Sorun sende değil, bende!

Sosyal medyadaki sahipsiz atarlar, yönünü bulamayan giderler, fazlaca özlü sözler ve ‘en kötü huyum herkesi kendim gibi zannetmem’ modunda ardı kesilmeyen paylaşımlar...

Sorun sende değil, bende!

Hazırlayan: Simay Engür

An itibarıyla, dört tarafı Demet Akalın şarkılarıyla çevrili bir adanın içinde yaşadığımızın farkında mısınız? Peki ya yaptığınız eleştiriler tam da sizi anlatıyorsa...

Herkes size kazık atıyor, sizi kıskanıyor ve hatta iştahla tahtınızdan düşmenizi bekliyor olabilir. Herkes çok kibirli, kıskanç, egolu, ikiyüzlü ve içten pazarlıklı. En azından sosyal medyada sıkça paylaşılan pek özlü sözler buna işaret ediyor. Peki aslında karanlık yüzünüzü görmezden gelip sorunu saldırgan bir tavırla başkalarında arıyor olabilir misiniz? Elbette olabilirsiniz ve kesinlikle yalnız değilsiniz.

Öyleyse bir kez olsun cesaretinizi toplayın ve çuvaldızı kendinize batırın. Bakın; yolun sonunda Freud sizi devasa bir aynayla bekliyor… Karşınızda modern insanın savunma mekanizması, yansıtma kuramı!

Peki aslında her gün maruz kaldığımız veya farkında olmadan maruz bıraktığımız ‘yansıtma’ ne anlama geliyor? Uzman Klinik Psikolog Gonca Akkaya’ya şöyle açıklıyor: “Yansıtma, temeli bebekliğin ilk yıllarına dayanan bir mekanizmadır. Yaşamın ilk yıllarında, insan yavrusu türlü uyaranlarla karşılaşır: Dışarıdan sesler gelir, birileri bebeğe dokunur, bebek terler, acıkır, üşür. Bebek için bu uyaranların kaynağının neresi olduğu başta net değildir. Çünkü bebek herhangi bir uyaranın kaynağının içsel mi dışsal mı olduğunun ayrımını yapacak donanımda henüz değildir. Onun için ‘ben’ ve ‘dış dünya’ eşittir. İşte yansıtma dediğimiz düzenek, kaynağını, yaşamın başındaki bu ‘ayırt edememe’ halinden alır. Yansıtma mekanizması devrede olduğunda, kişi içsel bir uyaranı dıştan geliyormuş gibi algılar, öyle anlamlandırır ve tanımlar. Yansıtma yapan kişi, kendi deneyimini başkasına yükler. Öfkeliyken karşısındakini öfkeli algılar, kıskandığı birinin kendisini kıskandığını düşünür, sorumluluktan kaçarken başkalarını bunu yapmakla suçlar. Fark edeceğiniz üzere, yansıtma mekanizması olumsuz duygulara yöneliktir. Yansıtmayı bazen eylemler üzerinden de ifade ederiz. Örneğin birine ‘Beni dinlemiyorsun!’ diye bağırırken karşımızdakini asıl dinlemeyen biz olabiliriz.”

Bir düşünün arkadaşınızın her işi abartarak ve övgü bekleyerek yaptığını düşünüp onu acımasızca eleştirirken; aslında iç sesinizin takdir bekleyen tarafını hiçe sayıyor ve asıl yansıtmayı siz yapıyor olabilirsiniz. Aynı şekilde insanların ne kadar uyumsuz ve bencil olduğunu iddia ederken; aslında bencil olan gizli yüzünüzü görmezden geliyor olabilirsiniz. Aklınızdan çıkarmamanız gereken asıl nokta, her insan yansıtma mekanizmasına sahiptir ve çoğu zaman hiç farkında olmadan devreye sokar. Derin bir nefes alın ve devamlı eleştirdiğiniz, dibine kadar laf soktuğunuz birine aslında neden kızdığınızı bir kez daha düşünün. İç sesinizdeki gerçek hislerinizi duyuyor musunuz?

