Kaygılarınıza yenilmeyin

Gelecek kaygısı olmadan yaşamak mı, yoksa hep birkaç adım sonrasını düşünüp, endişeler girdabına çekilmek mi? Her insanda biraz olması normal sayılan kaygı ve endişe hali yaşam konforunu sarsmaya başlayınca tedavi kaçınılmaz oluyor.

Kaygılarınıza yenilmeyin

Yazı: Ayşegül Uyanık Örnekal / Formsante

Herkesin hayatında kaygılandığı durumlar oluyor. Kimi gireceği sınavdan, kimi ekonomik sıkıntılardan, kimi de çocuklarının geleceğinden endişeleniyor. Bunlar normal sayılabiliyor. Ancak bazen de bu hisler yaşamı etkileyecek ve hayat konforunu ciddi oranda sarsacak hale gelir, ki bu da kaygı bozuklukları olarak adlandırılabilir. Kaygı bozukluklarının en önemlileri arasında fobiler, toplumsal kaygı bozukluğu (sosyal fobi), panik bozukluğu, yaygın kaygı bozukluğu, madde ya da ilaçların yol açtığı kaygı bozuklukları ile genel tıbbi duruma bağlı olarak fizyolojik hastalıklardan, ikincil gelişen kaygı bozuklukları yer alıyor. Geçmişte obsesif kompulsif bozukluk (OKB) ile post travmatik (travma sonrası) stres bozukluğu da bu grupta yer alıyordu ancak günümüzde ayrı birer hastalık olarak kabul ediliyor. Kamuoyunda kaygı bozukluğu olarak adlandırılan bu rahatsızlıklar grubu tıbbi literatürde “anksiyete bozuklukları” olarak tanımlanıyor. Anksiyete; bunaltı, sıkıntı, endişe ve kaygı sözcükleriyle ifade ediliyor. En yakın tanımın ise “kaygı” olduğunu, o nedenle bu şekilde adlandırıldığını belirten Özel Fransız Lape Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Volkan Girgin, anksiyetenin en doğru tanımının ise “Nereden ve nasıl geleceği belli olmayan, kötü bir şey olacakmış hissi” olduğunu söyleyerek, “Anksiyete tam da tanımı itibarıyla belirsizlik söz konusu olduğu için oluşuyor. Kişiyle ilişkili kötü bir şey olacağı bilinse de bunun kime veya neye olacağı belli değil. O belirsizlik de anksiyetenin ortaya çıkmasına neden oluyor” diyor. Anksiyetenin oluşabilmesi için mutlaka küçük olmayan bir çatışma alanı olması önem taşıyor. Çatışma için de ya çok isteyip bir türlü yapamadığınız ya da hiç istemeyip, zaman zaman veya süreğen şekilde yapmak zorunda kaldığınız şeyler olması gerekiyor. Örneğin, bir kişi iş yerinde mutlu değil ve o işi yapmak istemiyor ama ekonomik nedenlerden dolayı yapıyorsa, bir başkası çok istediği durumu bir türlü gerçekleştiremiyorsa anksiyete yaşamaları neredeyse kesin oluyor. Anksiyete bozuklukları hakkında bilgi aldığımız Dr. Girgin, sorularımızı cevaplamaya geçmeden bu tanımın bir başka açıdan da ele alınabileceğini belirterek, şunları söylüyor: “Çoğu sorunu savunma mekanizmalarıyla hallederiz. Bir sorun olduğunda buna karşı bir ya da birden fazla savunma mekanizması devreye girer ve sorun ya tamamen, ya kısmen çözülür ya da hiç çözülmez! Bunu bir kimyasal reaksiyon gibi düşünmek anlamamızı kolaylaştırabilir. Sorunsavunma mekanizmaları-sonuç: Çözüldü, kısmen çözüldü, sorun. Bu tepkimenin mutlaka bir yan ürünü var, o da stres. İşte bu ‘stres’ aniden, şiddetli veya süreğen olarak ortaya çıkarsa ‘anksiyete’ye dönüşebiliyor.”

“TÜM ANKSİYETE BOZUKLUKLARINDA TEKRARLAMA OLASILIĞI BULUNUYOR. İYİ TEDAVİ EDİLİRSE BU İHTİMAL DÜŞÜYOR. AMA AKSİ HALDE TEKRARLAMASI KAÇINILMAZ OLUYOR. ANKSİYETE OLUŞTURAN ÇATIŞMA ALANLARI ORTADAN KALDIRILAMAZSA, BİR SÜRE SONRA BU SORUN YENİDEN ORTAYA ÇIKABİLİYOR.”

