Emre Altuğ

"Her sabah Çağla’nın yanında uyanabildiğim için şükrediyorum"

Emre Altuğ

Sürekli ‘arkadaş, arkadaş’ diyorsun. Yoksa tutkulu aşkınız devam etmiyor mu?
Yüzde yüz ediyor. Sevgimizi birbirimize hissettiriyoruz. Birbirimizi çok özlüyoruz. Kur yaparız evde çaktırmadan. Çocuklara, çaktırmadan kaş göz yaptığımız bile olur. Bunları
da sonuna kadar yaşıyoruz.

Ya bir adam, karımı elimden alırsa diyor musun?
Kesinlikle kafasını kırarım! İkisinin de…

Çağla, iki çocuk sonrası fıstık gibi kaldı ya, bundan gurur duyuyor musun?
Duymaz olur muyum? En büyük zevklerimden biri sabahları Çağla’yı seyretmek. Ama biraz delidir o. Sever disiplinli yaşamayı. O yüzden fiziğini koruyabiliyor. Eğlenmeyi de sever
ama gece dışarı çıkıyorsak, ertesi gün muhakkak spor yapar…

Sen göbek yapsan ne olur? İstemez herhalde seni öyle görmek?

Bana, “Her türlü yakışıklı görünüyorsun!” demişti. Ama yapmam göbek, eminim fikri değişir böyle bir şey olursa…

Beş yılda neler öğrendin?
Bir ilişki yürütmeyi, iki kişi yaşamayı. Sonra üç kişi yaşamayı, sonra dört kişi yaşamayı… Bunlar büyük evreler! Bir de Çağla’ya algım değil ama tavrım değişti. Ona da
söyledim: “Artık bir cümlenle adam öldürebilirim! Böyle teslim oldum sana. Böyle güvendim. Ağzından çıkan her şeye inanırım…”

Yüzde 100 teslimiyet yani!

Tabii. Yoksa niye evlensin insan? Söylediği her şeye inanacağım, söylediklerinin arkasında duracağım ve söylediği her cümle, her kelime benim için önem taşıyacak. İlişki dönemimizde öyle değildi bak, birbirimize gider yaparak dört sene geçirdik. Son beş senede ise neredeyse hiç... Tabii ki ufak tefek çatışmalar oluyor, olmaması sıkıcı. Ama büyük bir şey; ıh ıh! Belki de geçmişte o kadar sert kavgalar yaşamışız ki, artık kavga edecek bir şey kalmamış. Şimdi çocuklarla ilgili meselelerde bazen, hangi okula gönderelim gibi…
Bir çocuk daha düşünüyor musunuz? Diyorlar ki “İkiyi yaptıktan sonra üçü de yapabilirsiniz…” Hiç yemem bu numaraları! Başka çocuk yok!

Çağla istiyor mu?

Yok, yok, aynı kafadayız…

Emre Altuğ-Çağla Şıkel, şirket gibi, çıkarları için birbirlerinden ayrılamazlar durumu var mı?

Biz bir aileyiz, neden ayrılalım? Üstelik birbirimize hala aşığız. ‘Şirket mi oldular?’ meselesine gelince, ikimizin de umurunda mı Allah aşkına? Anladık bir sürü¨ ortak teklif,
proje filan geliyor ama sırf bunun için bir evlilik sürdürür müsün? Birbirine katlanır mısın? Geçiniz…

Çağla’nın en sevdiğin özelliği ne?
Çok hümanisttir. İnsanlara çok değer verir, çok güzel arkadaşlıklar kurar. Çağla’yı tanıyıp, arkadaş olup, ona aşık olmayan kimse tanımıyorum.

Erkeklerden mi?
Erkek-kadın hiç fark etmez. Yürekten bağlanır insan Çağla’ya…

Arada yakın arkadaşlarınla senden daha çok görüşüyor diye kıskanır mısın?
Elbette, ben de kıskanırım, o da. Ama birbirimizin arkadaşlarına da karışmayız. Bazen hareketini sevmediğim, tavır koyduğum arkadaşları olur ama onun ilişkisini asla engellemeye çalışmam. O da aynı şekilde…

Ne güzel. Bu olgunluğa nasıl geldiniz?

