Kanser tedavisinde seçenekler artıyor

Kanser biyolojisindeki arayışlar ve gelişmeler ile bireysel tedavi seçenekleri meme kanseri tedavisindeki umutları artırıyor.

Kanser tedavisinde seçenekler artıyor

Yıl boyunca sürdürülmesi gereken halkı bilinçlendirme ve farkındalık kazandırma çalışmalarına yoğunluk verilmesi nedeniyle, “1- 7 Nisan Kanser Haftası” olarak biliniyor. Biz de Amerikan Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Nil Molinas Mandel’e ülkemizde sık görülen kanser türlerini, tedavi yollarını ve tedavideki son gelişmeleri sorduk, umut veren yanıtlar aldık.

RİSK FAKTÖRLERİ NELER?
Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserine yol açan risk faktörleri arasında, birinci derecedeki yakınlarında (anne, kız, kız kardeş) meme kanseri bulunması ve erken yaşta adet görmek, ileri yaşta adetten kesilmek (geç menopoz), aşırı kilo almak, menopozda kontrolsüz hormon kullanmak gibi hormonal faktörler yer alıyor.

TANI NASIL KONUYOR?

Meme kanserinin erken tanınması, şifa şansını artırıyor. Meme kanseri için tarama mamografisi çekilmesine 40 yaşından itibaren başlanması öneriliyor. Düzenli mamografi çektiren kişilerde daha memede kitle belirmeden önce kanser tanısı konulabiliyor. Yüksek riskli hastalarda, mamografiye ek olarak meme ultrasonografisi ve MR (magnetik rezonans) ile görüntüleme de öneriliyor. Yeni kullanılmaya başlanan “tomosentez” ile görüntüleme sayesinde görünürlük artıyor, lezyon lokalizasyonu daha iyi yapılıyor.

TEDAVİ NASIL PLANLANIYOR?

Günümüzde, bazı özel durumlar dışında, memenin yalnızca sınırlı bir bölümü çıkartılıyor ve koltuk altına da eskisi kadar geniş bir girişim yapılmıyor. Tümörün büyük olduğu, meme başında içeri çekilmeye, meme cildinde şekil ve renk değişikliğine, iltihabi belirtilere yol açtığı durumlarda ise cerrahi girişim öncesinde kemoterapi uygulanarak, tümör küçültülüyor. Hormona duyarlı tümörlerde, hastanın yaşı ve mevcut diğer hastalıkları dikkate alınarak, tümör küçültme işlemi hormon tedavisi ile uygulanabiliyor. Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, son yıllarda hedefli tedaviler eşliğinde yapılan uygulamalarla tümörün tamamen gerileyebileceğinin gösterildiğini söylüyor. Hastalık başka organlara sıçramışsa, yani metastaz yapmışsa, cerrahi uygulamadan vazgeçilerek, sistemik tedavi ve gerektiğinde de radyoterapi uygulanması öneriliyor.

Prof. Dr. Mandel, “Meme kanserinin sistemik bir hastalık olduğu, tanı anında bile mikrometastazların var olduğu kabul edilir. Bu nedenle, son 30 yıldır, erken evre meme kanserinin cerrahi tedavisine ek olarak, mikroskopik metastazları yok etmeye hedefleyerek yapılan koruyucu (adjuvan) kemoterapi ve hormonoterapi ile hem hastalıksız sağkalım ve hem de genel sağkalım oranlarında belirgin artış sağlandı” diyor.

Meme kanserinin tedavisine yakın zamanda biyolojik tedavi de eklendiğini belirten Prof. Dr. Mandel, “Daha yakın zamanlarda ise, tümörün gen profiline bakılarak, hastalığın risk belirlemesi daha ayrıntılı bir şekilde ortaya konuluyor. Bu yöntemle, koruyucu tedavi gereksinimi olan grupların daha net bir şekilde belirlenmesine çalışılıyor. Bu yöntem, adjuvan tedavi konusunda kararsız kalınan olguları yönlendirmek için, hekimlere önemli bir destek sağlıyor” diyor.
Kanser tedavisinde seçenekler artıyor - Resim : 1
TAZE GIDADAN ŞAŞMAYIN
Kanserli hastanın tedavi süresince, kilo almayacak şekilde ve dengeli beslenmesi, özellikle iyice yıkanmış, mümkünse kabukları soyulmuş taze meyve ve sebzelerin tüketilmesi önerildiğini belirten Prof. Dr. Mandel, “Dengeli beslenme deyince, protein, karbonhidrat ve yağların belli oranlarda alınması, mümkün olduğu kadar bitkisel yağların ve bitkisel proteinlerin tüketilmesi anlaşılmalı. Ayrıca düzenli bedensel aktivitenin sağlanması ve spor yapılması öneriliyor.”

