarda anne ve biyolojik babanın katılımı ile mağdur enerji üzerine çalışmalar yapılmasını tavsiye ederim. Ruhsal anlamda herkesin olması gereken yerde olmasının sağlanması ve yerlerin iade edilmesi hali hazırda yaşayanlar ve gelecek nesiller için çok önemli. Hatırlayalım ki, bugün ‘ne yapıyorsak’ ve ‘yapmamız gereken neleri yapmıyorsak’ yarınların ataları olarak miras bırakıyoruz. Gelecekten sorumluyuz.