Zamanla…

Müzik, hayatının neresinde duruyor? Çok altı çizili şeyler yaptığını düşünüyor musun?
Kesinlikle. Türk pop müziğine damgamı vurduğumu düşünüyorum. 13-14 sene evveline dönüp, ‘kimler kaldı?’ diye bakarsan, bu çok net görünüyor. Müzik için de, tiyatro için de geçerli bu, işimi ciddiye alarak yaptım. Okulunda okudum, dersini aldım, doğru düzgün yapabilmek için elimden ne geliyorsa yaptım. Ben kendimi gayet başarılı görüyorum. Ama başarılı olduktan sonra, o başarıyı sürdürebilmek adına bir tedirginlik hissediyor insan…

Nasıl yani?
Amerika’da gökdelen inşaatında 90’ıncı katta ayaklarını sarkıtmış sandviç yiyen adam fotoğrafları vardır ya, işte öyle. Çıkmak değil, orada öyle ‘cool’ durmak zor. Ve ayağa kalktığında, dikkatli yürümen gerekiyor. Benim yapmaya çalıştığım da bu… İçime sinmeyen projeleri kabul etmiyorum.

Şimdi neler oluyor?
Yeni bir albüme başladık. Albümün ilk parçalarından biri çıktı: ‘Tertemiz.’ Ender Çabuker’in şarkısı. Sözü, bestesi, aynı zamanda aranjmanı onun. İkinci parçayı da, ekimkasım gibi çıkartmayı düşünüyoruz. Albümün habercileri gibi değerlendiriyorum bu iki parçayı. Klibini de gelecek hafta çekeceğiz…

Bir de otel maceran var…
Ya evet. Hep böyle bir hayalim vardı. Şişli Terakki yıllığımda bir arkadaşım, hakkımda uzun uzun “Şarkıcı olacak, oyuncu olacak” filan falan yazmış. Son satır, “Emre’ye ileride girmek istediği turizm işinde başarılar!”Demek ki o zaman da bu hayalimi anlatırmışım yakınlarıma…

Peki nasıl giriştin bu işe?

Babam, Alaçatı’nın göbeğinde bir otel buldu: ‘Bay Sako’. Gittim baktım, bayıldım. Adı, binanın sahibi Salih Bey’den geliyor. Yugoslav göçmeni ve gerçek adı Sako. Atatürk’ün silah arkadaşı. Atatürk, Çeşme’ye gelince ona hediye ediyor bu evi. O kadar sevdik ki, 10 yıllığına kiraladık. İçine ciddi bir para harcadık. Odaları çok özenerek yaptık. Ve kendi butik otelimizi açtık. 14 oda var, dört odada teras-bahçe var. Yeri de çok merkezi…

Ailenizin minicik oteli…
Aynen. Abimle ortağız zaten. O başında durmayacak olsa girmezdim bu işe. Heyecanlıyız, güzel şeyler olacağını düşünüyoruz…Siz meşhur bir çiftsiniz. Tahtalara vuralım, çok da iyi giden bir evliliğiniz var. Ama magazin basını, üç ayda bir boşuyor sizi…
Çağla geçenlerde dedi ki, “Emre, bu boşanma haberlerini ne yapacağız? Nasıl engelleyeceğiz?” “Boşanmayarak!” dedim. Gerçekten de yapacak başka bir şey yok! Evlenene kadar evlendirmeye çalışıyorlardı, evlendikten sonra da boşamaya... Tabii bu işin şakası... Kimsenin öyle bir çabaya girdiği falan yok. Maksat, haber olsun! Yoksa bizi boşamak, onların umurunda bile değil. Bir taşla iki kuş vurmak istiyorlar. Bir haber uyduruyorlar, biz yanıt verirsek, hooop ikinci haber de çıkmış oluyor! Ben anlıyorum onları, işlerini yapıyorlar…

Gerçekten bu kadar anlayışlı mısın?
Kızmıyorum. Artık alıştım. Biraz da kendimi bu ‘oyun’ meselesine inandırdığım için, daha kolay geliyor bazı şeylere tahammül etmek…

Çağla ile evliliğin ne ifade ediyor senin için?

Ne biliyor musun? Mesleğe ilk başladığımda, keyfim yoksa, televizyona bile çıktığımda, orada keyfim kaçık otururdum. Herkes, “Sen ne kadar açık, ne kadar duygularını belli eden
bir adamsın!” derdi. Zaman içinde profesyonelleşiyorsun. Bazı şeyleri yansıtmaman gerektiğini öğreniyorsun. Televizyona çıktığında, pozitif enerji vermen gerektiğini
biliyorsun. Ben hiçbir zaman maske ile dolaşmadım. Ama kendimi korumak için önüme cam koymayı öğrendim. İşte Çağla’yla evliliğim, evim; o camı kapının önünde bırakıp içeri girdiğim yer. Birbirimize tamamen açığız. En çıplak halimizleyiz. Neysek oyuz. İyi bir örnek teşkil ettiğimizi düşünüyorum…

Twitter’da sizin için Türk David- Victoria Beckham diyorlar. Sen ne diyorsun?

