Sosyal medyada başkasına dönüşenler

Hayatımız parmaklarımızın ucuna teslim edileli sanal alemde kendimizi adeta baştan yarattık. Yarattık yaratmasına da, peki ruh sağlığımızı ne kadar koruyabildik? Sosyal medyada başka gerçek hayatta bambaşka bir kimliğe sahip olma durumu mercek altında!

Sosyal medyada başkasına dönüşenler

Yazı: Ece Üremez

Sosyal medyada ideal kimlik yaratma çabası bugün uzmanlar tarafından psikolojik sorunların habercisi kabul ediliyor. Ancak esas sorun sosyal medyada başka gerçek hayatta başka kimliklere sahip insanlar etrafında şekilleniyor.  Yani çağımız ciddi bir kimlik karmaşası problemiyle yüz yüze diyebiliriz. Terapi İstanbul’dan Uzman Psikolog Emir Erünsal içinde olduğumuz bu ikili deliliği şu sözlerle özetliyor; “Sosyal medya yaygınlaştığından ve hayatımıza dönüşümsüz olarak girdiğinden beri pek çok detay değişti. Bu değişimlerin en önemlilerinden biri ise bireyin kendini fantezileri doğrultusunda topluma sunabilme, tanıtabilme imkanıdır. İnsanlar sosyal medyadaki beyanlarından çok sorumlu olmadıklarından ve öyle de hissetmediklerinden bu mecrada kim olduklarını, ne iş yaptıklarını, ne aktivitelerde bulunduklarını kolayca manipüle edip algı yönetimi yapabiliyorlar. Bu da sosyal medyada izlenme, onaylanma ya da mükemmel imajlı insanlar halinde görünme oranını arttırıyor olabilir.” Nereden doğdu bu ihtiyaç peki? Adeta kadın ve erkekten birer prototip yaratan günümüzün tek düzeleşmiş estetik algısı mı, güzel ve mutlu anların herkesin paylaşımına açık olması mı, sizden başka tüm dünyanın bulutların üzerinde seyreden ilişkileri mi ve çok büyük işler başardığımıza inandığımız iş hayatımızdan kesitler mi bu arayışa sebep? Yoksa kendi kazdığımız kuyuya mu düştük dersiniz? Tam olarak ne zaman kabul görme ve beğenilme alt metniyle, sanal topluma göre şekil alma halimiz başlamıştı? Gerçek hayatımızın içinde benliğimizden ve bedenimizden çekinir, utanır, sıkılır hale geldikçe sosyal medyadaki kimliğimiz güçlendi, kusursuzlaştı, mükemmelleşti.  Artık kimse bizle yarışamazdı. Hatta durum öyle bir hal aldı ki, sosyal medyanın tek kullanım amacı bu ideal kimliği oluşturmaktan ibaret oldu.  Tıpkı Psikolog Erünsal’ın dediği gibi;   “Elbette ki arzu edilen ya da öykünülen bir karaktere dönüşmek sadece sosyal medya aracılığıyla mümkün değil. Ancak bu konuda yapılan paylaşımlarla insanın algısını yönetmek belli bir noktada mümkün oldu. İnsanlar nerelerde gezdiklerini gösterebilir, nasıl göründüklerini filtreleyebilir, kim olduklarıyla ilgili bilgileri manipüle edebilir hale geldiler. Bu da ‘stalker’ dediğimiz sanal takipçilerin ve devamlı beğeni gönderen fanların doğmasına neden oluyor.”

Çok sanalsın şekerim
Hiç dikkatinizi çekti mi, her sabah gittiğiniz ofisin asansöründe, her gün gördüğünüz o kişinin sizin hatırınızı sormak için ayırmadığı o iki dakikayı, Instagram’da fotoğraflarınıza like atmak için kullanması. Ya da okulda önüne bakarak yürüyen o hep utangaç bildiğiniz çocuğun Facebook’taki paylaşımlarınızın altına yaptığı cesur yorumlara hayret ettiğiniz hiç olmadı mı? Ya da çoğu kez yüzeysel bir iletişim içinde olduğunuz sadece formalite icabı ‘nasılsın?’ dediğiniz kişilerin sosyal medya üzerinden patlak veren samimiyet ve yakınlık seviyesine şaşırmadınız mı? Bu kişiler gerçekte kim diye düşünmediniz mi? Esas soru bu belki de!  Tanımadığımız veya tanıdığımızı sandığımız bu insanların derdi nedir? Yoksa biz de çoktan onlardan biri mi olduk? Soru çok cevap az, işte bu noktada Psikolog Erünsal’ın yorumlarına kulak veriyoruz tekrar;   “Burada iki detaya dikkat etmek mühim. İlki bazı kimselerin sahte kimlikler yaratarak başka insanlara zarar verme ya da onları istismar etme olasılığı. Bu zararlı durum psikolojik, duygusal, cinsel, ekonomik veya fiziksel zarara kadar varabilen bir güvenlik problemini teşkil ediyor.  Zaten bu tip kimseler önceden de antisosyal kişilik özellikleri olan, diğer insanlara verdikleri zararları önemsemeyen kimseler. Kişilikleri bu yönde ve sosyal medya onların bu eylemleri için enstrüman görevini görebiliyor. İnsanlar güvenlik algılarını bu ihtimalleri göz önünde bulundurarak güncellemeli ve özellikle çocukları bu tip niyetli insanlardan korumalı. Diğer konu ise kaygısı yüksek ve onaylanmaya ihtiyaç duyan, insanların ilgisini kazanma konusunda alternatif kimlikler yaratan ve bilgi manipüle eden insanlar topluluğu.” Bence ikinci grup da oldukça önemli keza daha masum niyetli gözükseler bile yarattıkları sonuçlar ve kendilerine verdikleri zarar bakımından ciddiye alınmaları gerekiyor. Keza Psikolog Erünsal da durumun ehemmiyetini şu şekilde vurguluyor; “Kişi bedeninden, imajından memnun değilse başka kimselerin fotoğraflarını kullanabilir ya da kendi imajını çeşitli programlarla modifiye ederek sosyal medya mecralarına sunabilir. Böyle durumlarda bir bilinç kaybı olması ve yaratılan sanal kişiliğe kendini kaptırma olasılığı çok düşük olmasa gerek. Zaten beğenilmeyen özellikler değiştirildiği için birey kendini kandıramaz; sadece olumsuz kodladığı özelliklerini göz ardı etme davranışı gösterir.  Ama arkasındaki onaylanmaya duyulan ihtiyaç da tüm çıplaklığı ve gerçekliğiyle ortadadır. Bundan dolayı, bu manipülasyonu yapan insanların, ruh sağlığı profesyonelleriyle iletişime geçmesi tavsiye edilir.”