ANKSİYETE BOZUKLUKLARI NASIL BELİRTİ VERİYOR? 
Kişiler genellikle endişe, kaygı, tedirginlik, çabuk öfkelenme, kolay yorulma, gerginlik, diş gıcırdatma, uyku sorunu yaşama (dalmada sorun, az uyuma, uykunun bölünmesi, ter içinde ya da bağırarak uyanma), titreme, çarpıntı, bulantı, odaklanma sorunu gibi şikayetlerle başvuruyor. Anksiyetenin fiziksel semptomları olan kaslarda gerginlik, titreme, terleme, çarpıntı, bulantı tedavinin en zorlayıcı kısmını oluşturuyor. Çünkü bizim esas konumuz bedensel belirtiler değil, onlar birer sonuç. Terapistlerin yapması gereken anksiyeteyi ortaya çıkaran şeyi bulup, o çatışmayı ortadan kaldırmak. Ama bedensel belirtileri söndürmeden bu alana geçiş yapmak çok zor. Çatışma alanlarını konuşmaya çalıştığımızda, onlar için öncelikli olan duyduğu çarpıntı, terleme, bulantı oluyor. Söz bir şekilde oraya gelip takıldığı için de öncelikle bu fiziksel semptomların ortadan kaldırılması gerekiyor.

Stresle karıştırılıyor mu? 
“Yarın benim için önemli bir sınava gireceğim. Bu sınavı başarabilirsem iyi olanaklar edineceğim.” Gireceği sınavla ilgili bu tür bir stres, kişi için son derece normal karşılanıyor. Ama bu durum ilerleyip, şiddetlenir ve başa çıkılamaz bir hal alırsa performans anksiyetesine dönüşebiliyor. Dr. Volkan Girgin anksiyete ile stresin bu noktada karıştırılabildiğini belirterek, bu durumda kişinin “Ya ben bu sınavı başaramazsam” endişesi içine düştüğünü söylüyor: “Eğer durum buna dönerse o sınavdan başarılı olma olasılığı azalıyor. Ne kadar çok ‘Ben bu işi becerebilecek miyim?’ diye düşünülürse, bununla ilgili mental enerji harcanıyor ve performans anksiyetesiyle birlikte verimlilik azalıyor.”

“KİMSE ‘KENDİMİ SON ZAMANLARDA KÖTÜ HİSSEDİYORUM’ DİYEREK PSİKİYATRİSTE GİTMİYOR. AMA FİZİKSEL BELİRTİLER OLAN ÇARPINTI, MİDE BULANTISI, BAYILMA YAŞAMASI HALİNDE KİŞİ ERTESİ GÜN KARDİYOLOG, DAHİLİYE UZMANI YA DA NÖROLOĞA BAŞVURUYOR.”

En sık rastlanan anksiyete bozuklukları 
Panik bozukluğu 
Anksiyetenin zirve halidir. Kişi o kadar çok anksiyete içinde oluyor ki o sırada öleceğini, delireceğini, kalp krizi ya da felç geçirdiğini düşünüyor. Bunu herkes kendine göre değişik yaşıyor. Birinde bir dakika iken, bazılarında bir saat sürebiliyor. Anksiyete bozukluklarının tamamen düzelme oranı en yüksek olan türü.

Özgül fobiler 
Örümcek, köpek, kedi, asansör korkusu bu gruba giriyor. Kişide aynı anda birden fazla fobi görülebiliyor. Davranışçı kognitif tedavilerden büyük yarar sağlanıyor.

Toplumsal kaygı bozukluğu 
Özellikle hiyerarşik alanlarda ortaya çıkan, kişinin kendinden üst biriyle ilişki kurarken sorun yaşadığı durumu ifade ediyor. İş yerinde sunum yapamamak buna en önemli örnek. İlerleyen durumlarda kişi sokakta adres dahi soramaz hale gelebiliyor. Tedavide davranışçı kognitif tedaviler öne çıkıyor.