Ne diyeyim, gülüyorum. Bir oylamada da Brad Pitt ve Angelina Jolie’den daha iyi bir çift çıktık. Beğeniyorlar demek ki bizi, yakıştırıyorlar birbirimize. Bundan mutluluk duyuyoruz.

İlgili bir baba mısın?

Evet. Evhamlıyım da. Ama belli etmemeye çalışıyorum. Babamdan geçmiş. Babam doktordur ve soğukkanlıdır. Benim çocukluğumda yapmadığım yaramazlık, düşmediğim yer kalmadı. Boğazıma kaçmayan şey de. Bonbon şekeri, balık kılçığı, ay çekirdeği, erik çekirdeği, aklına ne geliyorsa. Babam beni ters çevirip çıkartıp, muhabbetine devam ederdi. Ben de onun gibi soğukkanlıyım. Ama görünüşte. İçimdeki evham, endişe beni yiyip bitiriyor. Ama çaktırmıyorum…

Etrafınızdaki insanlar da, sizin gibi küçük çocuğu olan tipler mi?

Hayır, bizim arkadaşlarımızın çoğu bekar. Eski arkadaşlarımız. Çocuklarımızın olması durumu değiştirmedi. Bence Çağla’yla bu kadar iyi bir evlilik sürdürebilmemizin sırrı da bu: Çağla’yla da biz iyi arkadaşız. Yakın arkadaşlarımızın yanında karı-kocadan ziyade onlardan biriymiş gibi davranıyoruz. Bu da ilişkimizi acayip zinde tutuyor.

Birbirinizi özgür de bırakıyorsunuz değil mi?

Bırakıyoruz…

Hatta Çağla geceleri çıkıyor.
Çıkıyor, bazen arabayla onu bırakıp, ben eve dönüyorum…

Bu da insanların anlayamadığı bir şey… Mi?
Valla, bilemem… Ama insanlara kendimizi anlatmaya çalışmayacağız. Varsa verecek bir hesabımız, birbirimize veririz. Başka kimseye hesap verecek değiliz. Çağla, tabii ki
ortak arkadaşlarımızla rahatlıkla çıkıp eğlenebilir. Ben ona bu konuda güvenmeyip ne yapacağım? Peşine adam mı takacağım? Ya da o benim peşime dedektif mi takacak? Biz
bu güveni birbirimize veremezsek, o zaman bu evlilik bizim için işkence haline gelir… Deli miyiz biz? Sevgi, saygı önemli ama çiftlerin birbirlerini özgür bırakması da önemli. Bir de tabii arkadaş olabilmesi. Bir ilişkinin uzun ve yara almadan sürmesinin en önemli sebeplerinden birisi bu bence. Çünkü ilişkide empati kurmak her zaman kolay olmuyor. Ama
arkadaş ilişkisinde daha kolaydır. Arkadaşa tahammülün çok daha üst sınırda…
Röportaj: Ayşe Arman
Prodüksiyon: Mürsel Çavuş
Fotoğraf: Cem Talu
Moda Editörü: Ceren Çetinoğlu

Beş yıl önce de röportaj yapmıştık. Erkeklerin çoğunluğunun aksine, hiç kompleks yapmadan “Çağla’ya fena halde aşığım!” demişti. Marifet, beş yıl sonra da aynı şeyi söyleyebilmek! Üstelik evlenip, çocukları ikilemişken. Onlar, huzurlu, tatlı, modern, sevgi dolu bir aile. Giderek çoğaldılar da. Emre, bu aralar bir single çıkarttı: ‘Tertemiz.’ Aynı zamanda heyecanla Alaçatı’daki butik otelleri ‘Bay Sako’yu anlatıyor. Ve tabii evliliğini, Çağla’yı, çocukları Kuzey ve Uzay’ı…

En son, beş yıl önce röportaj yapmıştık. Hızlı çıktın. Evlendin, iki çocuk yaptın…
Maşallah de!

Maşallah! Hayat nasıl gidiyor?
Şahane! Kalabalık bir aile olduk. Harbi kalabalık ama… Salondaki koltuk, benim için çok önemlidir. Artık hepsi tepemde! Biri üstüme çıkıyor, diğeri kolumdan tutuyor. Çağla bir şeyler söylüyor… Anlayacağın, evde her kafadan bir ses çıkıyor. Fakat bu, bana acayip bir enerji veriyor. Ne kadar yorgun olursam olayım, kendimi Kuzey’le boğuşurken buluyorum. “Dur oğlum, işim var!” desen, kaç yazar... Ne kadar yırtmaya çalışırsan çalış dört yaşındaki bir afacandan kaçamıyorsun…

Ama halinden memnun görünüyorsun…
Hem de nasıl! Benim evlenme nedenim zaten çocuktu. Kadınlar gibi rüyamda çocuk görmeye başlamıştım. Çocuk müthiş bir şey...