Yansıtma savaşları
Peki, kendi hatalarını gözetmeksizin size devamlı yıkıcı eleştiriler yapan biriyle nasıl başa çıkabilirsiniz? Gonca Akkaya; “Hayatınızda önemli yer kaplayan biriyle ilişkinizde zorlanıyor ve ona sesinizi duyuramıyor gibi hissediyorsanız; hatta onunla ilgili düşündüklerinizi ‘sen böyle yapıyorsun’ şeklinde onun ağzından duyuyor ve bocalıyorsanız karşınızdaki kişi yansıtma yapıyor olabilir. Bu durumda yapmanız gereken ilk şey, kendi duygularınızı olabildiğince anlamaya çalışmak olmalı. İncindiniz mi? Yetersiz mi hissediyorsunuz? Tam olarak nerede zorlanıyorsunuz? Sonra sıra karşınızdakine kendinizi anlatmaya gelir. Yaşadığınız zorluğu olabildiğince kendi duygularınız üzerinden aktarmalı ve onun size vereceği yanıtı duymaya hevesli olmalısınız. Bunları yaparken kişiyi suçlamamak gerekiyor. Hele de ‘sen yansıtma yapıyorsun’ gibi ifadeler asla kullanılmamalı. Bunu tanımlayacak donanımda olmadığınızı aklınızdan çıkarmayın. Üstelik bir ihtimal daha söz konusu: Ya yansıtmayı siz yapıyorsanız?” Kabul etmek gerekiyor ki insanların birçoğu dostları, sevgilisi, hatta hiç tanımadığı kişileri acımasızca eleştirerek, aslında kendinde var olan olumsuz özellikleri görünmez kılmaya çalışır. Çünkü böyle davranarak kendi yetersizliklerine, kötü duygularına da ket vurup dışarıdan asla görünmeyeceğine inanır. Somut örnekler için yalnızca yakın çevrenize bakmanıza gerek yok. Sosyal medyada da örnekleri bol… Yoksa tüm gün etrafındakilere siniriyle kök söktüren birinin ‘Gönül almayı bilmeyene, ömür emanet edilmez’ modunda pek ulvi paylaşımlar yapması sizce de trajikomik        değil mi?

Dokunmatik eleştiri
“İki dakika insan ol desem, zaman tutacak insanlar tanıyorum.” Annelerin çoğunlukta olduğu orta yaş Facebook gruplarındaki özlü sözler hayatımıza jet hızıyla girdi. Şimdi aynı anneler Instagram’da post ve story’ler aracılığıyla hısım akrabaya laf sokmaya devam ediyor… Ancak ne yazık ki bu yalnızca onların trajikomik alışkanlığı değil. Göze sokarak ya da sokmayarak, yüz yüze konuşulması zor birçok eleştiriyi sosyal medya aracılığıyla ‘lafı ortaya koydum beğenen alır, beğenmeyen bırakıp gider’ teyzeleri modunda maalesef herkes yapıyor. Gerçekten de yansıtma mekanizması, sosyal medyanın buluşundan beri hepten devreleri yakmış olabilir mi? Uzman Klinik Psikolog Gonca Akkaya’ya göre içimizde barındırdığımız olumsuz duyguları, özellikle de öfkeyi, kendi yönettiğimiz hesaplar üzerinden kolayca başkalarının üzerine bırakıp kaçabiliyoruz. Dolayısıyla, sosyal medya sayesinde olumsuz duyguları adeta kusmak artık çok kolay. Psikolog Akkaya; “Canımızı sıkan bir tepki gelince engelleyiveriyoruz. Böylesi bir ortam yansıtmayı daha kolay hale getiriyor şüphesiz. Ama sosyal medya hesapları üzerinden başkalarına saldırmak sadece yansıtma dinamikleriyle ilişkili değil. Sosyal medya, sınırları gevşek bir dünya. Orada hem varsınız hem yoksunuz. İnsanlar hem çok iç içe hem çok uzak. Böyle olunca da farklı farklı ruhsal dinamikler ortaya çıkıyor. Bunlardan biri de ‘anti’ olma hali. ‘Olumsuzluk’ sıklıkla daha çok ses getiren, tepki alması daha olası bir durum olduğu için olumsuzluk ifadeleri, kişileri daha görünür kılıyor. Bu bağlamda, sosyal medya üzerinden sergilenen saldırganlık bir görünme çabası olabilir. Hasetlerimizi de ortaya koyabiliriz bu yolla. Hatta bazen misilleme çabasıdır yaptığımız bu saldırılar. Kimi zamansa başkaları gibi olmak için saldırgan söylemlere başvurabiliriz. Toplumumuzda giderek artan öfke şovları bununla çok ilişkili” diyor.

Sosyal çevrenizde ‘anti’ ruh haliyle kibirlenen ve sesi hep çok yüksek çıkan insanlar mutlaka vardır, onları bilirsiniz. Bu bireyler kendi iç seslerine kulak vermek yerine, yansıtma mekanizmalarını devreye sokarak sizi ‘herkes gibi’ olmakla suçlayabilirler. Tam bu noktada siz de onları kibirli olmakla suçlayıp acımasızca eleştirmek üzere bir post atmaya yeltenebilirsiniz. Ne zaman bu duyguya kapılırsanız derin bir nefes alın ve kendinize sorun: Şu an asıl yansıtmayı ben yapıyor olabilir miyim? İşte bütün mesele bu!