Yaygın anksiyete bozukluğu 
Bu olgularda hem anksiyete hem de majör depresyon aynı anda görülüyor. İnsana kendini kötü hissettiren bu durum tamamen tedavi edilebiliyor.FİZİKSEL BELİRTİLER NEDEN ORTAYA ÇIKIYOR? 
Bunun temelinde “somatizasyon” yani sıkıntıları bedene göndermek yatıyor. Sorunlarımız kaldırabileceğimiz boyutu geçtiğinde ruhumuz, bedenimize der ki “Yıllardır bu işlerle uğraşıyorum ama artık olmuyor. Savunma mekanizmalarım, kaynaklarım bu işle başa çıkmak için yetersiz kaldı. Al biraz da sen uğraş!” Bedenin bu misyonu reddetme şansı yok. Çünkü ruh bedenin amiridir! Beden tüm sorumluluğu üzerine alıyor. Ancak ruhun kaynaklarının çok azı bedende var. Bedenin tüm enstrümanı organlar ve sınırlı kaynaklara rağmen sorunun çözümünü sağlamaya çalışıyor. Vücudumuz, organların şikayetlerini taklit etmeye başlıyor. Bu şekilde ifade edildiğinde yanlış anlaşılabiliyor. Kişi değil, beden taklit ediyor. Kişinin çarpıntısı, mide veya baş ağrısı gerçekten oluyor, tüm semptomlar yaşanıyor. Taklitten kasıt, bunların olması için fiziki, anatomik, fizyolojik hiçbir nedenin bulunmaması. Beden bunu tamamen bir savunma mekanizması olarak gerçekleştirerek sorunu çözüyor. Çünkü kimse “Kendimi son zamanlarda kötü hissediyorum” diyerek psikiyatriste gitmiyor. Ama çarpıntı, mide bulantısı, bayılma yaşaması halinde kişi ertesi gün kardiyolog, dahiliye uzmanı ya da nöroloğa başvuruyor. Bu uzmanlar kendi branşlarının gereği olarak tüm semptomları ortaya çıkarabilecek hastalıklarla ilgili tetkikler yapıyor. Nihayetinde hiçbir sonuca ulaşılamıyor çünkü yok. Son olarak kişiye “Bir de psikiyatriye uğrayın” deniyor. Kişi bedensel değil, psikiyatrik bir sorunu olabileceğini, bununla ilgili bir çözüme gidebileceğini özümsediği anda bedenin misyonu ortadan kalkıyor. Bedensel semptomlar arasında en çok mide-bağırsak sistemi, kalp-dolaşım sistemi belirtileri görülmekle birlikte, bunlara tüm organlarda rastlamak mümkün.

TANI NASIL KONUYOR?
Bu şikayetlerle gelen kişide belirtilerin sıklığı, süresi ve şiddetine bakılıyor. Kişinin, “Tedavi olmak istiyorum, beni bundan kurtarın” demesi tedaviye başlamak için çoğu zaman yeterli oluyor. Bunu demese de iş ve sosyal işlevselliğinde azalma, kişiler arası ilişkilerinde bozulmalar olmuşsa yine tedaviye başlamak uygun olup, kişi “anksiyete bozukluğu” tanısını alabiliyor.

YAŞAMSAL DEĞİŞİKLİKLER ETKİLİYOR 
Dr. Volkan Girgin, en sık duydukları kaygı tiplerinden birinin çocuklarıma bir şey olacak endişesi olduğunu belirterek, “Çocuk sahibi olmak kaygıyı tetikliyor. Gebeliğin ilk aylarında anksiyete yükselebildiği gibi, sonrasında yatışabiliyor. Lohusalık döneminde de sorunlar olabiliyor. Çünkü hormonlar aniden çekiliyor. Anksiyete, depresyon ve hatta psikotik bazı sorunlar yaşanabiliyor. Ama kadınların normal hormonal aktivitelerinde de anksiyeteye bir yatkınlık söz konusu. Bir de elbette dünyamızda kadın olmak erkek olmaktan daha zor” diyor.

TEDAVİ NE ZAMAN GEREKİYOR? 
İnsanlar orta-hafif düzeyde kaygıyla yaşamlarını sürdürebiliyor. Başa çıkma mekanizmaları kısmen de olsa işlevselliğini yitirmiyor. Ama özellikle fiziksel belirtiler söz konusu olduğunda yaşam konforu etkilenmeye başlıyor. Sürekli mide krampları, kas gerginliği, yorgunluk, bulantı, çarpıntı içindeki birinin mesleki, sosyal işlevselliğinde ve kişilerarası ilişkilerinde bozulmalar başlıyor. Artık bu noktada tedavi olmak gerekiyor.