Bir sürü adam tırsıyor, düzenden korkuyor, evlenemiyor, çocuk yapamıyor…
Bir laf vardır ya, “Hayat, sen plan yaparken başına gelenlerdir” diye. Aynen öyle… Evlenemiyorlar çünkü çok hesap-kitap yapıyorlar. İnsanın kendisini biraz da akışa bırakması gerekiyor… Bak evlendik, fena mı oldu?

Türkiye’nin en güzel kadınlarından birini kaptıktan sonra böyle konuşmak kolay tabii!

Haklısın... O konuda çok şanslıyım. Asla inkar etmem. Bence Türkiye’nin değil, dünyanın en güzel kadınlarından biriyle birlikteyim. Karımın sadece güzelliğiyle değil, her şeyiyle
iftihar ediyorum. Her sabah onun yanında uyanabildiğim için şükrediyorum. Bunlar, ona da söylediğim şeyler. Arkasından konuşuyormuşum gibi olmasın!
Ben rağbet gören yakışıklı bir popçuyum. Çocuklar, aile arada bana basıyor” tribine hiç girmedin mi? Neticede 40’larında gencecik bir adamsın, sana da ölüp biten bir sürü kadın var…
Yok ya. Biz bayağı, pop şarkıcısı-model çifti olarak mutlu mesut çocuklarımızla yaşıyoruz. Yaptığımız en iyi şey de çocuklarımız. İşe gelince, keyif aldığım hobilerimi yapıyorum, birileri de bunun için bana para veriyor gibi bakıyorum olaya. Biraz ‘oyun’ gibi değerlendiriyorum. Her şeyi çok da ciddiye almıyorum…

Her şey aslında bir ‘oyun’… Öyle mi?
Biraz öyle. Bu ‘meşhurluk hadisesi’ni çok ciddiye alırsan yandın! Bir su¨re sonra adamı bozar. Bir de psikolojin bozulur. Ama oyun olarak göru¨rsen, içinde yaşayabilirsin. Hatta, eğlenebilirsin bile!

Bir çocuk sahibi olmak bile beni değiştirdi, iki çocuk sahibi olmak seni ne kadar değiştirdi?

Çoook... Bir kere önceliklerim değişti. Hani, “Kim için canını verirsin?” diye klasik bir soru vardır ya, bu soruya verdiğim yanıt değişti. Kendimden çok sevdiğim varlıklar var artık hayatımda. Tabii onlar için du¨nya bir yana, anneleri bir yana; babalar, ikincil önemli. Kilit olan anne. Çağla, hamile kalmaya karar verdiğinde doktora gittik. Doktor, Çağla’ya bir şeyler soruyor, Çağla da ona. Ben de araya girmeye çalışıyorum ama doktor beni dinlemiyor bile. Sonunda başardım. Çocuk sahibi olmak isteyen bir baba adayı olarak “Alkol almamam mı gerekir? Antibiyotik kullanmamam mı lazım?” diye sordum. Doktor tuhaf tuhaf baktı, “Emre Bey, sizinle alakalı hiçbir durum yok!” dedi. Bu kadar açık ve net. Biz erkekler, kendimizi dahil ettiğimiz sürece olaya dahiliz…

Hamilelik döneminde dışlandın mı?
Hayır. Çünkü dersimi erken öğrendim. Bak, erkekler için altın formülü söylüyorum: Benim Çağla’yı mutlu etmem gerekiyordu ki, çocuklar da mutlu doğsun… Öyle de yaptım… Halen de öyle yapmaya çalışıyorum.

Birinci çocuk tamam… Peki ikincisi? İkincisi ilişkiyi sarsmadı mı?
Sarsmaz mı? Sarstı. Biz, çocuk bakmayı, biraz köpek bakmak gibi diye algılamışız! Öyle değilmiş. “Zaten bir tane var, ikincisini de yapalım. Niye zor olsun ki, nasıl olsa birlikte büyüyüp giderler!” mantığı da doğru değilmiş. Aynı derecede zamanını alan, aynı derecede emek sarf etmen gereken bir ikinci insan oluyormuş. Ama her şeye değer...

İki bakıcı mı var hayatınızda?
Yok canım, bir tane var. O da ufaklık Uzay için. Kuzey’in artık böyle bir şeye ihtiyacı yok, ona biz bakıyoruz…

Anneanne-babaanne gibi lojistik destekler var mı?
Benim annemle-babam İstanbul’da yaşamıyor. Yaz-kış Çeşme’deler. Ama Çağla’nın annesi Asuman Abla, sağ olsun müthiş bir lojistik destek. Hatta, şu anda Alaçatı’da çocuklarla beraber…