Ne kadar güvendeyiz?

Gece-gündüz, sokak-cadde fark etmiyor artık. Bazılarımız sokakta yürürken kalp atışlarını hep daha fazla hissediyor. Hep bir tetikte olma hali... Peki ama neden bu kadar güvensiz olduk?

Ne kadar güvendeyiz?

Yazı: Sinem Gürleyük

Sokak aralarında çocukların özgürce top koşturduğu günler çok eskide kaldı. Özellikle gelir seviyesi yüksek olan bölgelerde süper marketlere yalnız gitme yaşı neredeyse 14’e kadar çıktı. Evlerin her köşesi alarm kutularıyla doldu. Arabalar, cep telefonları hepsi özel sigortalarla garantiye alındı. Okula yürüyen çocuk sayısı konusunda istatistik vermeye bile gerek yok; bir hayli azaldı. Ve bunun gibi daha pek çok örnek verebiliriz. Artık sürekli kabuğumuza çekilip kendimizi daha fazla güvende hissedeceğimiz bir hayat kurmaya çalışıyoruz. Yüksek duvarlar örüyoruz. Ama neden? Geçmişte de hırsızlar ve katiller yok muydu? Vardı. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün polis sorumluluk bölgesinde yaptığı istatistik sonuçları, 2012 yılında 1233 kişinin cinayete kurban gittiğini gösteriyor. 11 bin aracın ise hırsızlarca çalındığı ortaya çıktı. 2728 kapkaç gerçekleştirildi. Halkın yoğun olduğu yerlerde sivil ve farklı görünümlere bürünerek kamufle olan güven timleri ve yıldırım ekipleri 36 binden fazla olaya müdahale etti. Güven timleri ve yıldırım ekipleri, 16.341 kişiyi hırsızlıktan, 1123 kişiyi kapkaçtan, 1282 kişiyi yankesicilikten, 1258 kişiyi gasptan ve 942 kişiyi cinsel tacizden yakaladı. Önceki senelerle kıyaslandığında bu rakamlar tahmin ettiğinizin aksine daha düşük. Yani suç oranları, cinayetler, hırsızlıklar azalıyor ama biz tam tersine kendimizi hep daha güvensiz hissediyoruz. Son günlerde yaşanan Gezi Parkı olaylarıyla bu duyguyu pek çoğumuz daha fazla yaşamaya başladık. Peki, bu güvensizlik duygusunun köklerini nerede aramak lazım? Kimseye ve hiçbir şeye güvenememenin getirdiği öfke ve ümitsizlik hali, herkesi derinden etkiliyor. Birilerine ve bir şeylere güvenememek, kendi başına güvenilir olmayı anlamsız ve işlevsiz kılıyor. Sosyolog Ahmet Erhan Tanyeri, bireylerin içerisinde yaşadıkları toplumsal yapıda, birbirlerine duydukları ve artarak çoğalan güvensizlik duygusunun ötekileşmek, dışsallaştırılmak, ait hissetmemekten kaynaklandığını söylüyor ve ekliyor: “Her toplumsal yapıda ‘güvensizlik hissi’ne giden yolun boyu veya süresi değişkenlik gösterse de, küçük gruplardan başlayan ve hızla bir girdap gibi büyüyen, bazen girdaba katılan bireylerin bile hissedemediği bu dışsallaşma ve yalnız kalma neticesinde bireylerde güvensizlik görülür.”  
Gezi Parkı direnişi güvensizliği tetikledi mi, azalttı  mı?
Evet, güvensizlik, ötekileştirme cümleleri hayatımız boyunca var oldu. Ancak son günlerde bu durum Gezi Parkı’nda başlayarak tüm ülkeyi saran olaylarla zirveye çıktı. Hatta Gezi Parkı olaylarını destekleyen bir arkadaşım Gezi Parkı ve evi dışında artık kendini hiçbir yerde güvende hissetmediğini söyledi. Çünkü başka bir semtte yürürken konuyla ilgili birilerinin onu durduracağını ve kötü şeyler yaşayacağından şüphe duyuyor. Yeniden Sosyoloji Derneği üyeleriyse yaptıkları gözlemlerin sonucunda, Gezi Parkı olaylarının toplumsal güvensizliği arttırmadığını ama toplumsal güvensizliği yüksek olan bireyleri bir araya getirdiğini söylüyor: “Bu olaylara katılan grupların demografik yapısına bakıldığında, lise ve üniversite öğrencilerinin yaygın oluşu, kadının, taraftar gruplarının baskınlığı, siyasi seçimlerde çok az oy alan grupların olduğu göze çarpıyor. Tüm bu gruplarda zaten kendi içlerinde yıllardır güvensizleşmiş, kendisini ‘öteki’ hisseden kişilerin çoğunluğu oluşturduğu görülüyor.” Peki, ikiye bölünen toplumun, ‘diğeri’ne karşı olan tahammülsüzlüğü sokakta güvenle yürüme duygumuzu ne kadar etkiledi? Medical Park Gebze Hastanesi’nden Klinik Psikolog Selin Anahar Delibalta’ya göre, ötekileştirilene duyulan öfke, anlaşılamama hissi, tehdit ve otoritenin kendisini koruyamayacağı algısı, bireylerin adalet kavramını zedeliyor. Bu da bireylerin, kendi adaletini yaratma çabasıyla birlikte birtakım yaptırımlar doğuruyor. Ortaya çıkan sonuçsa toplumsal düzenin bozulmasına, suç oranlarının artmasına ve güven duygusunun olumsuz etkilenmesine sebep oluyor.

Ekonomik düzen yalnızlaştırıyor
Değişim Psikoloji ve Terapi Merkezi’nden Psikolog Ayşe Yanık Knudsen, toplumsal ayrışmaya ve kutuplaşmaya giden güvensizlik duygusunun, ekonomik ve sosyal sınıf farklarından dolayı da gelişebileceğini söylüyor: “Ekonomik uçurumların çok büyük olduğu toplumlarda eşitlikten bahsedilemez. Eğitim, sağlık, emniyet ihtiyacı gibi kişilerin temel hak ve ihtiyaçları adaletli sağlanamadığında; yönetenlere karşı güvensizlik duyulabiliyor, kişi kendinden daha iyi koşullarda yaşayanlara öfke ve düşmanlık duyabiliyor. Bu durum diğer taraftan suça teşvik ediyor. Kişiler hakkı olduğunu düşündüğünü, kendi yöntemleriyle almaya çalışıyor ve tabii bu da yasadışı yollara başvurmalarına neden olabiliyor.”

Sorun nerede başlıyor?   
Bu tip duygular aslında erken yıllarda filizlenmeye başlıyor. Küçükken evden çıkmadan önce annelerimizden aldığımız tembihler (mesela kaçırılma korkusu), korkuyla terbiye edilirken sokaktan geçen kişilere (polise, askere, bozacıya, temizlik işçisine) ‘seni veririm’ tehditleri, hatta hayvanların ısırabileceği veya saldırabileceği yönünde oluşturulan korkular ve telkinler bir daha değiştirilmesi çok zor izler bırakıyor üzerimizde. Bunlarla büyüyen, yalnızlaşan ve toplumun çeşitli kısımlarına karşı korkularla büyüyen bireyler, ilkokula başladığı yıllarda birçok rakiple yüzleşiyor.