TEDAVİ NASIL YAPILIYOR?
Öncelikle anksiyetenin fiziksel semptomlarının söndürülmesi gerekiyor. Bunun için hem semptomatik hem de tedaviye yönelik ilaçlar kullanılıyor. O aşamadan sonra anksiyeteyi oluşturan çatışma alanlarıyla ilgili hem terapötik hem de destekleyici şekilde görüşmeler yapılıyor. Genelde ciddi anksiyetesi olan kişilerin düşünce şekillerinde bazı problemler oluyor. Hayata bakış ve kendini algılamayla ilgili birtakım sorunlar yaşanıyor. Sıklıkla yaşadıkları şeyleri korkunçlaştırıp, fazla değerlendirip, yanlış öngörüde bulunuyorlar. Bedensel belirtilerin şiddeti abartılıyor. Aslında kişiyi hiç de ilgilendirmeyen genellemeler yapılıyor. Kişi kendini o kısma sokabilmek için çok zorluyor. Meseleler, tamamen uçlarda değerlendiriliyor. Kendi güvenlikleriyle ilgili etmenler sıklıkla küçümseniyor. Çünkü anksiyete kendini güvende hissetmemekle ilgili bir sorundur aynı zamanda. Bir süre sonra da kendi baş etme becerileri küçümsenmeye başlanıyor. Halbuki anksiyete akşam yatıp, sabah kalkınca oluşmuyor. Aslında halen az da olsa başa çıkma becerileri kullanılıyor. Kendileriyle ilgili gerçekçi olmayan beklentiler içine girilmeye başlanıyor. Genel olarak tüm bunların değerlendirilip, konuşulup, mümkün olduğunca değiştirilmesi ve bu amaçla hem terapötik hem de başa çıkma egzersizleri yapılması gerekiyor. Davranışlarımızı çoğu zaman düşünce ve algılama şekillerimiz belirliyor ama bazen de tam tersi olup, davranışlarımız düşünce şekillerimizi temellendiriyor. Örneğin birisi asansöre binemiyor, asansöre bindiğinde panik atağı geçiriyor. Kişiyle tüm bu olasılıklar dahilinde konuşulursa, bazen asansöre binmeyi göze alabiliyor. Ama çoğu zaman da ne kadar konuşulsa, ne kadar hazır hissedilse de asansöre binilemiyor. Oysa asansöre defalarca binilip anksiyetenin sönmesi sağlanırsa konuşmaya da pek gerek kalmayabiliyor. “Maruz bırakma” davranışını onlarca kez uygulayarak problemin üstesinden gelinebiliyor. Gevşeme teknikleri, nefes egzersizleri (ki bu özellikle anksiyetenin bedensel belirtilerini kontrol etmek için çok önemli), kaygının kontrolünü sağlayabiliyor. Davranışçı kognitif tedavi daha çok basamaklandırılmış, adım adım ilerlenmesi gereken bir yöntem. Bir de hem tedavinin başarısında hem de hangi tedavinin seçileceğinde, örneğin ne kadar süredir bu belirtiler var, şiddeti ne, fiziksel belirtiler ne kadar ön planda, o sırada kişiyi zorlayan yaşamsal bir stres faktörü var mı gibi etmenler ile kişilik özelliklerine göre strateji oluşturuluyor. Sürekli kaygılı, çekingen olan kişiler ile farklı kişilik bozukluklarının görüldüğü hastalarda değişik yöntemler de tercih edilebiliyor. İlaç tedavileri ise oldukça önemli bir yer tutuyor.

PROFESYONEL YARDIM ŞART MI? 
İşlevselliği bozulan bir kişinin mutlaka profesyonel yardım alması gerekiyor. Henüz işlevsellik bozulmamışsa bu kişinin algılamasıyla ilgili oluyor. Eğer bir şekilde başa çıkabiliyor olsa da bir uzmanla görüşmek ne kaybettirir ki?

TEDAVİ EDİLMEYEN ANKSİYETE BOZUKLUKLARI FARKLI SORUNLARA NEDEN OLUYOR MU? 
Tüm psikiyatrik problemler uzun süre devam eder ve bir şekilde ortadan kaldırılamaz ya da söndürülemezse sekonder depresyon olarak adlandırılan durum ortaya çıkabiliyor. Bu durumda işlevselliğin bozulmaması mucizedir. Ana sorun ortadan kaldırılmaya başlanınca, ikincil depresyon da iyileşme yoluna giriyor. Uzun dönem tedavi görmemiş olgularda intihar riski ciddi bir sorun oluşturabiliyor.