GELİŞMELER SEVİNDİRİYOR

Günümüzde, moleküler onkolojideki gelişmelerin ışığı altında, görülme sıklığı artan meme kanserinin koruyucu tedavisinde oldukça önemli adımlar atıldığını belirten Prof. Dr. Nil Molinas Mandel şunları söylüyor: “Hedefe yönelik tedavilerin ve yeni teknolojilerin gelişmesiyle beraber, meme kanserinin tedavisi çok daha başarılı hale geliyor. Ancak metastaz yapmış bir meme kanserinin, kronik hastalıklar gibi ele alınmakta olduğunun, tedavinin süreklilik gerektirdiğinin de bilincinde olmak gerekiyor.”

JİNEKOLOJİK KONTROLÜ İHMAL ETMEYİN
Kemoterapisi tamamlanan hastalar arasında, hormon reseptörleri taşıyanlara, kemoterapi bittikten sonra hormon tedavisi öneriliyor. Menopoza girmemiş olan hastalara beş yıl süreyle, bir selektif antiestrojen veriliyor. Ayrıca 40 yaşın altında olan kadınlara en az iki yıl süreyle, yumurtalık fonksiyonlarını geçici olarak durduracak ilaçlar kullanılıyor. Menopozdaki hastalara aromataz inhibitörü başlığı altında, farklı bir antiestrojen tedavi seçeneği de sunuluyor. Bu ilaçların kullanılması sırasında jinekolojik muayenelerinin düzenli olarak yapılması, osteoporoz yönünden hastaların yıllık olarak kontrol edilmesi ve özellikle aromataz inhibitörü kullananlarda serum kolesterol düzeylerinin takibi gerekiyor.

KADINLARIN BELLİ ARALIKLARLA MEMELERİNİ KONTROL ETMELERİ, MEME KANSERİNİ İLERİ AŞAMALARA ULAŞMADAN FARK ETMENİN VE KOLAY TEDAVİYE BAŞLANGICIN İLK ADIMINI OLUŞTURUYOR.

Kanser tedavisinde seçenekler artıyor - Resim : 2

YENİ İLAÇLAR UMUT VERİYOR
Erken evre bağırsak kanserinin tedavisinin cerrahi olduğunu belirten Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, “Cerrahinin deneyimli kişiler tarafından yapılmış olması, tedavinin başarı şansını artırıyor. Daha sonra, hastaların ve tümörün özelliklerine bakarak kemoterapi ve gerekirse radyoterapi gibi koruyucu tedaviler kullanılabiliyor. Bağırsağın son bölümü olan rektumun kanserlerinde ise radyoterapi, bazen ameliyat öncesinde uygulanıyor ve böylece hem bölgesel yinelemeleri azaltıyor hem de sfinkter koruyucu cerrahiler mümkün olabiliyor” diyor. Koruyucu kemoterapi uygulamalarında ikilemde kalınan durumlarda, genetik çalışma ile tümörün özellikleri belirleniyor ve düşük risk taşıyanlar ayırt edilebiliyor. Düşük riskli hastalara koruycu kemoterapi veriliyor. Prof. Dr. Mandel, metastaz yapmış bağırsak kanserlerinde en önemli hedefin, sistemik kemoterapiler ve bunlara eklenen biyolojik ilaçlarla, yaşam süresini uzatmak ve başlangıçta cerrahisi mümkün olmayan karaciğer metastazlarını ameliyat edilebilir hale getirmek olduğunu söylüyor. Başarılı bir tedavi olması için, kullanılmakta olan sistemik kemoterapilerin yanı sıra, kişiye özel, yani tümörün moleküler yapısına ve hasta özelliklerine göre geliştirilen tedaviler devreye girebiliyor. Kolon kanserinin tedavisinde yeni damar oluşumunu engelleyerek tümör oluşumunu önleyen ilaçlar umut veriyor.