Sosyal medyada başkasına dönüşenler - Resim : 1

Eyvah kimliğim kayboldu!
Çağımızın adeta mutsuzluk nedenlerinden biri kabul edilen sosyal medyanın insan ruh sağlığı üzerindekini olumsuz etkisini göz ardı etmek maalesef imkansız. Zira bu şekilde hayatımıza giren sanal kimlik kavramı insanlar tarafından nasıl görünmek ve nasıl algılanmak istediğimizle ilgili oynama hakkını doğurdu. Öyle bir ortam ki; sosyal ilişkiler çok kolay başlayıp bir o kadar kolay sonlanabiliyor; bu alanda yapılan davranışlar sonucu kimseye bir sorumluluk yüklenmiyor ve anonimliğin sürdüğü hüküm sonucu kişiler gerçek hayattaki kimlikleriyle sağlayamadıkları tatminin yerini istedikleri duygularla doldurabiliyor. Dolayısıyla, kişilerin emek ve sabır göstererek toplum içinde kuracağı sosyal ilişkiler yok olmaya yüz tutarken, kabul görme, beğeni ve onaylanma arzuları sanal ortama kayarak ruhsal rahatsızlıkların kat sayısını da artırıyor. Psikolog Erünsal’a göre ergenlikte bu tarz eylemlere başvurmak daha çok karşılaşılan bir durum çünkü bu davranış biçimi gerçek kimliğe dair bir keşif süreci olabilir ve iyi yönetilirse kalıcı olmayabilir. Ancak durum bir sonuca varmaz, aksine kalıcı ve rahatsız edici boyutlara varırsa bireyde sosyal anksiyete, kaygı bozukluğu ve beden imajından memnun olmama gibi tanılar gözlemlenebiliyor. Keza kimlik kuramcısı Erikson’un ‘yaşam çemberi’ adını verdiği teorisinde de bireyin doğumundan yaşlılığına kadar süren sekiz aşamalı kişilik oluşum kavramının en önemli süreci ergenlik kabul ediliyor. Bu nedenle, o yaş dönemindeki kişilerin sosyal medya ile olan ilişkilerinin aileleri tarafından ciddiye alınıp takip edilmesi gerekiyor. Zira toplumla sağlıklı ilişkiler kurmanın temeli ve gerçek-sanal alemlerdeki kimlik karmaşasını önlemenin birinci koşulu olan olumlu kimlik duygusu bu dönemde şekilleniyor. İlerleyen yaş gruplarında gözlenen bu ikili delilik hakkında ise Psikolog Erünsal’ın değerlendirmesi şu yönde oluyor;  “Bu tarz kimlikler yaratma ihtiyacının ve insanların algısını bu biçimde yönetmenin bireyin kendi tasarımından memnun olmaması ile ilgili olduğunu düşünüyoruz. Kimi için olduğu halinden hoşnut olmamanın yanı sıra asla değişemeyeceğine olan kuvvetli inanç da durumun kendisine eşlik ediyor.  Sosyal medyada yaratılan bu alternatif kişilikler de bir nevi telafi davranışı. Lakin iyi bir telafi değil çünkü sosyal medya hayranlığı reel buluşma ya da fiziksel temas gerektiren sosyalleşmeye gelir ise yapılan manipülasyon ortaya çıkabilir ve kişi karşısındakinden tepki görebilir. Bu da daha yıkıcı sonuçlar doğuracağından alternatif kimliklerle sosyal medyada gezinen kişiler genellikle fiziksel sosyalleşmeden kaçar. Bu da bir nevi izolasyon ve sosyal medya kişiliğine sıkışmaktır. Fonksiyonel bir başa çıkma davranışı değil.” Bugün geçmişe baktığımızda, görsel, işitsel ve yazılı ifadenin bu denli etkili ve ulaşılabilir olmasının sanal anesteziye eş değer olacağını kimse tahmin edemezdi elbette. Ancak gelin görün ki, gösterilemeyen, bastırılan ya da çekinilen tüm düşünce ve davranışların internet ortamında en kolay ve en hızlı şekilde duyulmasının, yayılmasının ve hatta geri bildirim almasının ‘gerçek’ birçok hazdan daha fazla tatmin verdiği bir zamandayız. Ve sonuç şu ki; gelecek yüzyılın temel sorunları arasında sayılan sanal kimlik gerçeği, sosyal ve toplumsal bir varlık olan insanı kendi doğasından uzaklaştırıyor.  Tam da bu yüzden, yeni bir toplumsal yapının, bir başka deyişle sanal kimliklerin yavaş yavaş gerçek kimlikleri silip yok ettiği bir dönemin eşiğinde olduğumuzu söylesek belki de abartmış sayılmayız.