BÖBREK KANSERİNDE YENİ TEDAVİLER VAR
Böbrek kanseri varlığını idrarın kanlı gelmesi, bel ağrısı ve batında kitle ile belli ediyor. Böbrek kanserine bağlı tek bir bölgede metastaz varsa, cerrahi girişim ile bu kitlenin çıkartılması uygun oluyor. Genel durumu iyi olan hastalarda, metastatazların varlığına rağmen böbreğin alınması öneriliyor. Yaygın metastazlı hastalıkta ise hedefe yönelik tedaviler, yeni damar gelişmesini engelleyen antianjiyogenik tedaviler ve immunoterapiler uygulanıyor. Metastatik böbrek kanseri tedavisinde hormon tedavisi ya da sistemik kemoterapi etkili olmuyor.

Ek tedavi radyoterapi
Erken evre (I, II) meme kanserinin tedavisinde kemoterapiye ek olarak, uygun hastalara radyoterapi de öneriliyor. Meme koruyucu cerrahi uygulanan tüm hastalar, koltuk altı lenf bezine metastaz yapmış olanlar veya tümör çapı 5 santimetreden büyük veya cilde yayıldığı saptanmış olanlar, radyoterapi yapılması için uygun adaylar oluyor. Radyoterapi, hastalığın bölgesel kontrolünü arttırıyor ve sağkalıma katkıda bulunuyor. Yeni geliştirilen radyoterapi planlama ve uygulama cihazları ile 3-boyutlu planlamalar yapılıyor, akciğer ve kalp gibi göğüs kafesinde yer alan organları koruyarak ışın tedavisini gerçekleştirmek, cildi yan etkilerden korumak mümkün oluyor.

Akciğer kanseri kadınları da ilgilendiriyor
Risk faktörleri neler?
Ülkemizde erkekler arasında en sık görülen akciğer kanserinin kadınlarda görülme sıklığı da giderek artıyor. Bunda sigara kullanımının kadınlar arasında yaygınlaşmış olması önemli bir rol oynuyor. Akciğer kanserinin en sık belirtileri öksürük, balgam, kan tükürme, nefes darlığı ya da hırıltılı solunum, bazen zayıflama, terleme ve ateş oluyor. Bazen kol ve sırt ağrısı, ses kısıklığı eşlik edebiliyor.

Tanı nasıl konuyor?
Akciğer kanserinin tanısında akciğer röntgeni, bilgisayarlı tomografi ve şüphe varsa PET/BT (positron emisyon tomografisi) çekiliyor. Kanserden şüpheleniliyorsa, bronkoskopi yapılarak, bronş içine ışıklı bir boru ile bakılıyor. Görünen tümor dokusundan veya şüpheli bölgeden parça veya hücre (biyopsi) alınıyor. Böylece ameliyatsız tanı koymak mümkün oluyor. Bazen de tanı için göğüs duvarından iğne ile girilip, tümörden biyopsi yapılıyor ve hastalığın kesin tanısı konulmuş oluyor.

Tedavi nasıl planlanıyor?

Akciğer kanserleri, küçük hücreli olanlar ve küçük hücreli dışı akciğer kanserleri diye iki ana başlıkta toplanıyor. Tedavi planlaması evrelere ve hücre tipine göre yapılıyor. “Erken tanı konulan 1. ve 2. evre hastalarda en seçkin tedavi cerrahidir” diyen Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, 3. evredeki hastaların bir kısmında gene cerrahi şansının denendiğini, tedaviye kemoterapi ve radyoterapi de eklendiğini söylüyor. Ameliyat olması tıbbi yönden sakıncalı olan hastalarda, cerrahi yerine komşu dokuların korunduğu stereotaktik radyoterapi yapılıyor. İlaç teadvisinde de hücre tipine ve moleküler özelliklere göre farklı ilaçlar kullanılıyor. Bunun yanı sıra hücrelerin gen yapısındaki özellikler, bazı mutasyonların varlığı ve bunların gen kopya sayısıyla ilişkili olarak ‘‘hedefli tedaviler’’ uygulanabiliyor. Prof. Dr. Mandel, kişiye özel kemoterapisiz tedavilerin de gelişmeye başladığını müjdeliyor.
‘Yakın zamanda Amerika Birleşik Devletler’inde onay alan immunoterapi ilaçları (PDL-1 hedefli tedaviler) akciğer kanserinin seyrini değiştirecek gibi duruyor.’
Cerrahi tekniklerde de önemli gelişmeler olduğunu belirten Prof. Dr. Mandel, “Küçük tümörlerde, daha sınırlı cerrahiler yapılarak ya da endoskopik cerrahi uygulayarak, uygunsa robotik cerrahi yapılarak, açık ameliyatlarla aynı sonuçlara ulaşılabiliyor” diyor.